Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 29.10.2022
Okunma Sayısı : 563
Yorum Sayısı : 2
Bir 29  Ekim’den  Bir  Başka  29  Ekim’e ---4. Bölüm---

Osmanlı Devleti ile Almanya arasındaki gizli anlaşmanın metni özetle şöyleydi:
1. Anlaşma tarafları Avusturya-Macaristan ile Sırbistan arasındaki mevcut ihtilafta tarafsız kalmayı taahhüt eder.
2. Ancak Rusya faal askeri adımlarla müdahale ederse Almanya bu müdahaleye karşılık verme hakkına sahiptir. Böyle bir durumun ortaya çıkması halinde Osmanlı Devleti de Rusya’ya Savaş açma hakkına sahip olur.
3. Osmanlı Devletinin de katılacağı bir savaş durumu ortaya çıkarsa Türkiye’de zaten var olan Alman subayları doğrudan doğruya Türk askeri birliklerine komuta edebilir..
4. Almanya bir tehdit durumunda ve gerekli olduğunda Osmanlı İmparatorluğu topraklarını silahlı kuvvetlerle savunmayı taahhüt eder.
5. İşbu anlaşma iki ülkeyi mevcut ihtilaftan doğabilecek uluslararası karışıklıklardan korumak için yapılmıştır; belirtilmiş tam yetkili kişiler tarafından imzalandığı andan itibaren yürürlüğe girer ve 31 Aralık 1918 tarihine kadar, mevcut tüm kararlarla bağlayıcıdır.
6. İmza taraflarından herhangi biri anlaşma bitim tarihinden altı ay öncesine kadar anlaşmanın iptal olacağını bildirmezse anlaşma beş yıl daha uzamış olur.
Bu anlaşmaya göre görüldüğü gibi Osmanlı Devleti ancak Avusturya veya Almanya’ya bir savaş ilanı söz konusu olursa Almanya’nın yanında savaşa girecekti. Ama İttifak antlaşması imzalanır imzalanmaz hem Rusya’ya hem Fransa’ya savaş ilan eden Almanya olmuştu. Yani Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini gerektirecek şartlar oluşmamıştı dolayısıyla da Almanya yanında savaşa katılması gerekmiyordu.
Evet...Sadrazam Said Halim Paşa ve hükumetin pek çok üyesi böyle düşünüyordu. Ama Harbiye Nazırı Enver Paşa bu düşüncede değildi. Almanya’nın ve Kaizer II. Wilhelm’in de bu düşüncede olmadığını söylemeye gerek yok sanırım.
Enver Paşa, Osmanlı Devleti’ni bu savaşa sokabilmek için sadece iki kişiyi ikna etmesinin yeterli olduğunu biliyordu. Bunlardan biri Dahiliye Nazırı Talat Paşa diğeri Bahriye Nazırı Cemal Paşa idi... Mehmet Akif’in ‘’ Üç ahmak’’ dediği paşalardı bunlar.
Aslında Talat da Cemal de iknaya hazırdı. Sadece Cemal Paşa, Alman komutanların gerektiğinde Türk ordusuna komuta edecek olmaları konusundan rahatsızdı. Bunu içine sindiremiyordu.
Güzel bir tezgah hazırlanmalıydı. Bu öyle bir tezgah olmalıydı ki hükumet üyelerinden dağdaki çobana kadar herkes ‘’ Ne yapalım. Savaşa girmekten başka çaremiz kalmamıştı.’’ Desin.
Gavurda oyun biter mi?
Enver Paşa ‘’ Ne edelim de savaşa girelim.’’ Diye kara kara düşünürken 10 Ağustos 1914’de Fransız Cezayir’ine saldırmak üzere denize açılan Alman amirali Souchon nihayet Akdeniz’de İngiliz ve Fransızları bir hayli rahatsız ettikten sonra nihayet İngiliz donanması tarafından sıkıştırıldı. Bu sıkıştırılma üzerine Alman Genel Kurmayına Bilgi verdi: ‘’ Vaziyet kel. Ben Avusturya’ya doğru kaçıyorum.’’ Fakat gelen cevap ilginçti ‘’ Ne Avusturya’sı. Doğruca Osmanlı’ya doğru git. Osmanlı’ya sığın.’’
Souchon şaşırmıştı. ‘’ Osmanlı savaşa dahil olmadı henüz. Ya Boğazları açmazlarsa? Çanakkale Boğazı önlerinde İngilizler bizi keklik gibi avlarlar.’’ Dedi.
Alman Genel Kurmayı ‘’ Sen dediğimizi yap. Bize güven gerisini merak etme sen.’’ Deyince Souchon, emrindeki Goben ve Breslav adlı savaş gemilerinin burnunu Çanakkale Boğazına döndürdü.
Çanakkale Boğazından bir savaş gemisinin geçmesinin tek şartı vardı: Padişah fermanı. Padişahtan bu fermanı almak kolaydı. O sadece Osmanlı tahtında bir padişah var desinler diye tahta oturtulmuş zavallı bir insandı.
Evet..Padişahtan fermanı almak kolaydı ama bir savaş zamanında yabancı bir devletin savaş gemisinin boğazlardan geçmesini yasaklayan uluslar arası anlaşmalar da vardı. Asıl mesele bu anlaşmaları ne şiş yansın ne kebap şeklinde aşmaktı.
Almanya ‘’ Aç gari şu Boğazları. Adamımızın vaziyeti kel.’’ Derken İngiltere ‘’ Boğazları açarsan canına okurum senin Osmanlı.’’ Diye tehdit ediyordu.
Sonunda çare bulundu.
Sadrazam Said Halim Paşa, Alman Büyülelçisi Wangenheim’e ‘’ Biz bu gemileri satın aldığımızı bildirelim. Siz de bize satmış olun. Böylece ne şiş yansın ne kebap’’ Dediyse de Wangenheim ‘’ ‘’ Ne satın alması yahu? Gemileri derhal içeri alın ve Rusya’ya savaş ilan edin.’’ Deyince sadrazam ‘’Sen bilirsin aga. Bizden bu kadar. Başka yapabileceğimiz bir şey yok sizin için.’’ Diye cevap verdi. Bunun üzerine Wabgenheim yelkenleri suya indirdi ve iki geminin 80.000 Alman Markı karşılığında Osmanlı Devletine satıldığı ilan edildi.
Osmanlı Devleti, Çanakkale Boğazını açtı ve Goben ile Breslav içeri girdi. İngiltere ve Rusya ‘’N’oooluyor lan? Siz şimdi bize savaş mı açtınız? Diye sorunca bizim taraf ‘’Estağfirullah efendim. Ne savaşı? Biz bu iki gemiyi 80.000 Mark karşılığında satın aldık. Hatta adlarını da Yavuz ve Midilli koyduk’’ Dedi.
İngiltere ‘’ Biz bu katakulliyi yutmayız. Madem gemileri satın aldınız Alman amirali ve gemilerdeki herkesi ya sınır dışı edin ya da tutuklayın.’’ Dedi.
Osmanlı devleti ‘’ Şerefsizlik yapmayın. Parasını verdiğimiz halde Reşadiye Gemimizi bize teslim etmediniz biz de bu gemileri satın almak zorunda kaldık.’’ Diye cevap verdiği gibi satın aldığımız gemilerdeki Alman personele ( Amiral Souchon dahil ) Türk bahriyelileri kıyafetleri giydirildi ve tabii ki biri bile sınır dışı edilmedi. 16 Ağustos 1914’ten itibaren eski adları Goben ve Breslav olan iki Alman gemisi artık Yavuz ve Midilli adıyla resmen Türk gemileri olmuştu.( Kısaca Yavuz dediğimiz geminin tam adı: Yavuz Sultan Selim’di )
Evet... Gemiler, taşıdıkları bayrak ve isimleriyle Türk’tü ama amiralinden erine kadar gemilerdeki tüm personel Almandı.
Bu iki geminin Osmanlı Devleti tarafından satın alındığının ilanı en fazla Rusya’yı tedirgin etti. Almanlar ve Osmanlı Devletinin birlikte bir haltlar karıştıracakları besbelliydi. Nitekim Osmanlı Donanmasının Marmara’da yaptığın deniz savaşına hazırlık manevraları gözünden kaçmıyordu. Bu manevralarda Yavuz ve Midilli de aktif görevdeydi hep.
Ruslar da Osmanlı Devletine göz dağı vermek üzere Karadeniz’de tatbikatlar yapmaya başladıkları gibi Ağustos Ayı başından itibaren Karadeniz Ereğlisi, Şile, Giresun, Sakarya-Akçakoca, Samsun ve Zonguldak önlerinde – herhangi bir saldırıda bulunmadan- taciz eylemleri gerçekleştirdiler.
Bir savaş kaçınılmaz görünse de Rusya da Osmanlı Devleti de savaşı başlatan taraf olmak istemiyordu. Oysa Almanya’nın daha fazla beklemeye tahamülü yoktu. Enver Paşa’nın da...
Alman Amiral Souchon’un İstanbul Boğazından Karadeniz’e açılması ve manevraları Karadeniz’e kaydırması üzerine Bahriye Nazırı Cemal Paşa ‘’ Sen n’aapıyorsun oluuum. Savaş başlatmak mı istiyorsun?’’ Dedi ve Souchon ve emrindeki Yavuz ve Midilli’ye Boğazı kapattı.
Souchon Cemal Paşa’yı hiç muhatap bile almadan direkt Sadrazam Said Halim Paşa’nın huzuruna çıktı ve paşaya resmen fırça attı ‘’ Bu ne korkaklık? Bu ne inançsızlık ve kararsızlık?’’ Diyerek... Hatta dahasını da söyledi: ‘’ Bu meseleyi siz çözmezseniz ben bir asker olarak vicdanımın belirlediği şekilde davranacağım.’’
Enver Paşa bu olayı duyunca hemen devreye girdi ve ‘’ Yahu telaşlanma. Ben hallederim bu meseleyi.’’ Dedi ve gerçekten de meseleyi halletti. 17 Eylül 1914’de Souchon’a Karadeniz’e çıkma izni verildiği gibi 24 Eylül’de Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcılığına getirildi. Yani Enver Paşa Bahriye Nazırı Cemal Paşa’yı da ikna etmişti
Souchon için bundan sonrasında yapılacak bir tek şey kalmıştı: Rus limanlarını topa tutup Osmanlı Devletini mecburen savaşa sokmak...Enver Paşa da savaş başladığı andan itibaren bunu düşünüyordu zaten...
Sonra neler mi oldu?
Şimdilik şu kadarını söyleyim: ‘’Haliçte çürümeye bırakıldı’’ denilen bir sürü Osmanlı gemisi ( Hepsinin adlarını tek tek yazacağım ) ve Yavuz ile Midilli Kırım Yarımadasındaki Rus Limanlarına doğru hareket ettiler.
Yani efendim tarih kitaplarının yazdığı gibi değildi olay. Rus Limanlarını bombalayan sadece Yavuz ve Midilli değildi.
Gelecek bölümde inşallah.
( Bir 29 Ekim’den Bir Başka 29 Ekim’e ---4. Bölüm--- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 29.10.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.