AHİ ÇELEBİ CAMİİ / ‘’ SEYAHAT YA
RESULALLAH’’
2017 Senesinin Ramazan ayıydı. Bir iş için Kadıköy’den motorla
Eminönü’ne geçtiğimde baktım öğlen ezanı okunuyor. Tam karşımda Yeni Cami var
ama ben camiye varıncaya kadar cemaat namazı kılar çıkar.Çünkü herşeyden önce
o merdivenleri çıkmam bayağı bir sorundur. Peki daha yakında bir cami var mı?
Dikkatle kulak kabartınca oldukça yakın bir yerden de ezan sesleri geldiğini
duydum. Hemen sese doğru yöneldim ve en fazla 100 metre ileride önünden belki
de bin defa geçtiğim ama merak edip de içine hiç girmediğim bir camiyle
karşılaştım: Ahi Çelebi Camii.
Biraz zor da olsa farza yetişmiş, cemaatle kılmıştım namazı.
Namazdan sonra caminin girişindeki tanıtım yazısını okuyunca gözlerime
inanamadım. Zira bu Cami pek çok özellikleri olan bir camiymiş.
Birincisi Bu caminin tanıtım yazısında ’’ Helal para ile yapılmış cami’’
diye yazıyordu. O zaman da insanın aklına şeytan ’’ Hımm demek haram parayla
yapılan cami de var ki burada bu özellikten özellikle bahsedilmiş’’ Diye bir
soru gelir.( Yok yok şeytan benim aklıma getirdi bu soruyu genelleme
yapmayayım.)
Daha önemlisi ise caminin hikayesidir. Zira cami ta Fatih Sultan Mehmet
döneminde Ahi Çelebi adındaki hekimbaşı tarafından yaptılmış,sonra defalarca
yangın tehlikesi atlatmış ve nihayet Mimar Sinan tarafından bu günkü haline
getirilmiş. Fakat camiyi ilginç kılan bu değil. İlginç olan Evliya Çelebi’nin
bu cami ile ilgili anlattıkları:
Evliya Çelebi, İstanbul’daki evinde uykuyla uyanıklık arasındaki rüyasında
kendisini bu camide görür. O sırada cami nurlu bir cemaatle dolar. Yanına
oturan kişiye kim olduğunu sorar. Bu kişi kendisini sahabeden Sa’d bin Ebi Vakkas olarak tanıtır ve ona
şçyle der:
‘’Ey Evliya Çelebi, Birazdan buraya bütün peygamberlerin ruhları, bütün
sahabe, bütün alimlerin ruhları gelecek en sonunda Peygamber Efendimiz,
torunları Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyin, Ehlibeyt ve Oniki İmam bu camiye
gelip sabah namazı kıldırıp gidecek’’
Evliya Çelebi, Hz.Peygamber camiye teşrif ettikten sonra Hz.Bilal-i Habeşi
ile beraber kamet getirip müezzinlik yapar. Hz.Peygamber sabah namazının
farzını kıldırdıktan sonra Evliya Çelebi Kur’an Kerim okur.
Daha sonra Evliya Çelebi büyük bir heyecan içinde; ağlayarak Peygamberimiz
(s.a.v)’in elini öper ve "Şefaat Ya Rasulullah" diyecek yerde
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in heybetinden ve güzelliğinden dolayı dil sürçmesi
olur "Seyahat ya Resulallah!" der. Bu dil sürçmesi Resulullah
(s.a.v)’in çok hoşuna gitmiştir; tebessüm ederek: "Şefaat ettim, sıhhat
ve selâmetle seyahat eyle! " buyurur.
Sadece Sa’d ibni Ebi Vakkas (r.a) durur ve belinden sadağını çıkarıp Evliya Çelebi’nin
beline kuşattıktan sonra şu öğütleri verir:
"Yürü korkusuzca gaza eyle ve Allahın hıfzında (korumasında) ol. Sana
müjde olsun ki, bu mecliste ne kadar mübarek ruhlarla görüşüp elini öptünse,
cümlesini ziyaret etmek müyesser olur. Dünyayı gezen benzersiz gezen tek
seyyahı olursun. Gezip dolaştığın memleketleri, kaleleri, ilginç ve garip
eserleri, oraya ait olan meşhur yiyecek, içecek, giyecekleri anlatan bir eser
yaz. Dünyada ve ahretde benim oğlum ol. Ekmek ve tuz hakkını gözet. Sadık bir
yâr ol. Yaramaz kişilerle yâr olma. İyilerden iyilik öğren!"
Sa’d ibni Ebi Vakkas (r.a) bu öğütleri verdikten sonra, Ahi Çelebi Camii’nden
çıkıp giderken Evliya Çelebi’ye "Önce bizim İstanbul’cuğumuzu yaz!"
der.
İşte böyle bir hikayesi olduğu için Ahi Çelebi Camii bana oldukça ilginç
gelmişti. Çünkü Evliya Çelebi’nin ‘’
Şefaat ya resulallah’’ yerine ‘’ Seyahat ya resullallah’’ dediğinin hikayesini
biliyordum ama o hikayenin bu
cami ile ilgisini hiç
bilmiyordum.
Ancak camiden çıktıktan sonra çok daha şok olduğum bir şeyle karşılaştım:
Hemen Caminin bitişiğindeki bir türbeydi bu.
Şimdi diyeceksiniz ki ’’Bir türbenin nesi ilginç olabilir ki? Alt tarafı bir
türbe?’’ Yok öyle değil.Bu gerçekten de ilginçti. Çünkü türbenin kapısında
iki isim yazıyordu. Yani içeride iki önemli zat yatmaktaydı.
Bu iki önemli zattan birincisi İstanbul’un fethine katılmış bir Evliya. Adı
:Şeyh Abdurraif Şamdani.
Bir şeyhin türbesi... Bunun nesi ilginç?
Ama o şeyhin yanına defnedilen kişinin kim olduğunu öğrendiğinizde sizin de (
Eğer konuyu bilmiyorsanız ) ’’ Vay canınaaa’’ diyeceğinizden eminim.
*HAZRETİ BEKRİ MUSTAFA
Evet o şeyh ile aynı türbede yatan diğer zat ayyaşların piri Mustafa...Yahu
bilirsiniz Bekri Mustafa’yı. O da Evliya Çelebi ile aynı yıllarda 4. Murat
Döneminde İstanbul’da yaşamış meşhur bir ayyaş...
İşte çok fazla içkiye düşkünlüğü sebebiyle ’’ Bekri’’ diye anılan Bekri
Mustafa da aynı türbedeydi.
Türbe kapısının girişindeki yazı ise beni daha da şaşırttı. Zira ’’ BEKRİ
MUSTAFA HAZRETLERİ RUHUNA FATİHA’’ Diye yazmaktaydı.
Bekri de olsa bir Müslümanın mezar taşına ’’ Ruhuna Fatiha ’’ yazılır mı?
Elbette yazılır ama bir ayyaş, bir şeyh ile aynı türbeye konur mu? Haydi onu
geçtim hayatı boyunca kellesini bile hiçe sayarak içmeye devam eden bir insan
nasıl ’’ HAZRET’’ Olur?
Peki Bekri Mustafa’nın mezarı nasıl
olmuş da Şeyh Abdurraif
Şamdani Hazretlerinin türbesine taşınmış?
Bunun bir hikayesi var ama bence
bu hikayenin hiç de
önemi yok. Önemi olan
husus herkesin iliklerine kadar
ayyaş olarak bildiği Bekri mustafa’nın ruhuna
her gün yüzlerce hatta binlerce
kişinin fatiha okuduğudur.
Bizim yıllarca ayyaş olarak bildiğimiz ve tanıdığımız, daha doğrusu bizlere
öyle tanıtılan Bekri Mustafa’da yüce Allah nasıl bir başkalık gördü de her
gün onun ruhuna yüzlerce, binlerce Fatiha okutuyor Ümmet-i Muhammed’e
bilinmez. Onu ancak Allah bilir.
Böyle bir sır ile
ilgili olarak İbrahim
hakkı hazretleri oğlu Zakir’e ne
demişti hatırlayalım: Harabat
Ehlini hor görme
Zakir. Defineye alik viraneler var.’’
Hallac-ı Mansuru bilirsiniz mutlaka... İlginçtir ki Bekri Mustafa da
hallaçtır. ( Yorgancı yani ) Hani diyorum ki Hallac-ı Mansur’u ’’Ene’l Hak’’
dediği için nasıl yanlış anladıysak , bir başka hallaç olan Mustafa’yı da
yanlış anlamış ve değerlendirmiş olabilir miyiz? Allahu alem öyledir. Çok
şükür ki bu ikinci hallacın -canlı canlı- dersini yüzerek öldürmemişiz. O 41
yaşında ölmüş.
Bir gün bir camiye girdiğinde imamın vaazda ’’ Ahirette öyle bir yer vardır
ki orada herkes eşittir. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Hüzünle gelen
orada neşeyle dolar. Bilin bakalım burası neresidir?’’ Demesi üzerine ’’
Tabii ki meyhane’’ Diye cevap verecek kadar pervasız, açık sözlü, lafını
kimseden esirgemeyen bir ayyaş Bekri Mustafa, bakarsın ruhuna her gün
fatihaların okunduğu ’’Hazreti Bekri Mustafa’’ olmuş...
Velhasılıkelam ’’ Allah bilir. Biz bilemeyiz. ’’
----------------------------------------------------------------------------------------
RESİMLER:
1- İstanbul- Eminönü’ne belediye otobüs durakları ve Tur-Yol motor
iskelesinin hemen yakınında olan Zindan Han ya da Zindan Cafe denen mekandan
yeşi ok istikametlerinde gittiğiniz takdirde Ahi Çelebi Camiine ve Bekri
Mustafa’nın türbesine ulaşabilirsiniz. Kırmızı ok istikameti duraklar
yönüdür. Cami ve Türbe İstanbul Ticaret Üniversitesine ( Eski İstanbul
Ticaret Odası ) oldukça yakındır.
2- Ahi Çelebi Camii
3- Ahi Çelebi Camiinin giriş kapısı
4- Şeyh Abdurraif Şamdani ve Bekri Mustafa’nın türbesinin dıştan görünüşü
5- Türbe dışında ’’ Hazreti Bekri Mustafa Ruhuna Fatiha yazısı
6- Türbenin içten görünüşü ve türbedarı. Girişteki sanduka Abdurraif
Efendi’nin, arkasındaki sanduka ise Bekri Mustafa’nın sandukası.