ŞOFÖRÜN OĞLU

     Çınar ağaçlarının gölgesinde sandalyelere oturmuş ayaklarını sallayarak çaylarını yudumluyorlardı. Sabah başlayan muhabbetler gün kararana dek sürüyordu. Köyün günlük gelişen olaylarının yanında haftalardır dillerde dolaşan mevzunun ne olacağı, nasıl sonuçlanacağı en büyük meraklarıydı.
    Köy dolmuşu en son köy meydanındaki büyük oluklu çeşmenin yanında durur yolcuları indirirdi. Yerli domatesler, köy kabakları, şeftaliler tezgâhta dizilmiş müşterileri beklerdi. Kasap vitrininde ezanla kesilen oğlaklar ayaklarından asılıp sıra sıra dizilmişti. Köyün en meşhur içeceği yayık ayranı dolmuşların geliş saatine hazır edilir, durduk yerde sıcaktan suyu çıkan insanlar şehir havasından kaçıp köyde buz gibi ayranla serinlerdi.  Fırıncı Mehmet pideleri tezgâha dizmiş, üzerine örtü örtüyor olsa da mis gibi kokusu meydanlığın girişine kadar uzanırdı. Çay ocağındaki fokurdayan çay bardak bardak içilir gelene gidene de ikram edilirdi. Çetin bir kış geçirmiş olan köy halkı oğlakların ağıl kapısı açılıp annelerine koşması gibi evlerinden taşmış güneşin keyfini çıkarırlardı. Çınar ağaçları taze yapraklarını bir o yana bir bu yana sallayıp baharı müjdeliyor, Ceketsiz Ahmet’in kırmızı dolmuşu ağırlayarak köy meydanına girmişti. Kimleri getirdi ceketsiz diye kahvede oturanların gözleri dolmuşun kapısına mıhlandı. Yolcular mis gibi köy havasını ciğerlerine doldurarak indiler dolmuştan. İnen yolculara kolonya ikram etmeyi hiç unutmazdı ceketsiz Ahmet. Sırtında çantası, ellerinde bir sürü dosyayla inen Mustafa doğru oluklu çeşmeye giderek elini yüzünü yıkadı. Çay ocağından çay isteyerek tahta sandalyeye oturdu. Köy halkının gözleri vücudunda emekliyor kimse yaklaşıp bir şeyler soramıyordu. Çaycıya muhtarı sorduktan sonra doğru muhtarlığa gitti. Muhtar köylünün faturalarıyla meşgul olduğundan içeri girene bakmadı. Mustafa selam verip oturdu. “Hayırdır ne istiyorsun,” diyerek Mustafa’nın geldiğinden hiç memnun olmadığı her halinden belli olan muhtar, çatık kaşlarına bıyıklarını oynatarak destek verdi. “Beni dinlemeni istiyorum Hasan abi, ben bu köye bu santrali kurarak çok büyük iyilik yapıyorum.” “Sus bana anlatma çık dışarı köylüye anlat, köylü bana kızıyor,” diyerek Mustafa’yı susturdu. Beraber köyün meydanlığına çıktılar. Köylüler kahveden, fırından, berberden dışarı çıkmışlar, bir kavganın çıkması an meselesi diyerek merakla Mustafa’yla muhtara bakıyorlardı. “Abilerim, amcalarım beni bir dakika dinleyin; bakın ben sizin ve köyümün zarar göreceği hiçbir şey yapmıyorum. Okulum bitti, başka şehirde ve ülkede de çalışabilirdim, ben köyüme ve kendi insanıma faydalı olmak için geldim. Kuracağımız bu biokütle santralle köye çok büyük katkı sağlayacağız. Köyümüzün elektriği buradan verilecek, baca gazı arıtılarak, atıklardan düşük maliyetli selenyum içerikli oluşan organik gübre köye dağıtılacak; bütün köy organik tarım yapacak. Bu santralde sadece köyün insanları çalışacak. Bakın şöyle etrafınıza evlerin yanları hayvan atıkları ile dolu, mezarlığın yanı başı çöp dağı olmuş, bunları kazanda yakıp enerjiye dönüştüreceğiz. Bu santral köyün dışına kurulacak, çevreye hiçbir zararı olmayacak. Ben bütün önlemleri aldım, arıtmalar, filtreler siz rahat olun ve bana destek verin.” Sözleri bittiğinde boğazındaki kuruluk ciğerlerine kadar inmiş, alnında boncuklayan sular yanaklarına doğru yol almıştı. Herkes sukuta bürünmüş, birbirlerinin yüzlerine bakıyordu. “Ne dersin muhtar,” diye laf attı çebiç Yaşar. “İstemiyoruz biz köyde santral, hem gitsin başka yerde çalışsın şoförün oğlu, elimizden geleni yapacağız yaptırmayacağız diyen sendin.” Muhtar kabaran yanaklarının altında oynayan dudaklarına engel olmaya çalışırken Mustafa’nın yüzüne bakamıyordu. Kendi aralarında fısıldaşmaya başlayan köy halkı muhtarın sessizliğine de şaşıyorlardı. Azalardan biri öne atıldı” köyümüzde istemiyoruz git başka nereye yapacaksan yap, sana mı kaldı santral yapmak Mustafa Bey yaptırmayacağız bunu böyle bil,” diyerek alaylı bir tavır sergiledi. Muhtarla işleri olanlar, akrabaları da fısıltılarını yükselttiler. “Olmaz ne iş bu, zarar verirmiş, koku yayarmış, engel olmalıyız.” “Öyle demeyin faydası olabilir, bakın anlatıyor o kadar okul okumuş vardır bir bildiği,” “sende inanıyorsun, babası ne yapmış da oğlu yapacak, babasının ömrü direksiyon başında geçti durun Allah aşkına ya..”  Kendi aralarında konuşan köylülerin sözlerini yarıda keserek “ben iki yıldır izinler için uğraştım, şükür bitti. İsteseniz de istemeseniz de bu santrali yapacağım bunu böyle bilin,” dedikten sonra çantasını sırtına takarak köyün en ucunda bulunan evlerine doğru yol aldı. Belli belirsiz meraklı bir hava herkesin yüzüne uğrayıp geçiyordu. Ortamın havasını dağıtmaya çalışan muhtarın kalın sesi “herkese benden çay,” diyerek köylüleri sakinleştirdi.
      Dalga dalga yayılan horoz sesi Mustafa’nın yatakla bağını koparmıştı. Ilık yüzünü göstermeye çalışan güneş adım adım saçaklarını seriyordu toprağa. Tenekelerdeki çiçekler sevilmeyi bekleyen çocuklar gibi mahzun bekleşiyorlardı. Mustafa terasa çıktı, patates kızartması görünmeden kokusunu göndermişti. Anası ekmeklikte çay ve kızartma yapıyordu. Babası ezanla kalkmış akrabaları ile santralin kurulacağı yerde mıntıka temizliği yapıyorlardı.  Bugün önemli bir gündü, duşunu aldı ve giyindi. Bahçede çayını yudumlayacaktı ki kulağına git gide büyüyen sesler yaklaşıyordu. Seslerin geldiği yönde köylülerin yürüyerek geldiğini gördü. “Yaptırmayacağız,” kelimeleriyle gelen insanlara doğru yürümeye başladı. Anası engel olmaya çalışsa da Mustafa anasını dinlemedi. Bir saat önceki mutluluğu süpürülmüş Mustafa metin olmaya çalışsa da köylülerin alaycı, küçük görme hareketlerinden yorulmuştu. Köylülerin seslerini, yaklaşan; greyder, kamyon, kepçe arabaları bastırmaya çalışıyordu. Mustafa aylardır yaptığı çalışmaların sonucunda ilk kazmayı vuracak inşaata başlayacaktı. Köylüler yanlarından geçen araçları yuhalayarak yolun kenarına çekildiler. Bir müddet beklediler. Mustafa temel atılacağını kendilerinin de katılmalarını bütün köylülere söyledi. Ayranı iyice kabaran muhtar ve köylülerin gözlerinden alevler fışkırıyordu. Civar köyden getirilen koçlar şaşkın şaşkın kasapların ellerinde zapt edilmeye çalışılıyordu. Dakikalar sonra siren sesleri Mustafa’nın yüzüne tebessümü yaydı. Muhtarın sinirlerini korku salmıştı. Önde koruma araçları arkada kaymakam beyin aracı yavaşça kalabalığa yaklaştı. Kalabalığı gören kaymakam beyin sevinci her halinden belli oluyordu. Mustafa gelenleri karşıladı.
        Vakit öğleyi bulmuştu. Kaymakam bey herkesten biraz uzak yere geçerek” sayın muhtarım, sevgili Uzun kavak köylüleri sakinleri hepiniz hoş geldiniz, bugün burada köyümüz ve kentimiz için çok önemli bir projenin temelini atacağız. Genç kardeşim Mustafa’ya kentine ve kentinin insanlarına yaptığı bu hizmet için teşekkür ederim. Şimdi hep beraber bu hayırlı hizmet için bismillah diyelim, hayırlı uğurlu olsun.” Koçların boğazında bıçaklar ileri geri gidip gelirken acı acı melemelerine köylülerin alkışları karıştı.     
       Mustafa ülkesine topraklarına yapacağı hizmetlerin sevinciyle önce kaymakam beyin sonra bütün köylülerin ellerin sıktı. Direksiyon başında fakirlikle kendini büyüten okutan babasına ve anasına sarılıp hayır dualarını aldı.

( Şoförün Oğlu başlıklı yazı Kalbikelam tarafından 30.03.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.