Bu  yazıyı  ilk  kez  3  Kasım 2019'da  yayınlamışım.   Bu  sitede  1500'ün  üzerinde  okunma ( daha  doğrusu  tıklanma  )  sayısına  ulaşmış ama  yorum  sayısı  0

Peki  hal  böyleyken üstelik  de  böylesine  uzun  bir  yazıyı  niçin  tekrar  yayınlıyorum?

Anlayana  sivrisinek  saz anlamayana davul  zurna azken kime  ne anlatacağımı sanıyorum ki?  

Kısaca  can  sıkıntısı  diyelim  o zaman.

********

Yazının başlığından da anlaşılacağı gibi bugün siz değerli okuyucularıma üç kişiden bahsedeceğim ama ana konum bu kişilerden sonuncusu olan Ali Kemali Efendi olacak.

Önce Fesli Kadir’den yani Kadir Mısıroğlu’ndan bahsedeyim.

Bazı beyinsizler benim tarihle ilgili yazılarımda ondan fazlaca alıntı yaptığım gibi iddialarda bulunsalar da tamamen iftiradır. Evet, videolarını, yazılarını seyretmiş ve okumuşumdur ama yazdıklarına, anlattıklarına itibar etmem. Atatürk hakkında söyledikleri bilinen  şeylerdir. Bunun dışında  mesela Mehmet Akif için ‘’Korkak pezevenk’’, Selahattin Eyyubi için ‘’ Şişirilmiş kahraman, ayyaş serseri’’ Diyen birisinin nesine itibar edeyim? İtibar ettiğim biri olsa zaten ben de bazıları gibi ondan ‘’Üstad’’ Diye bahsederim değil mi?

İşte o Kadir Mısıroğlu bilindiği gibi kendisinin Osmanlı olduğunu iddia eder hep. Osmanlı oluşunun simgesi de başına giydiği ve adeta kafasının bir parçası haline gelmiş olan püsküllü fesidir. Oysa bilindiği gibi fes bize Sultan II. Mahmut ile gelmiş bir kıyafettir. Yani Osmanlı’nın simgesi filan değildir. Dahası Osmanlı halkı bu fes yüzünden II. Mahmut’a ‘’ Gavur Padişah ‘’ Demiştir. Osmanlı halkının benimsediği bir kıyafet olmamıştır fes. Aynen Mustafa Kemal’in getirdiği Fötr şapka gibi.. Cumhuriyet döneminde nasıl ki fötr şapkaya karşı bir direnç olmuşsa, Osmanlı döneminde de fese karşı bir direnç olmuştur halkta ama sonunda emir demiri kesmiş, zaman içinde her ikisi de seke seke kabul edilmiş, kabul edilmek zorunda kalınmıştır ama günümüzde de görüldüğü gibi bir avuç maskara dışında hiç kimsenin artık fesi de fötr şapkayı da salladığı yoktur. İşin  komiği  de  bildiğim  kadarıyla  2005'e  kadar  Şapka  İksası  Hakkında  Kanun  yürürlükteydi.  Yanlış  bilmiyorsam  halen  de  kaldırılmış değildir  ve  ayrıca  Anayasamızın  174.  Maddesi  gereğince  1925  Tarihli  bu  kanunun anayasaya  aykırı  olduğu söylenemez. 

*****

Gelelim ikinci kişiye...

İkinci kişi bir profesör. Adı Yalçın Küçük.

Bu kişi de Kuvay-i Milliyenin sembolü olan kalpak ile çıkardı bazı televizyon kanallarındaki programlara. Kafasından kalpak eksik olmazdı.

Aynen  kolunda  ya  da  arabasının  kaportasında  K.  Atatürk  İmzasını  taşıdığı  için  başka hiç  bir  özelliği  ya  da  yanlışına  bakılmaksızın  Atatürkçü  olanlar (!) gibi  o  da  başında  kalpak olduğu  için  bir programda açık açık ‘’Aslında Atatürk korkak bir insandı.’’ Dedi ama  Atatürkçülüğüne  hiç  bir  halel  gelmedi. 

1992 yılında Almanya’da pkk bayrakları altında bir mitingde ‘’ Bugün diyorum en güzel baş Kürt başıdır. Çünkü Kürt başını kaldırıyor. Selam baş kaldıran Kürde, Selam Kürdistan dağlarına, selam Kürdistan dağlarındaki kardeşlerime,’’ Dedi ama  yine  o  bir Kuvay-i Milliyeci yurtsever(!) ve Atatürkçü idi (!)

Alevilere atılan en büyük iftira olan mum söndü olayını ‘’ Grup sekse biz mum söndü diyoruz. Yalnız bu daha da ilerisi’’ Diye nitelendirerek ibadethaneleri olan cem evlerinde bile Atatürk’ün resimleri olan Alevilere en büyük hakareti yaptı ama o şerefsizin  kalpağı  Kadir  Mısıroğlu'nun  fesi  kadar  konuşulmadı. Cem  evlerinde  Atatürk  resimleri  olan  kardeşlerimiz  bu  kişiliksiz  kişiye  Kadir  Mısıroğlu'na  gösterdikleri  tepkiyi  göstermediler. (  Hah  bak  yakalandım  kendi  kalemimle. Kadir  Mısıroğlu'nun  savunmasını  nasıl  da canla  başla  yapıyorum  değil  mi? )

******

Gelelim yazının asıl kahramanına.

O bir Osmanlı müderrisi.

Adı Ali Kemali Efendi.

Hem Osmanlı  hem de  müderris  olduğuna  göre  kesin  vatan  hainidir.  Ülkeyi  İngilizlere  peşkeş  çeken  bir  alçaktır. En  azından  gerici  bir  yobazdır  değil  mi?  Yani  Milli  Mücadelemizin  başlarında  hızlı  bir  Wilsoncu  olan-  Sultanahmet  Mitinglerinden  birine  üzerinde Wilson  Prensipleri  12.  Madde''  yazan  bir  örtüyü  kürsüye  sererek  çıkan  Halide  Edip'in  '' Vurun  Kahpeye''  romanından  beri  öyle  biliyoruz  sarıklıları-  müderrisleri-  hocaları...

Neyse...

  İşte  bu  Sarıklı  Ali  Kemali Efendi 1853 Sivas- Gemerek doğumlu.

Üç yaşındayken babasını kaybetti. Henüz çocuk yaştayken üvey babasının bir hakareti yüzünden evden kaçtı ve yıllarca Kayseri, İçel, Gaziantep, Kilis, İstanbul, Halep, Şam ve Kahire’de ilim tahsil etti. Hatta ‘’ İlim Çin’de dahi olsa öğreniniz ‘’ Düsturuyla Kıbrıs-Magosa Metropolitinden Rumca ve Latince öğrendi.(  Anaaaa  bir  de  Rum'muş  adam.  Denir  mi?  Valla denir  mi  denir. Bizde  milletin  kafası  farklı  çalışır  biraz. ) 

Otuz üç yaşında Müderris( Profesör) oldu ve Konya’ya yerleşti. Konya’da çeşitli medreselerde Müderris olarak görev yaptı.

Medreselerin eğitim sisteminden memnun olmadığı için daha sonra tayinini Konya Mekteb-i İdadisine aldırdı. 1907 Yılında Konya’da Hukuk mektebi açılınca burada hocalığa başladı ve Mecelle-i Ahkam-ı Adliye dersleri vermeye başladı.

1912 yılında Kısa bir süre Konya Mebusu olarak Osmanlı parlamentosunda bulundu. Sonra tekrar Konya’ya döndü. Konya’da Türk Ocağının şubesini açtırdı. Kurtuluş Savaşı yıllarında KONYA  MÜDAFAA-İ  HUKUK  CEMİYETİNİ  KURDU Ve cemiyetin reisi oldu. 

Ali Kemali Efendi bütün ömrü boyunca en büyük düşman olan cehaletle, ömrünün son yıllarında da hem cehaletle hem de dış düşman olan işgalcilerle mücadele etti ama maalesef ölümü yine cahillerin elinden oldu.

Önce cehaletle mücadelesinden iki anektod nakledeyim.

Bir gün bir kadın ve yanında on sekiz-on dokuz yaşlarındaki kızı Ali Kemali Efendinin huzuruna gelirler. Kadın ‘’ Aman hoca efendi ! Bu kıza nazar oldu. Günden güne sararıp soluyor. Ne olur şu kitaplarınızdan birini açın da kıza bir şeyler okuyun, kızım iyileşsin ‘’ Der. Ali Kemali Efendi kıza bakar sonra eline bir kitap alır. Elindeki kitap herhangi bir kitaptır. Kitabı açar ve kadına der ki: ‘’Hanım ! Bak kitapta diyor ki: Bu kızı acele evlendirin. Kızın derdi bu.’’ Kız hemen atılır ‘’ Evet hoca efendi. Dün gece rüyama giren ak sakallı bir dede de aynen böyle demişti.’’ Ali Kemal Efendi tebessüm eder sadece.

Yine bir gün bir vatandaş Ali Kemali Efendiye ‘’ Hoca efendi ! Kadınlar artık sokaklarda kırmızı çorapla dolaşıyorlar. Kırmızı çorapla Müslümanlık olur mu?’’ Deyince ona ‘’ Dikkat et ! Müslümanlığın kırmızı çorapla gidecek.’’ Diye cevap verir.


Bilindiği gibi Anadolu’da Milli Mücadele başladıktan kısa süre sonra Damat Hükumeti Anadolu’nun pek çok illerine Nasihat Heyetleri göndermeye başlamıştı. Konya’ya gönderilen Nasihat Heyetine şu emir verilir: ''Konya’ya gidin ve başta Ali Kemali olmak üzere bütün halka, mütareke hükümlerine karşı gelmenin imkânsızlığını ve böyle bir harekete kalkışanların ise şiddetle cezalandırılacaklarını bildirin.’’

Heyet aldığı emirler doğrultusunda Konya’ya gelir Heyetten Burhan Cahit, Ali Kemali’nin yanına gider ve heyet hakkında görüşünü sorar. Ali Kemali’nin cevabı gayet açık ve nettir:

"Konya halkı, ruhunda vatanseverlik, kafasında haysiyet, kanında Türklük olan memleketin her namuslu ve faziletli ferdinin yapacağı aynı şeyi yapacak, vatanını müdafaa edecektir. "

İngilizlerin isteği üzerine Konya’da yayın yapmakta olan Öğüt Gazetesi kapatıldığı zaman Ali Kemali Efendi Konya’da bir miting düzenlemiştir. Bu mitingde Konya halkına şöyle seslenir:

"Ey ahali, ey Konyalılar! Gazete demek bir milletin dili demektir. General Milen dilimizi kesti. Ne idüğü belirsiz birkaç Frenk dilimize kilit vurdu. Millî davalarımızı müdafaa etmek, dinimizi, imanımızı, Türklüğümüzü muhafaza etmek, bizim, sizlerin, hepimizin vazifesidir. Bizi susturamazlar. Dönersek kahpeyiz, millet yolunda bir azimetten. Bu millet ölmedi, ölmeyecektir.. Bugün Öğüt’ü kapatmışlarsa yarın bir başka Öğüt çıkacak, bizi hak ve hakikat yolunda asla ve asla susturamayacaklardır."

Evet, bu kahraman vatan evladı maalesef 2 Ekim 1920 de Konya ve çevresinde başlayan Delibaş Mehmet İsyanında şehit edilmiştir.

2 Ekim 1920 de Çumra ilçesini ele geçirdikten sonra 3 Ekimde Konya’ya giren Delibaş Mehmet’in kudurmuş köpekleri ilk hedef olarak direkt Ali Kemali Efendiyi aramaya başladılar. Ali Kemali Efendi ise kendisine ‘’Aman Hocam ! Bunlar seni ele geçirirlerse öldürüler’’Diyenlere "Ben şimdiye kadar kimseye fenalık etmedim. Memleketin ve halkın selameti için çalıştım. Şimdi ise cehaletten kaçarsam vazifemi yapmamış sayılırım." Diye cevap verdi ve kaçmadı.

Ali Kemali Efendiyi yakaladılar. Önce döve döve Abdürrahim Hanına, sonra yine döve döve Piri Mehmet Paşa Camiine ve son olarak da yine döve döve Aslanlı Kışlaya doğru sürüklemeye başladılar.

Ali Kemali Efendi, kendisine yapılan bu işkenceler karşısında Aynen Peygamberimizin Taif’te uğradığı işkencelere karşı söylediklerini söylüyordu: "Yarabbi, bunlar ne yaptığını bilmiyorlar. Bu millet cehaletin elinden çok çekti. Ben onları affettim. Sen de onları affet"

Aslanlı Kışla yolunda yapılan eziyetlere dayanamadı ve hayata gözlerini yumdu.( 4 Ekim 1920 ) Ölmeden önceki vasiyeti ise ‘’ "Ben bunları affettim. Müsebbibi cehalettir. Aileme söyleyiniz, davacı olmasınlar." Şeklindeydi.

Memleket düşman işgalinden kurtulduktan sonra eski Türkçe ile mezar taşına şunlar yazıldı:

“Zâir!

Bu mezarda, cehlin tasallutu ve taassubun kini meknuz isyanda darben şehid edilen Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Konya Heyet-i Merkeziyesi Reisi ulemadan Sivaslı Ali Kemâli Efendi Hazretleri metfundur. Düşmanlarını afeden bu ruhun af-ı İlâhiyeye mazhariyeti için dua et.” Yevm-i İsneyn 4 Teşrinievvel 1336”

Daha sonra günümüz Türkçesi ile şunlar yazılı bir mezar taşı daha dikildi:

Ey Ziyaretçi !

Bu mezarda bilgisizliğin esiri olanların isyanında vurularak şehit edilen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Konya Konya Merkez Heyeti reisi ilim adamı Sivaslı Ali Kemali Efendi yatmaktadır. Düşmanlarını affeden bu ruhun ilahi affa kavuşması için dua et. 4 Ekim 1920

Evet, ruhu şâd makamı cennet olsun inşallah. Rabbimin rahmeti o ve onun gibi daha nice vatansever şehitlerimiz, gazilerimiz üzerine olsun.

******

Yani  özetle  bizim  (  en  azından  benim )  safım  ne  Fesli  Kadir'in  safıdır  ne  de Kalpaklı  Yalçın'ın.  Bira  şişeleriyle  T.C .  Yazan  soytarıların  yanı  hiç  olmamıştır.  

Bizim ( Veya  benim )  safım   söz  konusu  vatan  olunca  kendi  canını  bile  teferruat  olarak  gören  Ali Kemali  Efendi'nin  safıdır. 

Anlayan  bunu  böylece  anlasın  ve  kabullensin.  Kabullenmek  istemeyen  kendi  yazdığı  senaryolar  içinde  kendisi  çalsın  kendisi  oynasın.  Onlara  başka  söyleyeceğim  bir  şey  yoktur.
( Fesli Kadir- Kalpaklı Yalçın- Sarıklı Ali Kemali başlıklı yazı Sami Biber tarafından 2/26/2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu