M. NİHAT MALKOÇ
Dostu dosta
kavuşturan sonsuzluk köprüsüdür ölüm...
Ölüm, dostu dosta kavuşturan
sonsuzluk köprüsüdür. Bu köprüden geçmeyecek bir canlı bile gösteremezsiniz.
Zira her canlı doğar, büyür ve ölür. Hayatın kanunudur bu, bunu
değiştiremezsiniz. Öyleyse mühim olan, ömrümüzü Hakk ve hakikat dairesinde
geçirmektir. Aksi takdirde nefes almak yaşamak anlamına gelmez. Gerçek anlamda
yaşamak Hakk dairesinde kalmakla mümkündür. O daireden çıkanlar yaşamıyor, sadece
nefes alıyorlar.
Bundan sekiz yıl evvel gönül
bahçemizde bir manevî çınar daha yapraklarını dökmüştü; ötelerde yeşermek için
tebdil-i mekân eylemişti. Maneviyat göğünden bir yıldız daha kaymıştı. O yıldız
ki, ışığını nübüvvet güneşinden alarak gönülleri aydınlatıyordu. O, Hakk’a üful
edince gönül dünyamızın ışığı sönmüştü. Âlimdi, abiddi, zahiddi, Sultân’ül
Vâizîn’di O... Onun hicretiyle gönül dünyamız şevkini yitirmişti; yürekler
mahzun olmuştu. Fakat o, sonsuzluğa göçse de geride hoş bir seda bırakmıştı.
İsmiyle müsemma şahsiyetlerden biriydi merhum Tahir Büyükkörükçü
O, ismiyle müsemma olan ender
şahsiyetlerden biriydi. Zira adı
“Tahir”di. ‘Tahir’in kelime anlamı ise ‘temiz’ demekti. O da tertemiz bir kalbe
sahipti. Ruhunu hasetten ve nefretten arındırmıştı. İsmi de, ilmi de, ahlakı
da, gönlü de, yüzü de, alnı da, dili de, vaaz ve nasihat eyleyen sesi de,
gittiği Hakk ve hakikat yolu da Tahir’di onun.
O, ‘Tahir’ olan ismini son nefesine kadar onurla taşıdı. Şerefle taşıdığı ‘Tahir’ adı en çok da ona
yakıştı.
Hiç kimse ebedî kalmak için gelmedi
bu dünyaya. Dünya hayatı ahiret hayatıyla kıyaslandığında bir nefes kadar
kısadır. Manevî dinamiklerimizden Tahir Büyükkörükçü de bu dünya gurbetinde
uzun bir soluk alıp ebediyete göç eyledi. Merhum Büyükkörükçü, Konya eski
milletvekillerindendi. O, Mevlana diyarı olan Konya’nın manevî mimarlarındandı.
Tahir Büyükkörükçü bir mürşitti. O,
manevî bereketlerle dolu 86 yıllık hayatının elli yılında, kürsülerde ettiği
vaaz ve nasihatlerle insanları adeta cennete taşımıştır. O, gaflet ve dalalete düşme ihtimali olan bütün
insanlara hakikatin ışığını tutmuştur. Bir anlamda ahir zaman ümmetinin elinden
tutmuş, onları cehennem uçurumlarından çekip kurtarmıştır.
Tahir
Büyükkörükçü imanının muhafazası için gece gündüz çalışmıştır
Tahir Büyükkörükçü, 1925 yılının sonbaharında Konya’da
doğmuştu. 1965 yılında Konya Müftülüğü yapan Tahir Büyükkörükçü, yedi yıla
yakın devam eden müftülük döneminden sonra kendi arzusu ile tekrar kısa bir
süre vaizliğe dönmüştü ve 1973 yılında emekliye ayrılmıştı. 1977’de Milli
Selamet Partisi’nden Konya Milletvekili olarak Meclis’e girmişti. 12 Eylül
darbesinde tutuklanmış; ‘İslâmî esaslara dönülmesini ve İslâmî devlet
kurulmasını istediği’ iddiasıyla askerî mahkemece yargılanarak, 11 ay
cezaevinde kalmıştı.
Merhum Tahir Büyükkörükçü bu ülkede çok büyük manevî
hizmetler yapmış, insanlığın imanının muhafazası hususunda gece gündüz demeden azimle
çalışmıştır. Şeytanın pençesinde manevî alanda var olma savaşı veren gençlerimiz
onun vaaz kasetlerini dinleyerek çok şükür ki imansızlık çukuruna düşmekten
korunmuştur. Bu, az bir hizmet değildir.
Merhum Tahir Büyükkörükçü’nün hayatı, vaaz kürsüsünden
meclis kürsüsüne kadar uzanır. Zira o, bir ara Milli Selamet Partisi’nden Konya
Milletvekili olarak, siyasî sahada da hizmet vermişti. Tevafuka bakın ki bu
partinin lideri olan Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’la, en önemli
milletvekillerinden biri olan Tahir Büyükkörükçü bir hafta arayla ebediyete
göçtüler.
Hayatını imanın, ahlakın ve faziletin hâkim kılınması için
harcayan Tahir Büyükkörükçü de her insan gibi, ömrünün nihayetinde 86 yaşında Rabbine
sefer eyledi. Fakat o, yaşadıkça bir gününü bin eyledi. Mümin olarak yaşamakla
kalmadı, müminlere en güzel kılavuz oldu. Nefesini, hakikat davasını anlatma
yolunda tüketerek gaflettekileri uyardı. Allah ona uzun olduğu kadar, bereketli
de bir ömür nasip etti. O, tebliğ ve irşat görevini son nefesini verene kadar
hiç bırakmadı. Bunu yaparken Allah rızasının dışında hiçbir beklentisi olmadı.
Güzel Konya’mıza
çok yakışan bir insandı merhum Tahir Büyükkörükçü
Merhum
Tahir Büyükkörükçü, Mevlana’nın yaşadığı ve kabrinin bulunduğu topraklara,
güzel Konya’mıza çok yakışan bir insandı. O, irşat ve
tebliğle geçen uzun ve bereketli ömrünü Konya’da geçirmişti. Onun Konya sevgisi
kelimelerle tarif edilemezdi. “Konya denince aşk şehri, iman şehri, Kur’an
şehri, ilim şehri, Mevlana şehri, enbiya yurdu akla gelir. Konya gibi bir Türkiye
istiyoruz biz...” sözleri bu sevgiyi açıkça gösteriyordu.
Tahir Büyükkörükçü, manevî konularda asla taviz vermezdi;
dik, diri ve iri dururdu. Sözü ezip büzmeden, olduğu gibi söylerdi. Cesaretini
Hakk ve hakikatten alırdı. O, bir gönül doktoruydu. Onun manevî feyizli
sohbetleri, gaflet ve dalalet hastalığı çekenleri tedavi ederdi. Manevî tatlarla
süslü sohbetlerini dinleyenler, uzun süre muhabbetin tesirinden kurtulamazdı.
Merhum Tahir Büyükkörükçü öğrenmeye meraklı bir insandı. Onun
en belirgin hususiyeti öğrendiklerini geniş kitlelerle paylaşmasıydı. Zira o
bir âlimdi, bilgi kıskançlığı yoktu onda. İlmin zekâtının onu başkalarına
öğretmekle ödendiğini bilir, böyle hareket ederdi.
Merhum Tahir Büyükkörükçü, Mahmud Sami
Ramazanoğlu Hoca’ya apayrı bir sevgi duyardı. Zira onun rahle-i tedrisatından
geçmişti. Manevî sahada ondan çok şey öğrenmişti. Cömert ve misafirperver bir
insan olan merhum Tahir Büyükkörükçü birçok
meşhur hocayı evinde misafir etmiştir. Bunlar arasında Mahmud Sami Ramazanoğlu
Efendi Hazretleri başta olmak üzere, Lâdikli Hacı Ahmed Efendi, Hacı Veyiszade
Mustafa Efendi, Muhammed Harranî Hazretleri, Musa Topbaş Efendi, Muhammed Zahid
Kotku Efendi, Mekkeli Üstad Muhammed Alevi Malikî, Yahyalılı Hacı Hasan Efendi,
Ali Ulvi Kurucu, Havlucu Ahmed Efendi, Konyalı Dişçi Mehmed Efendi ve Necip
Fazıl Kısakürek gibi isimleri sayabiliriz.
Tahir Büyükkörükçü, ülkemizin maneviyat burçlarından biriydi
Merhum Tahir Büyükkörükçü, Konya’nın ve
Türkiye’nin maneviyat burçlarından biriydi. O, cemaatiyle çok güçlü manevî
bağlar kurmuştu. Türkiye’nin değişik yerlerinden özel olarak Konya’ya gelip vaazlarını
dinleyenlerin sayısı az değildi. Zira o, cemaatini çok sever, cemaati de onu
çok severdi. Cemaatine “Sizler benim gözbebeğim, ruhum ve kalbim
mesabesindesiniz” derdi. Vaazlarıyla korkutmaz, insanlara her zaman ümit verir,
Allah’ın tövbe kapısının daima açık olduğunu ısrarla hatırlatırdı. “Hocalar
cemaatini korkutmaz, eğer korkutursa Allah korkutur, hocalar ümit verir.”
sözleri bunu teyit etmektedir.
Tahir Büyükkörükçü Hoca, Osmanlı Devletine, İslamî ve
insanî hassasiyetlerinden ötürü şükran borcunu hep dile getirirdi. Osmanlı’nın
manevî mirasına daima sahip çıkardı. “O zaman Avrupa’dan gelenler Osman
Gazi’nin evladının elini nerde öpecek, üzengisini öpmeye sıraya
girerlerdi. Avrupa’ya gittikleri zaman
da ‘Dudaklarımızı ziyaret edin, Osmanlı’nın üzengisini öptük’ derlerdi. Bu
kokmuş dünyada bir saat dahi ömür istemiyorum. Ama şu günleri ver diye, Rabbim
ömür ver diye dua ediyorum. Hayata vahyin hâkim olduğu, bir buçuk milyarın
kardeşçe kucaklaştığı, elli beş İslam devletinin bir ruh, bir kalp, bir el, bir
yumruk, bir beden, bir gönül haline geldiği mesut günü görmek için Rabbimden
ömür istiyorum.” diyerek Müslümanların aynı paydada buluşup bir ve beraber
olmasını arzulardı.
Bu dünya gurbetinden sonsuzluk âlemine göçen Tahir
Büyükkörükçü Hoca, gerçek bir vatanseverdi. O, vatan sevgisinin imanın bir
gereği olduğuna inanırdı. Her zaman birlik, beraberlik ve kardeşlik çağrısı yaparak
cemaatine şöyle derdi: “Arşımız bir, Allah’ımız bir, kitabımız bir,
Peygamberimiz bir, canımız bir, kanımız bir, gayemiz bir, davamız bir,
ecdadımız bir, tarihimiz bir, geleceğe birlikte bakıyoruz. Bu ihtilafın, bu
tefrikanın adı ne?”
Tahir Büyükkörükçü Hoca,
engin tevazu sahibi bir gönül adamıydı
Gönül dünyamızın gül yüzlü simalarından biri olan Tahir
Hoca, yarınlara dair felaket sahneleri çizmezdi; zira o, gelecekten çok
ümitliydi. İstikbalde İslam’ın sesinin bugünkünden daha gür çıkacağına olan kanaati
tamdı. O, yarınların bugünlerden daha aydınlık olacağına yürekten inanır, “Her
şeyin daha iyi olacağına kaniim inşallah…” derdi. Zamanımızdaki büyük maneviyat
erozyonuna rağmen, o yine de yarınlarımızın ışığı olacak bugünkü gençlere çok
güvenir ve şöyle derdi: “Rabbime milyarlarca hamd ediyorum; farklıyız, neden
mi? İmanlı, inançlı, Hakk’a inanan bir nesil geliyor. Bugün farklıyız
elhamdülillah…”
Tahir Hoca, engin tevazu sahibi bir gönül adamıydı. O,
cesur ve kararlıydı. “Rabbim bana kulum desin, Resulullah da kölem desin. Dünyada
benim için en büyük rütbe budur.” diyerek tevazuun derecesini gösterirdi. Bunu
laf olsun diye değil, yürekten inanarak, büyük bir samimiyetle ifade ederdi. O,
kendini hakikatleri aktarmada bir aracı olarak görür, şahsını hiçbir zaman ön
plana çıkarmazdı. Onun, cemaatinden büyük manevî beklentileri vardı.
Tahir Büyükkörükçü, dinî baskıların yoğun olduğu dönemlerde
dinî eğitim almış, bütün engellemelere rağmen onun dinî eğitimini hiç kimse
sekteye uğratamamıştır. Dinî tedrisatının önündeki bütün engelleri aşmasını
bilmiştir. Derse giderken kitaplarını gömleğinin içine saklayarak, kendisini
takip edenleri şaştırtmıştır. Konya’nın meşhur hocalarından Hacı Veyiszâde
Mustafa Kurucu Hoca’dan ‘Hadis’ ilmini öğrenmiştir. Ebû Said Muhammed
Hâdimî’nin ‘Berika’ adlı eserini de, Kurucu Hoca’dan okumuştur. Hacı Hâki
Efendi’den de Farsça dersleri almış, Bulgur Tekkesi’nde hafızlık çalışmalarına
devam emiştir.
Tahir Büyükkörükçü, Allah dostlarına dost, maneviyat düşmanlarına düşmandı
Merhum Tahir Büyükkörükçü, Allah dostlarına dost, maneviyat
düşmanlarına ise düşmandı. Onun ölçüsü Kur’an’dı. Kura’an’ın ve Peygamberin
sünnetine uyan her ne varsa onları yaşar ve yayardı. Kur’an ve sünnet
çizgisindeki nurlu hayatı, cemaatine yerleştirmeye çalışırdı. O, insanlar arası
ilişkilerde dünyevî çıkarlarını hiçbir zaman söz konusu bile etmezdi. Ömrünü
vaaz kürsülerinde geçiren, tebliğ ve irşat vazifesini hiç aksatmayan Tahir
Büyükkörükçü Hocaefendi’nin vefatından önceki son tembihi ‘namazlarınızı kılın’
olmuştur. Cemaatine ve yakın dostlarına namazda devamlı ve ısrarcı olmalarını
salık vermiştir.
Konyalı Tahir Hoca, dosdoğru yaşadı ve arkasında
çok güzel bir nam bıraktı. Onun binlerce sesli ve görüntülü vaazı sanal ortamda
dolaşmaktadır. O, müminler için manevî bir mektep sayılırdı. Bu mektepte insanı
cennete götürecek yolun güzergâhı öğretilirdi. O, bir manevî çeşmeydi; nasibi
olanlar bu çeşmeden idrak kabını doldururdu. Onun; oğluna, torununa, yıllarca
vaaz ettiği Kapı Camii’nin cemaatine ve bütün müminlere vasiyeti ve duası
şuydu: “Eliniz arşa açık, alnınız secdede, dudağınız Hz. Muhammed(sav)’in
eşiğinde, yanağınız Fahr-i Kâinat’ın izinde olsun. Mevla’mız bizi bu büyük
neşeden ayırmasın.”
Tahir Büyükkörükçü bir hizmet adamıydı. O, “Ben bir kapının kuluyum, o da Allah kapısı; bir
kapının kölesiyim, o da Hz. Muhammed(sav)’in eşiğidir. Dudağım Hz.
Muhammed(sav)’in eşiğinde, yanağım onun topraktaki ayak izinde…” diyerek takip
ettiği manevi yolu tarif eder. Bu hakikat yolu, onu ve ondan ders alanları
düzlüğe çıkarmıştır. Onun şu sözleri, kendisini İslam davasına adadığını, her
şeyiyle Hakk’a teslim olduğunu göstermektedir: “Varlığımız, nefesimiz,
nefsimiz ve her şeyimiz İslam’ın hizmetine feda olsun. Onun için doğurduk, onun
için büyüttük, onun için okuttuk, onun için koşturuyor evlat ve torunlarımız…
Niye? İslam’ın izzet günlerini göster Allah’ım diye.. Milyonlar, milyarlar dua
ediyor âtî(gelecek) İslam’ın olsun Rabbim diye. O saadetli günleri göreceğiz
inşallah…”
O, gönüllerin
Medine’si Konya’da vefat etmiş, bu aziz toprağa emanet edilmişti
Manevî sahadaki büyük insanlar, ölümlerinden sonra da
davalarına hizmet etmeye devam ederler. Zira onların bıraktığı eserler, evlat
ve öğrenciler; amel defterlerinin açık kalmasını sağlar. Merhum Tahir Büyükkörükçü’nün
adının ve ilhamını Kur’an’dan alan düşüncelerinin bundan sonra da yaşatılması
lazımdır. İnsanlarımızın onun vaazlarından bundan sonra da düzenli olarak
faydalanması için kendisiyle ilgili bir vakfın kurulması gerekir. Onun adını
taşıyan bu hizmet vakfının kurulmasında hocamızın oğlu, kıymetli insan
Abdurrahman Büyükkörükçü de önderlik yapmalıdır. Bu maneviyat önderiyle ilgili
bir de kapsamlı internet sitesi kurulmalı, burada bütün vaazlarına yer
verilmelidir. Çünkü onun, ilhamını ayet ve hadislerden alan vaazları sadece
dünü ve bugünü değil, bütün zamanları kuşatıyor. Bu hastalıklı çağda bu vaaz ve
nasihatlere her zamankinden daha çok muhtacız.
Hayır işlerinde yarışan merhum Tahir Büyükkörükçü, bir Mevlana
hayranıydı; onun manevî talebesiydi. Vaazlarında bu büyük mutasavvıfın
beyitlerine sıkça yer verirdi. O, Mehmet Akif’e de hayrandı. Onun Ali Ulvi
Kurucu ve Necip Fazıl’la şahsî dostlukları vardı.
Merhum Tahir Büyükkörükçü, mübarek topraklarda büyük bir
huzur bulur, Mekke ve Medine’de altı ay boyunca kalır; irşat vazifesini orada
da bütün insanlığı içine alacak şekilde gerçekleştirirdi. “Cenab-ı Hakk ölümümü
Medine’de kılsın inşallah” diyerek o mukaddes topraklarda ölmeyi çok arzu
ederdi. Onun bu arzusu gerçekleşmese de o, gönüllerin Medine’sinde, sevginin ve
hoşgörünün payitahtı olan şehirde, maneviyat diyarı Konya’da vefat etmişti. Tahir
Büyükkörükçü Hoca, öğle vakti Kapu Camii’nde
kılınan cenaze namazının ardından Üçler Mezarlığı’nda toprağa verilmişti. Allah
rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.