Kolektif birim zaman girişmesi, kolektif miras, kolektif zekâ
ve kolektif kapasite ne zamanki rızık diye bir kişinin ya da kimi kişilerin
takdir edilmiş malı mülkü ve meşruiyet hakkı olduğu fikri söylenmiş ve insanlar
bu fikre inandırılmışsa; o zamandan beri bu tuzak insanlığın geçmişini
karartmıştır. İnsanlığın kolektif geçmişini yok saymıştır. Her şey takdirli
rızık vermiş olmanın süreciyle kurgulayıp başlatılmıştı.
Dahası bu karanlıkçı ve hayali öğreti mülkiyet ilişkisini
ezelden beri böyle olduğunu söyler! Oysa özel mülkiyetin ve özel mülkün tarihi
ezelden beri değil 5700 yıldan bu yanadır. Üstelikte mülkiyetin ilişkisi tek
düze bir mülk ilişkisi değildir.
Yine bu kurgusal öğreti ya da hayali tarihin bize sunduğu
dünyanın ve evrenin tarihi içinde, akılla, bilimle, gözlemle hiç uyuşmayan bir
canlılarla cansızlar tarihini bize hikâye eder. Böylesi bir anlatım tarihi
içinde dahi Dünyaya 6 günde vücut buldurur!
Biraz ironi yapayım. İnsaf yani 6 günde közde çıkarılan
patates bile soğumaz. Evet, patates yarım saat içinde soğursa da sıcaklığı beş
bin dereceden fazla olan dünya büyüklüğündeki bir oluşum değil günler; aylar,
yıllar sonra bile kendi kütle çekimi ve karşı sıcaklık basıncı gibi nedenlerle
kendini soğutamaz. Yüz binlerce yıl içinde, belki de milyonlarca yıl içinde
ancak, içini değil yüzeyini soğutur.
Yüz binlerce yılda yüzeyini soğutabilmiş bir dünya, böyle
uzun süre sonrasında da koşullarını taşıyorsa fiziğin ve kimyanın evrimiyle
yaşam barındırma olanağına sahip olur. Dahası değil altı günde vücuda gelmek;
dünyanın kendisi vücut bulduktan 4 milyar yıl sonra bile, türümüz ortada yoktu.
Türümüze giden süreçteki benzerlerine giden yolda benzerler 6
milyon yıldan bu yana varken en kaba tarihlemeyle bugünkü türümüz 150 bin
yıldan beri var. Fakat türümüz asla “insan” değildi.
Evren veya Dünya üretim hareketi nedenle oluşmamıştı. Evren
ve Dünya kolektif birim zamanla da oluşmamıştı. Ama toplumlar üreten kolektif
birim zamanlı, kolektif kapasiteli, kolektif zekâya dayalı sarmal sistem
girişmeleriyle oluşmuştu.
İnsan dediğimiz varlığın kendisi belli bir anatomiye sahipse de insan nitelemesi biyolojik değildi. Yalıtımlı totem alan içindekiler insan değildi. Sürü türü yaşam biçiminden ayrılan hemcinsleri belirten anlam ayrımıyla totem alandakiler de totemiydiler.
Üreten ilişki içinde olup ta
ittifak yapanlar da totemi değil ilahtılar. İttifakı yapanlar ilahtı. Bir süre
sonra kendi içinde üreyememe nedenle ilahların soyu tükendi. İlahların geriye
melezleri kaldı. İttifak uygarlığını taşıyan bu melezlere de insan dendi.
İttifaklarla birden bire olmasa da totem gruplar tecridi
darama duman olmuştu. İşte insan, üreten gruplar girişmeli sentezden doğan;
kültürel, sosyolojik, kısmen biyolojik bileşim donanımlı; üretim hareketi
içinde totem meslekli kolektif kapasiteye sahip, melez doğan nesillerdi.
Bu nesil her grubun görünüşünden, her grubun ruhundan, her
grubun beceri yatkınlığında bir ruh ve bir görünüş, bir can taşıyorlardı. Yani
insan ittifakı bileşimli büyük bir kapasitenin ürünüydü.
Yaklaşık 8000 yıl öncesinden on binlerce yıl geriye doğru
gidildiğinde ne ittifak vardı; ne grupların üretim gücü bileşimli kompleks bir
üreten kapasite çevrimleri vardı. Ne de böyle bir kapasitenin içine doğma
tarihselliğini taşıyan insan vardı.