Gülleri sarı severim, toprağı ıslak,
                                                                                   Türküleri yanık, şiirleri hoyrat,
                                                                                   Havayı nemsiz, çayı demsiz.
                                                                                    Bir seni olduğun gibi,
                                                                                     Bir seni her şeye rağmen,
                                                                                      Bir seni, hâlâ…
                                                                                   
                               
                                                                                                                           Ümit Yaşar Oğuzcan


                                                         

         AŞKIN   GÖLGESİNDE  BİR FİLİZ

               “Sis şehrin sırtına ulu orta binmişti. Mevsim, soluğunu yutmuş, yekpare endamı un ufak olmuştu. Sigaramın dumanını üfleyerek balkona çıktım. Kasvetli hava bütün haşmetiyle serilmişti. Boşlukların hüküm sürdüğü ruhumda adımlarken, hayatımda adını koyamadığı duygunun ete kemiğe bürülü halinden uzak yaşadım. Gözümün perdesine inen ömür defterimin sayfaları bir bir açıldı. Yutkundum. Acı bir tükürük kalbimin duvarlarında dövündü.”
                Kahve yine sehpanın üzerinde soğumuştu. Yanaklarında duraklamadan geçen damlalar yakasında birikti. Kitabın sayfalarını kapattı. Kanepeden kalkarak balkona çıktı. Avuçlarının arasındaki balkon demirini sıktı sıktı. Avuçları demiri sıkarken dişleri gerilen yüzünde birbirlerini dövüyorlardı. Ağzında biriken tükürükleri bir çırpıda yuttu. Arabaların korna sesi, yan apartmanda komşuların pencere muhabbetleri onu silkeleyemedi. Yemek yapması gerekiyordu, yapmadı. Ev dağınıktı, toplamadı. Kanepeye kuruldu. Kitabı kucağına koydu, kapağındaki göle çivilenen gözleri değildi. Ayağından başına kadar tüm ruhu   kitaba hapsolmuştu. Günlerdir tüm hayatı yerle yeksan, perişandı.  Kitap yarıyı geçmişti. Kaldığı yerdeki kalemi eline aldı. Sonra bıraktı. Parmaklarıyla Mümtaz’ın saçlarını okşuyor gibi harflerin üzerinde parmaklarını gezdirdi. Mümtaz’la çay içtiğini hayal etti. Onun, kahve gözlerinde aşk kıpırtılarının yadsıyan alevini temaşa ettiğini düşündü. Bedeni, duygularının merkezinde diz çöküyordu. Efendisine âşık olan bir esir gibiydi.
            “Müptezel kalabalıklarda yalnızlık şerbeti içiyorum. Bir yanım asi duygularımı gemlemişken diğer yanım beyhude bir serzeniş türküsünde. Yüküm bir kambur ağırlığını çoktan geçti. Yıllarca iki kambur omuzladım. Doğuştan olan semerime bir de semerli yüreğim eklendi. İtildim kakıldım, çıkmaz sokaklarda.  Yollar dürüldü, büküldü önümde. Ömrüm, eğik büküktü.  Soğuk bir bardak su içmişliği idi ömür dediğin. 
        
     Sahi neydi ömür be usta? Aldığın ve de verdiğin nefesin arasındaki ince çizgi miydi? 
        
     Bu hayatta hiç sevda çiçeği koklamadım. Yollarıma hep kurumuş, pörsümüş yapraklar serpildi.”
Hızlıca kapattı kitabı. Gölün kenarında oturan adama uzun uzun baktı. Yazarın adını dudaklarıyla tekrarladı. Bir daha, bir daha…  Dişlerini sıkarak bir daha.
      
     Telefonundan internette kitabın yazarını araştırdı. Kimdi bu yazar? Acaba Mümtaz yazarın ta kendisi miydi? Hayır, olamaz diye düşündü. Hiçbir yazarın cümlelerinde bu kadar sarsılmamıştı. Peki bu sarsılmak mıydı? Bütün damarları zonkluyor, kalbi patlamaya hazır bomba gibi hazır bekliyordu. Haftaya kitap fuarına geleceği yazıyordu. Kaçırmamalıydı. Ona Mümtaz’ı sorabilirdi. Delilik miydi yaptığı?  Her insanın delilik kimliğine hapsettiği kaçışları yok muydu? 
   
    “Ah Mümtaz,” dedi. “Sen sırtındaki kamburun ağırlığının yanında aşkın ağırlığının ne zor taşınası bir yük olduğu, yüreğime dipsiz bir kuyu açtığını bilseydin,” dedi. Aşk ki insanın bütün ruhunu kunduz gibi kemiren bir duyguydu. Aşk, hayatın yarı çapını lime lime doğrayan bir duyguydu.
   
   Süreyya, Süreyya olmaktan çıkmıştı. Gündüzüne Mümtaz gecesine Mümtaz oturmuştu. Annesi duysa kambur, yaşını almış bir adama olan aşkını, Süreyya’yı doğduğuna pişman ederdi. Dış, için aynası mıydı?  İnsanlar tercihlerinin yansıması değil miydi?
      
    Fincandaki kahvenin son yudumunu içtikten sonra kendini dışarı attı. Bedeni, ruhu, duyguları günlerdir hapisti. Kitap fuarının kapısına vardığında içinde bir ürperti gezindi. Teni çımkıştı. Kalbinde yanardağ patlamıştı. Birden gitmekte kararsız kaldı. Korkuyor olabilir miydi? Korkak bir fare gibi kabuğuna çekilecek miydi? “Bulmalıyım. Ne olursa olsun Mümtaz’ı bulmalıyım, “dedi. Mümtaz varla yok arasında bir hayaldi. Ana baba gibi olan fuarda yayınevinin standını bulamadı. Bütün duyguları harmanlanıp sinesine oturdu. Görevliye yayınevini sordu. Görevlinin eliyle gösterdiği yere doğru adımlarına komut verdi. Beş altı kişinin kitaplara baktığı yerde, görevliler kibarca gelenleri selamlıyordu. Kitaplara bakıyor gibi yapıyor, gözüyle yazarları ve isimlerini tarıyordu. Kalbi çatlayacaktı. Yazarlar kitaplarını imzalıyor, fotoğraf çektiriyorlardı. Standı dolandı. En uçta tekerlekli sandalyede biri oturuyordu. Önündeki yazar adını okumaya çalıştı. Evet oydu. Tam önüne gitti. Birden yüzüne bakamadı. İçindeki duygu selini, gölün kenarındaki adamın olduğu kitap kapağına akıttı. “Okudunuz mu?” dedi, sandalyede oturan adam. Süreyya sustu. Gözlerini kaldırıp adama baktı. Adam Süreyya’nın gözlerini okudu. Lâkin alfabeyi sökemedi. Tekerlekli sandalyede, sırtındaki kamburu olan adamla bir süre susarak konuştular. 
       
  Süreyya, dilini ağzında döndürdü. Kitabın sayfalarından ruhunu vakumlayarak çıkarmaya çalıştı.      “Mümtaz, bülbül güle nağmeler söylerken, gülün dikenini, rengini görmedi,” dedi sessizce.

( Aşkın Gölgesinde Bir Filiz başlıklı yazı Kalbikelam tarafından 2.09.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu