Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 28.08.2022
Okunma Sayısı : 227
Yorum Sayısı : 7
KERBELA KATLİAMI NİÇİN  OLDU?  KERBELA’DAN  SONRA  NELER  YAŞANDI?---14. BÖLÜM--

Hz.  Hüseyin, Kufe’de  olan  bitenden  habersiz  ve  tüm ‘’ Bari  aileni götürme!  Onlar  burada  kalsın!’’  ısrarlarına  rağmen ailesinin  tamamını da  yanına  alarak  Kufe  yollarına  düştü.

Yolda meşhur  şair  Ferzdak Hz.  Hüseyin’e ‘’ Gitme  ya  İmam !  Kufelilerin  yürekleri seninle  ama  bilekleri Yezid’le.’’Dedi  ama  bu  sözler  ve  onu  Kufe’ye  gitmekten  vazgeçirme  çabaları  boşunaydı.

Herşeye  rağmen  Hz.  Hüseyin yola  çıktığında  yanında  500  civarında  insan  vardı. Ancak bu maiyet  Hz.  Hüseyin  ilerledikçe azalmaktaydı. Öyle  ki  bir  gecede  yüzlercesi  birden  sanki  buhar  olup  uçtular  bir  gece  vakti.  Yola  çıkarken  her  birisi  oldukça  cesur(!)  olan insanlar  yolculuk  esnasında  Hz. Hüseyin’le  birlikte  olmanın  kendilerine maddi  hiç  bir menfaat  sağlamayacağı  düşüncesiyle onu  terk  etmişlerdi. Hz.  Hüseyin ise  böyle  bir  ortamda  bile  yanında  bulunan  bir  kaç  kişiye ‘’ içinizde  borcu  olan  varsa  geri  dönsün. Ben  borçlu  biri  yanımda  olarak  savaşa  girmek istemem’’  Diyordu.

Hz.  Hüseyin  yolda  amcasının  oğlu  Müslim  bin Akil’in  şehid  edildiğini  öğrenmesine  rağmen  yola  devam  ederken  Kufe  Valisi  Ubeydullah bin Ziyad,  komutanlarından  Hür  bin  Yezid’e  ‘’  Hüseyin’i  suya  ve  yeşilliğe  ulaşamayacağı  bir  yerde durdurun  orada  konaklamak  zorunda  kalsın.’’ Diye  emretti.

Ubeydullah  bin  Ziyad’ın  tarif  ettiği  yer  tam  olarak  Kerbela’ydı.

Hür bin Yezid, önce  Hz.  Hüseyin’e  adeta  yalvardı  ‘’Lütfen  geri  dön’’ diye.  Çünkü  Hz. Hüseyin  geri  dönmezse  ordu  komutanı  olarak  yapak  zorunda  kalacağı  şey  hiç  içine  sinmiyordu.

Hz.  Hüseyin’in  bu teklifi de  reddetmesi üzerine Hür  bin  Yezid,  Hz.  Hüseyin  ve  maiyetindeki  yetmiş  iki  kişiyi  tamamen  kuşattı  ve  onların  suya ulaşmasını  tamamen  engelledi.  Hz.  Hüseyin  ve  yanındakiler  müthiş  bir  su  sıkıntısı  ile  karşı karşıya  kalmıştı.

Susuzkuktan  ölme  derecesine  gelen  Hz.  Hüseyin,  melül  gözlerle  ‘’ Babam  bana  bir  yudum  su  bulabilir  mi  acaba?’’ der  gibi kendisine  bakan bir-  iki  yaşındaki  oğlu  Abdullah’ı  alarak  çadırdan  çıktı  ve ‘’ Allah  rızası  için  bari  bu  yavruya  bir  yudum  su  verin.  O  tamamen suçsuz  günahsızdır’’ Dediği  anda  Esedoğullarından  bir  zalimin  fırlattığı  ok  zavallı  bebeğin  gırtlağına  saplandı.

Bu  manzarayı  gören  Hür  bin Yezid  iliklerine  kadar  titredi.  Hz.  Hüseyin’in  karşına  geçip Abdullah  bin  Ziyad  tarafından  kandırıldığını,  kendisine  sadece  Hz. Hüseyin’in  geri döndürülme  emri  verilmişken özel  katillere  ailesiyle  birlikte  yok  edilme  emri  verildiğini  anladığını  söyleyip  af  diledi  tevbe  etti  ve  Hz.  Hüseyin’den  helallık  diledi.  Sonrasında  komutası  altındaki  ordudan  sadece  otuz  kadarının  da  kendisine  katılmasıyla  Hz.  Hüseyin’in  yanında  yer  aldı ( Hür  bin  Yezid  ve  bu  otuz  kişi  ölene  kadar  Hz.  Hüseyin’e  sadık  kaldılar  ve  hepsi  Kerbela’da  şehid  oldular. )

Hür  bin  Yezid’in,  Hz.  Hüseyin  tarafına  geçmesi  üzerine  Kufe  Valisi  Ubeydullah  bin  Ziyad  ordunun  başına  bir  başka  komutan  tayin  etti:  Cennetle  müjdelenen on  kişiden  biri  olan Sa’d  İbni  Ebi Vakkas’ın  oğlu  Ömer bin Sa’d.

Peki  Ubeydullah  Bin  Ziyad’a  ‘’Ömer  bin  Sa’d’ı  ordu  komutanı  yapalım  ve  Hz.  Hüseyin’i  ona  öldürtelim’’  aklını  kim  verdi?  En  az  Ubeydullah  bin Ziyad  kadar  zalim  ve  acımasız  olan Şimr İbni  Zülcevşen  idi.

Şeytan’ın  bile  aklına  gelmeyen  bir  akılla 4000 kişilik  ordusuyla Rey  şehrinde  çıkan  bir  isyanı  bastırmakla  görevlendirilmiş  Ömer bin Sa’d’ı  yolundan  çevirip  Kerbela’ya  yönlendirdiler.  Evet, plan  şeytaniydi  çünkü  Hz.  Hüseyin’i  cennetle  müjdelenmiş  bir kişinin  oğlu  öldürürse  hiç  kimse  böyle  bir  katliama  itiraz  etmez  diye  düşünüyorlardı.

Ömer bin  Sa’d,  kendisine  Hz.  Hüseyin’i  öldürme  emri  gelince  ‘’ Ben  öldürmesem  Şimr  ibni  Zülcevşen  öldürecek  ve  Valiliği  o  kapacak.  Hüseyin  her  halukarda  öldürüleceğine  göre  ben  öldüreyim  de  valiliği  ben  kapayım’’  gibi  tamamen  şerefsizce  bir mantık  yürüttü.  Evet..Bu  kişinin  cennetle müjdelenmiş  bir  sahabenin  oğlu  olduğunu  tekrar  hatırlatalım.

Bu  arada  ‘’kim  bu  Şimr ibni  Zilcevşen?’’ diye  soracak  olursanız?  Bu  şerefsiz  mahluk,  öncesinde  Hz.  Ali  taraftarıdır. Hatta  Sıffin  savaşında Muaviye’ye  karşı  Hz.  Ali’nin  yanında  yer  almıştır. Ancak  ondaki  şeytani  zekayı  kavrayan  Yezid’in  ya  da  danışanlarının  tavsiyesiyle  - çeşitli  makam  ve  servet  vaadleriyle-  Kerbela  öncesinde  Yezid’in  köpeklerinden  biri  olmuştur.

Sa’d  bin  Ömer , 4000  kişilik  ordusuyla  Hz.  Hüseyin  ve  yanındakileri  kuşattı  ve  yine  onları  bir  yudum  suya  mahrum  bıraktı.

Evet.. 10 Ekim 680 Çarşamba  veya Hicri  Takvime  göre 10  Muharrem 61  Tarihinde  Hz.  Hüseyin  sabah  namazı  kılmak  ve  kıldırmak  için  imam  olarak cemaatinin önüne geçti.

Hz.  Hüseyin’in  namaz  kıldıracağını  gören  onu  kuşatmış  olan  ordudaki  pek  çok asker de bir  ehl-i  beytin  arkasında  namaz  kılmanın  hazzını  tadmak  ve  namazlarının  sahih  olması  için- bir  kaç  saat  sonra  öldürecekleri-  Hz. Hüseyin’in  arkasına geçip  el  bağladılar ve  onun imamlığında  sabah  namazını  kıldılar.  Bu,  gerçekten  aklın mantığın  kabul  edeceği  bir  şey  değildi. Ama  Kerbela  zaten  her  yönüyle  aklın  mantığın  kabul  edebileceği  bir  olay  değildi.

Namaz  biter  bitmez  Ömer bin Sa’d  direkt  saldırı  emri verdi  ordusuna.

Pek  çoğu  Kufeli  olan  4000  asker,  Hür bin  Yezid  ve  askerleri  de  dahil  olmak  üzere  sadece  100  kadar insandan  oluşan  Hz.  Hüseyin  kuvvetlerine  saldırıya  geçtiler.

Hz.  Hüseyin ve  yanındakilerin  üzerine  ok  yağdırıyordu Ömer bin  Sa’d’ın  ordusu.

Kısa  süre  içinde  savaş  meydanında Hz.  Hüseyin  taraftarı  olarak  sadece  Hz. Hüseyin’in  kendisi  kalmıştı.  Diğer  savaşanların  hepsi  şehit  olmuştu.

Hz.  Hüseyin’e  ilk kılıç  darbesi  Malik bin  Bişr adlı  bir  hainden  geldi.  Onun  arkadan  kafasına  indirdiği  darbeyle  Hz.  Hüseyin’in  başı  kanlar  içinde  kaldı  ve   bir  süre  yerde  oturmak  zorunda  kaldı.

İşte  o  anda  hiç  kimse  ona  dokunmadı  her  nedense. Hz.  Hüseyin  o  dakikada  düşanlarından  kendisine  bir  yudum  su  vermelerini  istedi.  Karşı  taraftan  biri  insafa  gelip  bir  bardak  su  verdiğinde ve  Hz.  Hüseyin  tam  bu  suyu  dudaklarına  götürdüğü  anda  Hüseyin  bin Nümeyir  adındaki  bir başka mel’un  Hz.  Hüseyin’i  çenesinden  okladı.

Bu  arada  savaş  meydanında  Şimr  ibni Zilcevşen  ‘’  Öldürsenize.  Daha  ne  bekliyorsunuz? Öldürün  ki  ihsanlara  gark  edelim  sizi.’’  Diye  çılgınlar  gibi  bağırsa da  Hz.  Hüseyin  tek  başına  olduğu  halde  yanına  yaklaşanı  ikiye  biçiyordu.

Ancak  vücuduna  saplanan  33 mızrak  ve  34  ok  sebebiyle  artık  savaşacak  takati  kalmamıştı.

Son  gücünü  toplayarak  karşısındaki  hainler  sürüsüne  seslendi:

‘’ Ey  ihanetçiler !  Mektuplarda  beni buraya  davet  eden  siz  değil  miydiniz?  Şimdi  bana  Yezid’e  biat  et  diyorsunuz.  Ben  biat  edecek  olsaydım  Medine’de  biat  ederdim.  Siz  de  şahit  olun  Kerbela da  şahit  olsun  zillet  bizden  uzaktır.’’

Şimr  İbni  Zülcevşen  ‘’ Daha  ne  konuşturuyorsunuz?  Öldürün.’’ Diye  bağırınca  Sinan  bin  Enes  adlı  Kufeli  bir  hain,  mızrağını  Hz.  Hüseyin’in  sırtına  sapladı  ve  bu   mızrak  darbesiyle Hz.  Hüseyin son  nefesini  vererek  şehid  oldu.

Ancak  Hz.  Hüseyin’e  yapılan  zulüm  onu  öldürmekle  sona  ermemişti.  Önce  vali  Ubeydullah  bin  Ziyad’a  sonra  da  haife  Yezid’e  Hz.  Hüseyin’in  öldürüldüğünü  deliliyle  ispat  etmek  için  başının  da  kesilmesi  gerekiyordu. Gerekmesine  gerekiyordu  ama  o  ana kadar  Hz.  Hüseyin’in  ehl-i beytten  olduğuna  aldırmayan  hainler  şimdi  onun  başını  keserlerse  Allah’ın  üzerlerine  yağdıracağı  lanetten  korkuyorlardı.

Hz.  Hüseyin’e  öldürücü  son  darbeyi  indiren  Sinan  bin  Enes,  kafası  çalışmayan  bir  budala  ve  başka  bir  hain  olan  Havli  bin Yezid’e,  Hz.  Hüseyin’in  kafasını  keserse  büyük  bir  ihsana  konacağını  söyledi.  Havli  bin  Yezid beyinsiz  biri olsa da  bu  işe yanaşmayınca  Sinan bin  Enes  bizzat  kendisi Hz.  Hüseyin’in  başını  kesti  ve  bu  kesik  başı  Havli bin  Yezid’e verip. ‘’Al  bunu Vali  Ubeydullah  bin  Ziyad’a  götür.‘’ dedi  ve  vaadlerle  ikna  ettiği  Havli,  Hz.  Hüseyin’in  kesik  başını  önce  kendi evine  götürüp  karısına ‘’ Sana  öyle  bir  hazine  getirdimm  ki  bu  hazine  sayesinde  artık  ölünceye  kadar  krallar  gibi  yaşayacağız.’’ Dedi.  Ama  karısı  ‘’  Yazıklar  olsun  sana. Evimize  ehl-i  beytin  kanıyla  mı  geldin?  Dedi  ve  demekle  de  kalmadı  Havli’yi  boşadı...[ İnşallah  ‘’kadın  da  erkeği  boşayabiliyor muymuş?’’ diye  soran  olmaz]

Havli  bin  Yezid  daha  sonra  doğruca  Vali  Ubeydullah  bin  Ziyad’ın  huzuruna  gitti  ve  Hz.  Hüseyin’in  kesik  başını  sundu  ona.

Ubeydullah  bin  Ziyad,  yüzünü  buruşturdu  ve  sordu ‘’  Ey  Havli  bu  başı  sen  mi  kestin?’’  Havli  ‘’ Evet’’  diye  cevap  verince  öfkeyle  ayağa  kalktı  ve  ‘’  Sen  ne  kötü  bir  şey  yapmışsın.  Yıkıl karşımdan.’’  Diyerek  onu  kovdu.

Ama  bu  elbette  ki  bir  tiyatro idi. Zira  Ubeydullah  daha  sonra elindeki  bir  çubuk  vasıtasıyla  Hz.  Hüseyin’in kesik  başı  ile  oynamaya  başladı. Bu  arada  ‘’ Ne  güzel  bir  başı  varmış.  Ne  güzel  dişleri  varmış’’  Diye  dalga  geçiyordu  aklı sıra. [ Aynısını  daha  sonra  Yezid  de  yapacaktır.]

Peki  Hz.  Hüseyin öldürülmüş  ve  kafası  kesilmiş  olmasına  rağmen  ona  yapılan  zulüm  sona  ermiş  miydi?

Hayır.

Hz.  Hüseyin’in  kafası  kesildikten  sonra  cansız  naaşı  atlara  çiğnetildi. Öyle  ki  etleri  adeta  satırdan  geçmiş  kıymaya kemikleri una  dönmüştü.

Bu  nasıl  bir  vahşet?  Bu  ne  akıl  almaz  bir  olay  diye  düşünüyorsunuz  değil  mi?

Daha  da akıl  almazını  söyleyeyim  o  zaman.

Yok  yok  ‘’ Hocam !  Bundan  daha  aklın  ve  mantığın,  insaf  vicdan  ve  merhametin  kabul  edemeyeceği  ne  olabilir  ki?’’   diye  sormayın.

Hz.  Hüseyin’e  yapılan  zulmü  okudunuz.  Bu  zulüm bir  kaç  saat  içinde  olmuştu  ve  vakit  öğle  vaktiydi. Hz.  Hüseyin’in  katilleri,  ellerinde Hz. Hüseyin’in  kanı  olduğu  halde  nehre  indiler  ve  günlerdir  Hz. Hüseyin’e  bir  yudumunu  bile  içirmedikleri suyla abdest  alıp daha  sonra  üzerlerinde  yine  ehl-i  beyt  kanı  olduğu  halde öğlen  namazına  durdular. İşte  bu olay  başkasını  bilmem  ama  benim  nazarımda  Hz.  Hüseyin’in  katlinden  daha  da  acıydı.

Evet... Hz.  Hüseyin  feci  şekilde  katledilmişti.  Peki  her  şey  sona  ermiş  miydi?  Bitmiş  miydi  İslam  dünyasındaki  bu  vahşet?

Maalesef  hayır.  Hatta  öyle  bir  vahşet  yaşandı  ki  bu  katliamdan  sonra  Kerbela’ya  eş...  Hatta  Kerbela’dan  bile  daha  vahşi  daha  acımasız...

Gelecek  bölümde.


( Kerbela Katliamı Niçin Oldu? Kerbela’dan Sonra Neler Yaşandı?---14. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.08.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.