KARA ZEYTİN 


    Sağ eliyle sedyenin ucundan tutmaya çalışıyordu.  Ambulans görevlileri sedyeyle koşar adım hastaneye girdi.  Kerem hızlı adımlarla sedyeye yetişmeye çalışırken birden terliği ayağından çıktı, tekrar giydi. Korku ve endişe bütün bedenini ele geçirmişti. Bacaklarının titremesine engel olamıyordu. Ellerini bir araya getirerek sıvazladı. Dudaklarının arasından sadece “Allah’ım.” diyebildi. Masada oturan görevlinin onu görünce yüzünü buruşturup gözlerini küçültmesine aldırış etmedi. Gözünün önüne gelen saçlarını eliyle arkaya attı.  
    “Babam, babamı getirdiler, Niyazi Çekmece durumu nasıl acaba?”
     “Oturun haber vereceğiz.” 
   Kırmızı deri koltuklar, yanlarında ayaklı gümüş aksesuarlar, duvarda Van Gogh’un tabloları bir hastanenin girişi değil beş yıldız bir otelin lobisini andırıyordu. Ortadaki sehpada cam fanusun içindeki limonlu kurabiye emekleyerek Kerem’in burun hizasına kadar geldi. Kerem oturur oturmaz kalçalarını saran serinlikle irkildi. Babasından hala bir haber yoktu. Danışmadaki kadına tekrar sordu, kadın beklemesini söyledi. Karşıdaki barın üzerindeki semaverde fokur fokur kaynayan çay Kerem’in burnunu sızlattı. Kocaman yutkundu.  Kahverengiye boyanmış, üzerinde yeşil yaprakları olan kapı açıldı. İçeriden sarı saçlı, çukurlaşmış gözlerinin halkalarını kapayan çalışan yüksek topuklu ayakkabılarının sesleriyle ayakkabısının taşlarını gösteren bir kadın çıktı. Asistanına yaklaştıkça yüzünün çizgileri artıyordu. “Ne kokuyor burada fabrika gibi.” diye asistan kızı azarladı. Kerem danışmadan çağrıldığını duyunca hızla görevlinin yanına gitti. “Doktor Bey sizi görmek istiyor.” dedi kadın. Elleriyle pantolonun yanlarını avuçladı. Ellerinin titremesine ancak böyle baş ediyordu. Doktorun odası ikinci katta idi.  Asansörü bekledi. Asansöre binmek için bekleyen takım elbiseli adam gözünün ucuyla baktı. Yanında küçük bir kız çocuğu olan kadın gülmeyle acıma karışımı bir yüz şekliyle yanaklarını kulaklarına yaklaştırıp kızını yanına çekti. Asansör de parfüm kokuları ile temizlik malzemesi kokusu birbirine karışmış genizleri yaktı. Kerem kararmış, yağlanmış elleriyle iki nolu düğmeye basmak istemedi. Takım elbiseli adam herkesten önce ikiye bastı. Herkes gözünün yanıyla şöyle birbirine bakıyor, sonra göz kapaklarını yere indiriyordu. Üç saniye sonra asansörün içine zeytin   kokusu yayıldı. Kerem yavaşça gözünü kaldırdı, aynaya baktı, koltuk altları yırtılmış, rengi atmış gömleği ile paçalarından ipler sarkan karaya çalmış pantolonu ile hiç iyi görünmediğinin farkındaydı. Ama olsundu. Babası iyileşsin de başka bir şey istemezdi. “Of, şükür!” dedi kadın asansör ikinci kata gelince.    
     Kapıyı çalıp içeriye girdi. Telefonla konuşan doktor konuşmasını kesip Kerem’e baktı. “Babanın ilk müdahalesini ettik, omurilikte korkulacak bir şey yok. Yalnız kürek kemiğinde ezilmeler var, üç hafta yatacak. Gereken ilaçları yazıp asistanıma bıraktım. Baban müşahede odasında gidebilirsiniz.” 
     Kerem sevinçle aşağıya indi. Mutluluk yüzüne öyle sirayet etmişti ki gözlerinin içi gülüyordu. Yatakta yatan babasının yağlı ellerini tuttu. Alnından öptü. Hastanenin ambulansı onları evlerine götürmek için acilde bekliyordu. Kerem çıkış işlemlerini yaptırdı. Babasının görevliler tarafından ambulansa bindirilmesini bekledi. Dudaklarının arasından yine “Allah’ım.” Dedi. “Şükür Allah’ım.”
     Bedenini ele geçiren korku Kerem’in bedenini yüreğini terk ediyordu.
     Köyde bekleyen anasına, bacısına güzel haberi bir an önce vermek istiyordu. Allah babasını onlara bağışlamıştı. Babası ambulansta yatıyordu. Kerem de binmek üzereyken asistandan reçeteyi almadığı aklına geldi. Şoför beye beklemesini söyleyerek ikinci kata çıktı.  İçindeki kıpırtıyla bir an önce hastaneden ayrılmak istiyordu. Asistan masasının önünde doktor bey asistan kızla konuşuyordu. 
    “Böylelerini almayacaklar hastaneye gitsinler başka hastaneye, içim dışıma çıktı. Babası ayrı oğlu ayrı. Allah’ın dağlıları. Toplayamıyorsan çıkma ağaca, ben baya zeytin yiyemem artık. Oğlan da mızmızın teki. Bunlardan ülkeye hayır mı gelir, neyse gittiler ya, biz işimize bakalım.” 
      Ağzında çoğalan tükürükleri topluca yuttu Kerem. Doktor arkasını dönünce Kerem’i gördü. Gözleri Kerem’in yüzüne çivilendi. Asistan kız “Buyurun.” dediyse de Kerem duymadı. 
      “Rahatsızlık verdiysek özür dileriz hocam, babam zeytin ağacından düşünce acil geldik. Kara zeytin biraz yağlı olur, kokusu da ağırdır. Ama başka kokular gibi zararlı değildir.”
     Reçeteyi alıp giderken “Ha, bir de okulumu bitirip doktor olduğumda bütün kokuları seveceğimden eminim hocam.” Dedi. Merdivenden koşarak indi. Limonlu kurabiyeyi hızla teğet geçti. Ambulansta babasının yanına oturdu, ellerini tuttu. Tekrar hızlanan kalbinin atışlarını dinginleştirmeye çalıştı. 

( Kara Zeytin başlıklı yazı Kalbikelam tarafından 5.07.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu