Dest-i İzdivacınıza Talip Olabilir Miyim? –1. Bölüm—
DEST-İ İZDİVACINIZA TALİP OLABİLİR MİYİM? –1. BÖLÜM—
Evet.. Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere bugünkü
konumuz evlenme ve
evlilik programları üzerine ama
günümüzün evlilik programlarından bahsetmeyeceğim. Biraz daha
eskilere mesela Osmanlı Devleti
dönemine daha sonra da
Cumhuriyetin ilk yıllarına gideceğiz hep
birlikte.
Önce geçmişte ve günümüzde
evlilik aynı şey miydi
ona bakalım.
Melih Cevdet'e sormuşlar."Evlilik nedir?" diye. “Eskiden kız ve oğlan
tarafının aileleri bir araya gelir yeni çiftin kuracağı yuva için beraber
hazırlık yapar, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabi o zamanlar evler genelde
bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna "evlenmek" denirdi.
Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar. Bu
yüzden artık evlilik "katlanmaktır" demiş.
Sanırım anlaşılmayan bir
şey kalmadı. Eskiden evlilik
bir yuva
sahibi olmaktı günümüzde
ise katlanmaktır.
Peki eskiden de günümüzde aşağı
yukarı her tv
kanalında olduğu gibi
evlilik programları var mıydı?
Osmanlı ve Türkiye
Cumuriyetinin ilk yıllarında televizyon
olmadığına göre böyle
programlar yoktu elbette.
Eee o
zaman bu evlilik işlerine kimler
bakıyordu?
Öncelikle anneler tabii
ki.
Anneler aslan gibi
erkek evlatlarına eline
erkek eli değmemiş
ve dahi helal süt
ile beslenmiş kızlar arıyorlardı. Çoğu kez de
bu kız ya
akrabadan ya da
komşudan oluyordu ki köylerde
zaten yaklaşık herkes
birbiriyle akrabaydı.
İkincisi çöpçatan kadınlar
vasıtasıyla oluyordu.
Çöpçatan kadınlar bir
evlendirme müessesi gibi
çalışıyorlardı ve genelde
hangi erkeğe hangi
kızın uygun olduğu konusunda
çok yanılmıyorlardı.Bu konunun uzmanları ise özellikle
sokak sokak dolaşan bohçacı
kadınlardı.
Üçüncüsü ise doğrudan
doğruya erkeğin kıza evlenme
teklif etmesi ile oluyordu.
Kız kabul ederse
isteme faslı başlıyordu.
Ama özellikle Tanzimat
Fermanından sonra hayatımıza
girmiş olan bu görerek
ve beğenerek evlenme teklifi bazen tehlikeli
olabiliyordu. Nasıl mı hemen
izah edeyim.
Erkek kıza yaklaşıp evlenme teklifini
şöylece dile getiriyordu:
‘’Ey dilber-i rana! ...Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size
lahza-i kalpten sarsıldım... Niyetim âcizane-i taciz etmek değildir. Bilakis
efkârı umumiyede ufak bir aile bacası tüttürmektir. Sözlerim sizi temin ve
tatmin edecekse şayet dest-i izdivacınıza talibim.’’
Kız eğer
kendisine bu teklifi
yapan delikanlıdan hoşlandı ise sorun
yoktu elbette. Usulca elini uzatır ve ‘’ Al efendim bu elimin sensin
sahibi’’ Derdi.
‘’ Al efendim bu
elimin sensin sahibi.’’
dedim de aklıma
geldi:
1870 Yılında Osmanlı Devletine
İtalyan bir tiyatro
topluluğu gelir ve müzikli
şarkılar söyleyerek özellikle gayrimüslimleri eğlendirir. Daha sonra
bu müzikli ve bir
nevi tiyatro olan
eğlenceler Müslüman Türkler
arasında da yaygınlaşır
ve bu arada yepyeni
bir müzik türü ortaya
çıkar: Kanto... Aslında ‘’ Şarkı ‘’
kelimesinin İtalyancası olan ‘’ Cantare’’
den dilimize geçmiştir
bu kelime. Çok uzun süre
özellikle sadece gayrimüslimler sahnelerde kanto
yaparlar. Mesela Peruz Terzakyan, Şamran Kelleciyan, Marika Papagika,
Denizkızı Eftalya, Roza Eskenazi, Rita Abadzi, Sidonya.
Tartışmalı bir konu
olmakla birlikte sahneye
çıkan ilk Müslüman
Türk kadınının Uşaklı Kadriye
adında biri olduğu iddiası
mevcuttur ama Uşaklı Kadriye
‘’ Papazköprülü Amelya’’ Takma adıyla 1889 yılında Nazilli’de sahneye çıkmıştır. ( Müslüman- Türk kimliğini
gizlemeden sahneye çıkan ilk
kantocuyu bulamadım.) Benim hatırladığım
en eski Müslüman- Türk kantocusu Nurhan Damcıoğlu’dur ve tabii
ki kanto deyince Huysuz Virjin’i yani Seyfi
Dursunoğlu’nu unutmak da
mümkün değildir.
Neden girdim bu
kanto konusuna? Çünkü kantocuların en çok
söyledikleri ve günümüzde
de söylenen kantolardan
biri aynen şöyleydi:
Bu bekarlıktan bıktım
usandım
Aşıklarımdan bir tad almadım
Şimdi son arzum evlenmektir kararım
Lakin münasip bir bayan( erkek ) nerden
bulayım.
Bir kadın ve
bir erkek tarafından
düet olarak söylenen
bu kanto ‘’Matmazel
bana verir misin elini? / Al
efendim bu elimin - bu
kalbimin sensin sahibi’’ sözleriyle
ve mutlu
sonla noktalanırdı.
Neyse konuyu dağıttık
biraz.
Kız kendisine desti
izdivaç teklif eden erkekten hoşlanırsa elini uzatma
dışında ‘’ Bu güzel iltifatızla
mültefit oldum beyefendiciğim. Valide-i Muhteremeniz
ve Peder-i Muhtereminiz
hanemize adet eyleyip beni istesinler madem’’
Dedikten sonra ilave ederdi ‘’
Gelirken Madlen Çikolata
getirmeyi ihmal etmezsiniz umarım.’’ ( Madlen çikolata
çok uzun yıllar kız
isteme merasimlerinin olmazsa
olmazıydı.)
Peki kız
kendisine evlenme teklif
eden tipten hoşlanmazsa?
İşte o
zaman da erkeğe şöyle
bir cevap verirdi: ‘’O mahrem suratınıza bir sille i
Osmaniye nakşedersem sekte-i kalpten terk-i hayat edersiniz.”
Yani efendim iş
yatardı tabii ki.
Dördüncü olarak gazeteler
vasıtasıyla olurdu.
İlk özel
gazetemiz olan Tercüman-ı Ahval’in 1860 yılında
yayın hayatına girdiğini
düşünürsek demek ki
Osmanlı’nın son zamanlarına
denk geliyor gazetelerin de
evlilik konusuna el
atması. Ya da vatandaşların evlenecek kız
aramak için gazeteleri
bir vasıta olarak
kullanması.
Evet..Erkekler diyorum zira
bir kızın ‘’ Evlenmek istiyorum. Aradığım erkekte olması gereken
özellikler şunlardır...’’
Şeklinde bir ilan
vermesi son derece ayıp idi. Osmanlı
toplumu sür’atle batılılaşıyordu ama gazetelerin
yayın hayatımıza daha
yeni girmiş olduğu
o yıllarda böyle bir
ilan verecek kadar
batılılaşmamıştık.
Hemen belirtelim: Osmanlı
Devletinin son nefeslerini verdiği o
yıllarda erkeklerin
ilanlarda kullandıkları üslup oldukça
kibardır. Evlenilecek
kızlarda aranan en
önemli husus 90-60-90 ölçüleri
değildir asla.
Peki ne
gibi özellikler arıyorlar?
Dikkatimizi çeken en
önemli özellik yaş
meselesi: 14 – 25 Yaş aralığında
kızlar istiyorlar.
Evlenecekleri kızların okuma
yazmayı bilmelerini hatta
en az ora okul-
lise bitirmiş olmalarını istiyorlar ( Az sonra
göreceksiniz ) ayrıca
kızların musiki bilmesini de
istiyorlar ve bir de evlenecekleri
kızların da iyi kötü
bir varlığa sahip olmasını istiyorlar. Yani ‘’ İki
çıplak bir hamama
yakışır’’ Atasözünü iyi bellemişler o zamanın gençleri.
Ayrıca şimdikilerin bazıları
gibi ‘’ Nefes alsın yeter.’’ Diye
bir anlayış kesinlikle
yok.
Şimdi gelin o
dönemlerde Samsun’da yayın
hayatında olan Musavvar
Malumat Gazetesine verilmiş
evlilik ilanlarından bir kaçına
göz atalım:
Gelecek bölümde göz
atalım zira bu
bölüm bayağı uzadı.
(
Dest-i İzdivacınıza Talip Olabilir Miyim? –1. Bölüm— başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
22.11.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.