Peki hal böyleyken üstelik de böylesine uzun bir yazıyı niçin tekrar yayınlıyorum?
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna azken kime ne anlatacağımı sanıyorum ki?
Kısaca can sıkıntısı diyelim o zaman.
********
Yazının başlığından da anlaşılacağı gibi bugün siz değerli okuyucularıma üç kişiden bahsedeceğim ama ana konum bu kişilerden sonuncusu olan Ali Kemali Efendi olacak.
Önce Fesli Kadir’den yani Kadir Mısıroğlu’ndan bahsedeyim.
Bazı beyinsizler benim tarihle ilgili yazılarımda ondan fazlaca alıntı yaptığım gibi iddialarda bulunsalar da tamamen iftiradır. Evet, videolarını, yazılarını seyretmiş ve okumuşumdur ama yazdıklarına, anlattıklarına itibar etmem. Atatürk hakkında söyledikleri bilinen şeylerdir. Bunun dışında mesela Mehmet Akif için ‘’Korkak pezevenk’’, Selahattin Eyyubi için ‘’ Şişirilmiş kahraman, ayyaş serseri’’ Diyen birisinin nesine itibar edeyim? İtibar ettiğim biri olsa zaten ben de bazıları gibi ondan ‘’Üstad’’ Diye bahsederim değil mi?
İşte o Kadir Mısıroğlu bilindiği gibi kendisinin Osmanlı olduğunu iddia eder hep. Osmanlı oluşunun simgesi de başına giydiği ve adeta kafasının bir parçası haline gelmiş olan püsküllü fesidir. Oysa bilindiği gibi fes bize Sultan II. Mahmut ile gelmiş bir kıyafettir. Yani Osmanlı’nın simgesi filan değildir. Dahası Osmanlı halkı bu fes yüzünden II. Mahmut’a ‘’ Gavur Padişah ‘’ Demiştir. Osmanlı halkının benimsediği bir kıyafet olmamıştır fes. Aynen Mustafa Kemal’in getirdiği Fötr şapka gibi.. Cumhuriyet döneminde nasıl ki fötr şapkaya karşı bir direnç olmuşsa, Osmanlı döneminde de fese karşı bir direnç olmuştur halkta ama sonunda emir demiri kesmiş, zaman içinde her ikisi de seke seke kabul edilmiş, kabul edilmek zorunda kalınmıştır ama günümüzde de görüldüğü gibi bir avuç maskara dışında hiç kimsenin artık fesi de fötr şapkayı da salladığı yoktur. İşin komiği de bildiğim kadarıyla 2005'e kadar Şapka İksası Hakkında Kanun yürürlükteydi. Yanlış bilmiyorsam halen de kaldırılmış değildir ve ayrıca Anayasamızın 174. Maddesi gereğince 1925 Tarihli bu kanunun anayasaya aykırı olduğu söylenemez.
*****
Gelelim ikinci kişiye...
İkinci kişi bir profesör. Adı Yalçın Küçük.
Bu kişi de Kuvay-i Milliyenin sembolü olan kalpak ile çıkardı bazı televizyon kanallarındaki programlara. Kafasından kalpak eksik olmazdı.
Aynen kolunda ya da arabasının kaportasında K. Atatürk İmzasını taşıdığı için başka hiç bir özelliği ya da yanlışına bakılmaksızın Atatürkçü olanlar (!) gibi o da başında kalpak olduğu için bir programda açık açık ‘’Aslında Atatürk korkak bir insandı.’’ Dedi ama Atatürkçülüğüne hiç bir halel gelmedi.
1992 yılında Almanya’da pkk bayrakları altında bir mitingde ‘’ Bugün diyorum en güzel baş Kürt başıdır. Çünkü Kürt başını kaldırıyor. Selam baş kaldıran Kürde, Selam Kürdistan dağlarına, selam Kürdistan dağlarındaki kardeşlerime,’’ Dedi ama yine o bir Kuvay-i Milliyeci yurtsever(!) ve Atatürkçü idi (!)
Alevilere atılan en büyük iftira olan mum söndü olayını ‘’ Grup sekse biz mum söndü diyoruz. Yalnız bu daha da ilerisi’’ Diye nitelendirerek ibadethaneleri olan cem evlerinde bile Atatürk’ün resimleri olan Alevilere en büyük hakareti yaptı ama o şerefsizin kalpağı Kadir Mısıroğlu'nun fesi kadar konuşulmadı. Cem evlerinde Atatürk resimleri olan kardeşlerimiz bu kişiliksiz kişiye Kadir Mısıroğlu'na gösterdikleri tepkiyi göstermediler. ( Hah bak yakalandım kendi kalemimle. Kadir Mısıroğlu'nun savunmasını nasıl da canla başla yapıyorum değil mi? )
******
Gelelim yazının asıl kahramanına.
O bir Osmanlı müderrisi.
Adı Ali Kemali Efendi.
Hem Osmanlı hem de müderris olduğuna göre kesin vatan hainidir. Ülkeyi İngilizlere peşkeş çeken bir alçaktır. En azından gerici bir yobazdır değil mi? Yani Milli Mücadelemizin başlarında hızlı bir Wilsoncu olan- Sultanahmet Mitinglerinden birine üzerinde Wilson Prensipleri 12. Madde'' yazan bir örtüyü kürsüye sererek çıkan Halide Edip'in '' Vurun Kahpeye'' romanından beri öyle biliyoruz sarıklıları- müderrisleri- hocaları...
Neyse...
İşte bu Sarıklı Ali Kemali Efendi 1853 Sivas- Gemerek doğumlu.
Üç yaşındayken babasını kaybetti. Henüz çocuk yaştayken üvey babasının bir hakareti yüzünden evden kaçtı ve yıllarca Kayseri, İçel, Gaziantep, Kilis, İstanbul, Halep, Şam ve Kahire’de ilim tahsil etti. Hatta ‘’ İlim Çin’de dahi olsa öğreniniz ‘’ Düsturuyla Kıbrıs-Magosa Metropolitinden Rumca ve Latince öğrendi.( Anaaaa bir de Rum'muş adam. Denir mi? Valla denir mi denir. Bizde milletin kafası farklı çalışır biraz. )
Otuz üç yaşında Müderris( Profesör) oldu ve Konya’ya yerleşti. Konya’da çeşitli medreselerde Müderris olarak görev yaptı.
Medreselerin eğitim sisteminden memnun olmadığı için daha sonra tayinini Konya Mekteb-i İdadisine aldırdı. 1907 Yılında Konya’da Hukuk mektebi açılınca burada hocalığa başladı ve Mecelle-i Ahkam-ı Adliye dersleri vermeye başladı.
1912 yılında Kısa bir süre Konya Mebusu olarak Osmanlı parlamentosunda bulundu. Sonra tekrar Konya’ya döndü. Konya’da Türk Ocağının şubesini açtırdı. Kurtuluş Savaşı yıllarında KONYA MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETİNİ KURDU Ve cemiyetin reisi oldu.
Ali Kemali Efendi bütün ömrü boyunca en büyük düşman olan cehaletle, ömrünün son yıllarında da hem cehaletle hem de dış düşman olan işgalcilerle mücadele etti ama maalesef ölümü yine cahillerin elinden oldu.
Önce cehaletle mücadelesinden iki anektod nakledeyim.
Bir gün bir kadın ve yanında on sekiz-on dokuz yaşlarındaki kızı Ali Kemali Efendinin huzuruna gelirler. Kadın ‘’ Aman hoca efendi ! Bu kıza nazar oldu. Günden güne sararıp soluyor. Ne olur şu kitaplarınızdan birini açın da kıza bir şeyler okuyun, kızım iyileşsin ‘’ Der. Ali Kemali Efendi kıza bakar sonra eline bir kitap alır. Elindeki kitap herhangi bir kitaptır. Kitabı açar ve kadına der ki: ‘’Hanım ! Bak kitapta diyor ki: Bu kızı acele evlendirin. Kızın derdi bu.’’ Kız hemen atılır ‘’ Evet hoca efendi. Dün gece rüyama giren ak sakallı bir dede de aynen böyle demişti.’’ Ali Kemal Efendi tebessüm eder sadece.
Yine bir gün bir vatandaş Ali Kemali Efendiye ‘’ Hoca efendi ! Kadınlar artık sokaklarda kırmızı çorapla dolaşıyorlar. Kırmızı çorapla Müslümanlık olur mu?’’ Deyince ona ‘’ Dikkat et ! Müslümanlığın kırmızı çorapla gidecek.’’ Diye cevap verir.
Bilindiği gibi Anadolu’da Milli Mücadele başladıktan kısa süre sonra Damat Hükumeti Anadolu’nun pek çok illerine Nasihat Heyetleri göndermeye başlamıştı. Konya’ya gönderilen Nasihat Heyetine şu emir verilir: ''Konya’ya gidin ve başta Ali Kemali olmak üzere bütün halka, mütareke hükümlerine karşı gelmenin imkânsızlığını ve böyle bir harekete kalkışanların ise şiddetle cezalandırılacaklarını bildirin.’’
Heyet aldığı emirler doğrultusunda Konya’ya gelir Heyetten Burhan Cahit, Ali Kemali’nin yanına gider ve heyet hakkında görüşünü sorar. Ali Kemali’nin cevabı gayet açık ve nettir:
"Konya halkı, ruhunda vatanseverlik, kafasında haysiyet, kanında Türklük olan memleketin her namuslu ve faziletli ferdinin yapacağı aynı şeyi yapacak, vatanını müdafaa edecektir. "
İngilizlerin isteği üzerine Konya’da yayın yapmakta olan Öğüt Gazetesi kapatıldığı zaman Ali Kemali Efendi Konya’da bir miting düzenlemiştir. Bu mitingde Konya halkına şöyle seslenir:
"Ey ahali, ey Konyalılar! Gazete demek bir milletin dili demektir. General Milen dilimizi kesti. Ne idüğü belirsiz birkaç Frenk dilimize kilit vurdu. Millî davalarımızı müdafaa etmek, dinimizi, imanımızı, Türklüğümüzü muhafaza etmek, bizim, sizlerin, hepimizin vazifesidir. Bizi susturamazlar. Dönersek kahpeyiz, millet yolunda bir azimetten. Bu millet ölmedi, ölmeyecektir.. Bugün Öğüt’ü kapatmışlarsa yarın bir başka Öğüt çıkacak, bizi hak ve hakikat yolunda asla ve asla susturamayacaklardır."
Evet, bu kahraman vatan evladı maalesef 2 Ekim 1920 de Konya ve çevresinde başlayan Delibaş Mehmet İsyanında şehit edilmiştir.
2 Ekim 1920 de Çumra ilçesini ele geçirdikten sonra 3 Ekimde Konya’ya giren Delibaş Mehmet’in kudurmuş köpekleri ilk hedef olarak direkt Ali Kemali Efendiyi aramaya başladılar. Ali Kemali Efendi ise kendisine ‘’Aman Hocam ! Bunlar seni ele geçirirlerse öldürüler’’Diyenlere "Ben şimdiye kadar kimseye fenalık etmedim. Memleketin ve halkın selameti için çalıştım. Şimdi ise cehaletten kaçarsam vazifemi yapmamış sayılırım." Diye cevap verdi ve kaçmadı.
Ali Kemali Efendiyi yakaladılar. Önce döve döve Abdürrahim Hanına, sonra yine döve döve Piri Mehmet Paşa Camiine ve son olarak da yine döve döve Aslanlı Kışlaya doğru sürüklemeye başladılar.
Ali Kemali Efendi, kendisine yapılan bu işkenceler karşısında Aynen Peygamberimizin Taif’te uğradığı işkencelere karşı söylediklerini söylüyordu: "Yarabbi, bunlar ne yaptığını bilmiyorlar. Bu millet cehaletin elinden çok çekti. Ben onları affettim. Sen de onları affet"
Aslanlı Kışla yolunda yapılan eziyetlere dayanamadı ve hayata gözlerini yumdu.( 4 Ekim 1920 ) Ölmeden önceki vasiyeti ise ‘’ "Ben bunları affettim. Müsebbibi cehalettir. Aileme söyleyiniz, davacı olmasınlar." Şeklindeydi.
Memleket düşman işgalinden kurtulduktan sonra eski Türkçe ile mezar taşına şunlar yazıldı:
“Zâir!
Bu mezarda, cehlin tasallutu ve taassubun kini meknuz isyanda darben şehid edilen Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Konya Heyet-i Merkeziyesi Reisi ulemadan Sivaslı Ali Kemâli Efendi Hazretleri metfundur. Düşmanlarını afeden bu ruhun af-ı İlâhiyeye mazhariyeti için dua et.” Yevm-i İsneyn 4 Teşrinievvel 1336”
Daha sonra günümüz Türkçesi ile şunlar yazılı bir mezar taşı daha dikildi:
Ey Ziyaretçi !
Bu mezarda bilgisizliğin esiri olanların isyanında vurularak şehit edilen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Konya Konya Merkez Heyeti reisi ilim adamı Sivaslı Ali Kemali Efendi yatmaktadır. Düşmanlarını affeden bu ruhun ilahi affa kavuşması için dua et. 4 Ekim 1920
Evet, ruhu şâd makamı cennet olsun inşallah. Rabbimin rahmeti o ve onun gibi daha nice vatansever şehitlerimiz, gazilerimiz üzerine olsun.