BENİM ADIM
Siz bilmezsiniz, karanlık serildiği vakit hangi haleti ruhiyeye büründüğümü. Zamansız bir döngüde her daim nöbet tuttuğumu siz bilmezsiniz. Bütün sert dalgalara (deprem, yangın, sel…) nasıl elif gibi durduğumu siz nereden bileceksiniz.
Bakmayın heybetli göründüğüme. Suretimde çokça merhamet gezinir. Görür gözetirim toprağımın her bir zerresini. Yalnızlık libasını giysem de sırtıma, içimde ne küheylanlar koşuşur. Avuntularımın kahramanıdır zihnim, kendimi bildim bileli. Duygular nefes nefese seker, çarpışır. Bin yıllık geçmişin iz düşümüdür sesim soluğum. İşte bu izlerdir karanlığımı aydınlığa çeviren güç.
Anlayamaz kimse bendeki yitik beni. Yüzüme serili büzgülü alfabeyi. Ütüsüzdür alfabem. Sessiz çığlıklarımı düğüm yapar yutarım, kimseler duymaz. Lime lime olan duygularıma tuz basarım her gece. Gece kuşları dinler yamacımda iniltilerimi. Ve ben her iniltimin ardından kabuğuma çekilir, sabır soluklanırım.
Mevsimsiz yaşarım ben hayatı. Mevsimlere sürgülüdür kapım. Kapımın tokmağına ince yürekliler dokunur, kalp örtüsü dantelli, hassas ruhlar fısıldar. Kalburdan geçen kelimeler yankı yapar mekânımda. Büyür kapıma gelenlerin avuçlarının sesi, ben de büyürüm, büyüdükçe küçülür nefesim.
Varlığım korkutucu bir hâle büründü son yıllarda. Kirleniyor tenim. Her yerim çer çöp. Cam şişeler, gıda artıkları, çocuk bezleri bile atıyorlar üzerime. Üzerim bir çöp deposu. Anlamakta zorlanıyorum insanoğlunu. Vicdanları mı göç etmiş başka diyarlara. Yüzleri buruşuyor bana baktıklarında bir de. Kokum sızlatıyor burunlarını. Dalga dalga korku yayıyormuş bedenim. Tüyleri ürperip bakışları bulanıyormuş. Oysa ben yüreği denizler kadar geniş, ay gibi pak ve pırıl pırılım.
Tam üç yıl dokuz yıl yedi kişiyi köpekleri ile koruyup, kolladım. Bebekler gibi uyuttum onları. Onlar bana Allah’ın birer emanetiydi. Sırtlarını sıvazladım. Milattan sonra ikinci yüzyılda, zalim Rum hükümdarı Dakyanus tarafından, tek bir tanrıya inanmadıkları için zulüm gören bu gençlerin hüzünlerine ortak olmaya çalıştım. Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Tebernuş, Kefeytetayuş. Ah! Benim güzel yavrularım. Dinlerinden dönmeleri için üç gün müsaade veren zalim hükümdardan dağlara kaçarken bir çobana denk geliyorlar. Çobanın köpeği Kıtmir de peşlerine takılıp onlarla kapıma kadar gelirler. Geldiklerinde her yerlerini korku salmış olsa da verdikleri karardan asla dönmezler. Bir an dahi tereddüt yaşamadan, sonucunun ne olacağını düşünmeden yürüdüler yürüdüler. En karanlık yerlerimi onlar için aydınlattım. Günlerce dinledim onları. Elmas ruhlu kalplerini sevdim. Kömür ruhlu insanlara karşı sabırla, inançla direnmelerini ayakta alkışladım. Dakyanus’un adamları evlatlarımı takip edip kapıma kadar geldiler. Onların içerde olduklarını ne hikmetse anlayıp, kalın taşlarla kapının ağzını ördüler. O günden sonra ben onların nefesi oldum. Kucağımda mışıl mışıl yıllarca uyudular. Nice kışlar baharlar geçti. Ne badireler atlattı bu koca gövde. Yaşlandım, yaşlandılar. Yılmadım, yılmadılar. Yıkılmadım yıkılmadılar. Sabah akşam duaya durdum. Kalplerine sekine üfledim. Yağmur damlaları ile serinlettim gönüllerin. Ninniler ile besledim. Tam tamına üç yüz dokuz yıl dile kolay.
Rüzgârlar tenimi süpürdü, yağmurlar toprağımı suladı. Güneş bütün sıcaklığını saldı üzerime. Kış yaza yaz kışa döndü. Evlatlarım uyandı yıllar sonra. Yemliha mağaranın girişindeki taşları kaldırıp şehre gitti. Açlardı. Cebindeki üç beş kuruşla yiyecek bir şeyler almak istiyordu. Ekmek almak için bir bakkala girdiğinde paranın Dakyanus zamanından kaldığını anlayan insanlar Yemliha’dan şüphelendiler. Yemliha, saf güzel kalpli evladım. Her şeyi olduğu gibi anlatmış kasaba halkına. Onlarla mağaraya gelirler. Arkadaşlarının korkacaklarını söyleyerek önce kendisi girer mağaraya. Uzunca bir bekleyişten sonra insanlar mağaraya girdiklerinde yedi tane kuşun mağarada olduklarını görürler. Her şeye kâdir Allah’ım, güzel kullarını böylece korumuş oldu. Ruhuma yedi tane gül çöreklendi. Beni de vesile kıldı. O gün bu gündür dilden dile şehirden şehre yayıldı bu olay. Yiğitlerimin ardından Fatihalar, Yasinler arşa yükseldi. Yamaçlarım sürekli ziyaret akınına uğradı. Çocuğu olmayanlar, evlenemeyenler, kimin ne dileği varsa beni görmeye gelir oldu.
Çok badireler atlattım. Sağıma soluma otel yapmak isteyenler mi dersiniz? Lokantalar açıp yiyip içip eğlenmek isteyenler mi? Sesli bir kimlik taşıyorum sırtımda. Ulu bir varlığın yegâne temsilcisiyim ben. Bir adım var. Tarihe mal olmuş bir simgeyim. Görmesini, okumasını bilenler için. Yapamadılar hiçbirini. Bilmiyorlar ki beni koruyan zât her şeye kâdir, her işi hakkıyla yapar. Güney yamacımda bulunan taş bina 1873 yılında Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştı. Cuma ve bayram namazlarının dışında çok az kişinin geldiği cami yıllardır bana yoldaşlık yapar. Bazen dertli hâlimi görüp benimle üzülür, niyazlarıma içli içli âmin der. Evsizlere ev olur, kış günlerinde barınak.
Yeryüzünde hiçbir şey yoktur ki isimsiz, manasız olsun. Her şey isminin yansımasıyla zuhur eder dünyaya. Üzerindeki esmâ-i hüsnâ ayna olur. Adı için yaşamak, kâinat kitabında adı geçen bir varlık olup hakkını vermek zorundayım.
Benim adım, ASHÂB-I KEHF
(
Benim Adım başlıklı yazı
Kalbikelam tarafından
24.08.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.