Mora'da başlayan isyanda Tripoliçe Katliamı demiştim değil mi?
Ben demeyim de bir yabancı yazar anlatsın bize bu katliamı.
William St. Clair adlı İngiliz yazar katliam sırasında Tripoliçe'de bulunan yabancı subayların gördüklerini şöyle anlatır:
"10 binin üzerinde Türk öldürüldü. Paralarını sakladığı şüphe edilen tutsaklara işkence edildi. Kolları ve bacakları kesildi ve ateşin üzerinde yavaş yavaş kızartıldılar. Hamile olan kadınların karınları kesildi, kafaları kesildi ve köpek kafaları bacaklarının arasına sokuldu. Cumadan Pazara kadar hava çığlık sesleriyle doluydu.... Bir Yunan ''90 kişiyi öldürdüm.'' diye övünüyordu. Yahudi topluluğu sistemli bir şekilde işkenceden geçirildi.... Haftalarca aç bırakılan Türk çocukları çaresiz yıkıntıların arasında koşarken Yunanlar tarafından yere atıldılar sonra vuruldular.... Su kuyuları cesetlerle dolduruldu..."
Yunan ordu komutanlarından Teodor Kolokotronis'in bizzat kendisi hatıralarında 32.000 Türk katlettiğini söylüyordu. ( Sadece Tripoliçe'de öldürülen Türk sayısıdır bu. )
Mora'da resmen bir Türk ve hatta Yahudi soykırımı yaşanırken Osmanlı Devletinin elleri armut mu topluyor. Koskoca Devlet-i Âliye minicik bir topluluk olan Yunanlıların/ Rumların isyanını bastıramıyor mu?
Osmanlı Devleti bu isyana çok hazırlıksız yakalanmıştı zira daha önce de belirttiği gibi Halet Efendi'nin adamı Nikola Mazuri'nin verdiği rapora göre Mora'da asayiş berkemaldi.
Ancak katliama dönüşen isyan haberi alınır alınmaz Dramalı Mustafa Paşa'ya bu isyanı bastırma görevi verildi. ( Dramalı Mustafa Paşa çok iyi tanıdığımız Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile kuzen idi. )
Dramalı Mustafa Paşa direkt Teodor Kolokotronis'in üzerine yürüdü.
Yürümesine yürüdü ama müthiş bir mağlubiyet yaşadı.
Çünkü 25.000 kişilik ordusunda bulunan 7.000 Arnavut askeri '' Ulufelerimiz ( Üç ayda bir askere verilen maaş) niçin vaktinde ödenmez?'' Diye ayaklandılar. Onlar ayaklanınca bizim yeniçeriler de '' Arnavutlara verilmeyen ulufe sanki bize verildi mi? Biz de savaşmayız.'' Dediler. Devir maalesef Allah rızası için savaşan cavlakların- delilerin- serdengeçtilerin devri değildi.
Bu arada bir de tifo salgını çıkmasın mı orduda? Teodor Kolokotronis'e 25.000 Kişilik Türk ordusunu 6.000'e indirmek için fazla bir iş kalmamıştı. Zavallı Mahmut Paşa perişan bir şekilde çekildiği Korint'de tifodan öldü.
Yani efendim kelimenin tam manasıyla koskoca aslan resmen farenin maskarası olmuştu. Koskoca Devlet-i Âliye üç-beş Rum-Yunan çapulcusuyla baş edemiyordu.
Devlet Yunan İsyanını bile bastıramazken bir taraftan da Tepedelenli Ali Paşa'ya ders vermeye kalkmasın mı?
Tepedelenli Ali Paşa'da savunma pozisyonu aldı haliyle.
Neyse uzatmayalım: Tepedelenli üzerine direkt sadrazam Hurşit Ahmet Paşa gönderildi. Hurşit Ahmet Paşa yapılan savaşta başarılı oldu. Tepedelenli Ali Paşa canına dokunulmaması şartıyla teslim olsa da tehlikeli adamdı. 24 Ocak 1822'de -ileride tekrar isyan çıkartabilme riski olduğundan- idam edildi..
Osmanlı Devleti'nin Tepedelenli Ali Paşa ile uğraştığı günlerde 13 Ocak 1822 de Yunan asiler Epidavrum kentinde ( Bugünkü adı Cavtat ve Hırvatistan’ın Dubrovnik Kentine bağlı ) bir kurucu meclis kurup anayasalarını ilan ettiler. Yani resmen bağımsızlıklarını ilan edip yine bizden biri olan Fener’li Aleksandr Mav­ro­cor­da­to’yu Hükumet Başkanlığına getirdiler. Bu arada isyan Girit, Sakız gibi adalara da sıçramıştı.
Ancak Yunanlı asiler arasında da birlik ve beraberlik yoktu. Evet..Türkleri katletme noktasında birleşseler de kurulacak bir Yunanistan'ın başına kim geçecekti?
Böyle bir ayrılığı maalesef lehimize kullanamadık ve Yunan/ Rum asiler aralarındaki iç karışıklıklara ve Osmanlı 1822 de Yunanistan'ın çok büyük bir bölümünde hakimiyeti tekrar eline almış olmasına rağmen Mora'da şiddetle direnmeye devam ediyorlardı.
Bu arada Osmanlı Devletinde Halet Efendi'nin suyu kaynamaktaydı.
1821'de bir şeyhülislamı görevinden alabilecek kadar güçlü olan Halet Efendi'nin sonu gelmekteydi.
Evet.. Mora isyanı sebebiyle Divanda tartıştığı Şeyhülislam Halil Efendi'yi Afyon'a eşi Ziba Hatunu ise büyücülükle suçlayıp Bursa'ya süren ( Zavallı Ziba Hatunun suçu aslında Halet Efendinin karısı Lebibe Hatunla bir mesirede kocaları arasındaki gerginlik sebebiyle tartışmaktı. Büyücülükle alakası yoktu.) daha sonra Zavallı Ziba Hanımı öldürtüp çırılçıplak cesedini çöpe atan- bu haberi aldığında Şeyhülislam Halil Efendinin felç geçirmesine ve ölmesine sebep olan bu acımasız gaddar herifin de sonu gelmişti.
Padişah II. Mahmut 1823 de Halet Efendi'yi Konya'ya gönderdi. Halet Efendi artık '' Gitmiyorum'' diyecek durumda değildi zira yeniçeriler arkasında değildi.
Çaresiz gitti. Ama o gitmeden önce Konya Valisine '' Konya'ya vasıl olanda kellesi alına.'' Diye emir gitmişti padişahtan. Nitekim Konya'ya varır varmaz öldürüldü.
Acımasız bir adamdı ve acımasızlığı gayet normal görüyordu. Ancak bu denli acımasız birisinin aynı zamanda çok iyi bir şair olması- kitap okumaktan ve evinde edebi sohbetler yapmaktan hoşlanması - ondan bizlere oldukça büyük bir kütüphane kalması da Halet Efendi'nin acayipliklerinden olsa gerek. Zira bu tür özellikler katil ruhlu birine hiç de yakışan özellikler değildir.
Şimdi tabii ki '' Mora İsyanı ne oldu?'' Diye soran olabilir.
Koskoca Osmanlı Devleti Mora İsyanını bastıramadı ve kendi elleriyle Mısır'a vali atadığı daha doğrusu ite ite valiliğini kabul edip Mısır'ı ellerine teslim ettiği Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istedi 1826 Yılı sonları- 1827 yılı başlarında. ( Yani 1821'de başlamış olan isyan 1826-1827 Yılına kadar devam etmiş ve Osmanlı Devleti bu isyanı bastıramamıştı.)
Kavalalı Mehmet Ali '' Hallederiz. Ama Mora Valiliğini de isterim'' dedi. Padişah '' Mora senin köpeğin olsun yeter ki şu isyanı bitir. Bak ele güne rezil olduk '' Deyince Kavalalı Mehmet Ali Paşa oğlu İbrahim'i Mora'ya gönderdi bir ordu ve donanma ile ve oğul İbrahim isyanı bastırdı.
Peki bitti mi Osmanlı Devletinin derdi?
Ne gezer efendim. Asıl bundan sonra başlıyordu dert.
Hem de ne dert...
Çorap söküğü mü desem yoksa kum saati mi desem bilemiyorum ama Mora İsyanı ve sonrasında yaşananlara baktığımızda başka bir şekilde tanımlamak da mümkün değildir.
Evet.. Osmanlı Devletinin asıl derdi bundan sonra başlıyordu.
'' Hocam devam! Yaz. '' Derseniz bir başka başlık altında yazmaya devam ederim tabii ki.
Okuyan- beğenen- yorum yazan herkese sonsuz selam- saygı ve sevgilerimle.
( Osmanlı Devletinin Fethullah Gülen'i Halet Efendi--5. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu