Bir düşün bir düşün, yüreğim…
Mademki bir düş’ ün öznesiyim sen ve
ben ırak olmak mümkün mü savurduğum değil s/avunduğum İlahi Aşkın rahmetinde
çömdüğüm şu toprağa meylerim ve de neylerdim dokunulmazlığı sevginin olmasa…
Bir hırpani bulut kondu pencereme.
Bir de hüzün hırkam söküklerinden
hüznün ördüğüm ve biteviye serildiğim yamalı ömrün türküsü…
Neylerdim Rabbim olmasa meylettiğim
Hak Yolundan başka nereye giderdim.
Azık bildiğim dünüm.
Köhne bir zulümden gördüğüm.
Aşkın ibaresi ve mademki bana kaldı
ihalesi hüznün…
Körü körüne yaşamışım meğer yolcusu
olduğum handa nasıl da ağırlamışım gönül dostlarımı ve peyderpey dökülürken
günahlarım yanlı yansız sevdiğim her gün her duygu ve yer gök vurulduğum
prangaları dahi yok saydığım…
Bir ömür törpüsü.
Hakkaniyet aradığım evrenin ve
insanların türlü türlüsü.
Ar bildiğim.
Arz ettiğim.
Talep bulmadığım varsıl bir çan
eğrisi…
Müzmin yüreğim muadili olduğum umudun
her evresi.
Sözcükler istifli derinde iman gücüme
sadık ölü nefsimi gömdüğüm toprağın dibinde lakin…
Can çekişendir zaman zaman nefsin
isteklerini reddetsem de kimi insan kimi zaman düşmezken yakamdan…
Dirayetim.
Açlığım ve esaretim.
Binlerce öğün atladığım bir ömrün hikâyesi.
Ön sözü mü yeni günün elbet özveri
ile semiren umudun ve inancın aralıksız körüklendiği bir yalnızlık türküsü.
Baş eğmedim insanlara başa da
çıkamadım.
Başvurduğum elbet İlahi Makam
sandukamda saklı sırlarım ve yalnızlığım…
Teftişe çıkan kader.
Teamülü sözcüklerin.
Yaşamadığım hasbelkader ve idamesi
varsa yoksa sözcükler acımın zirvesinde hüzünlü yüreğimde besili sair duygular.
Öznem ve özlemim.
Ölümsüz addedildiğim duyguların
ekseni.
Acizim.
Aç değil tok.
Avurtları çökmüş göğün nameler sökün
ederken kapalı kapılar karlar yağmış yağacak da güvendiğim dağlara…
Mezhebi genişmiş meğer insanların
mealimse yorgun ve çökkün omuzlarım lakin yaşadığım kadar ayakta kalacağım.
Kokusunu özlediğim kadın ve sesini ve
nefesini.
Ah, başına buyruk ilk gençlik
çağlarım oysaki ben annemin dizinin dibinde ağırladım hayatı ve ağladım da onun
omzuna koyduğum başımı okşarken narin elleri.
Asil bir türküyüm madem.
Asi bir rüzgâra meylettiğim.
Medarı iftarı idim annemin ve mealim
illa ki onun öğretileri.
Dalkavuklar ve suskun şakayıklar.
Nemalandığım her an her saniye
anmadan geçmediğim Rabbime duyduğum inancın zirvesindeyim.
Tavan yapmış çaresizliğim.
Koruk düşlerde uçuşan hayallerim.
Bir zümre ki yoluma çıkan.
Bir zulüm ki kimse ardına koymayan.
Haki renkteki hırkası annemin.
Hemhal olduğum yalnızlığın mevsimi.
Arşınladığım yollar ve uzun hastane koridorları
bense bir ipin ucunda sallandırılsam bile hedeflerimden kendimden ödün
vermediğim kadar vakur ve sabırlı ve dirayetli konduğum kadar kubbeye,
kovulduğum kadar nice köyden ve hali hazırda açtığım kollarımla Rabbimi
kucaklarken insanlığımı sorgularken gamımla yüklü küfemi şiir bellediğim
güncemi derliyorum.
Rengim beyaz.
Rengi atan bir elbise değil doğuştan
ak alnıma leke gelmesin diye tüm sınırları zorladığım.
Hakkaniyet ve hürriyet.
Hükümranlığında yüce Rabbin
sığındığım yine tüm canlıların şerrinden ve ruhum arındığı kadar eksik
etmediğim dualarım dilimde ve yüreğimde.
Geçkin bir gün bulutlara sevdalı
kubbe.
Meşk eylediğim yine hüzün derlediğim
bir şiir ve nicesi tutuklusu kaldığım o günce.
Bir veda hutbesi olmasın yeter ki
günün arz ettiği ve işte infilak eden kalemden dökülenlerle önümü arkamı
toplayıp koşuyorum önce Allah’a sonra anneme.
Diken üstünde değilim dikenlerimi
kendime batırdığım ilk günden beri asla da sonlanmayacak kendimle olan
mücadelem:
Daha iyi bir Mümin…
Daha iyi bir insan ve hayırlı evlat…
Bahşedilen nefesimle öldürdüğüm
nefsimle ben Rabbime muhtacım.
Soyum sopum mu?
Ahvalim mi yoksa?
Zulmü hak görenler mi?
Acının dolup taştığı hüzün küfem.
Aşkın sırdaşı inanç ve itikat ve
yüreğimi sunduğum yüce Huda.
Bir nazenin çiçek olsam ne ki?
Köküme sadık ve de.
Bir beşersem şaştığım kadar af
dilediğim ve zikrimle fikrimle bir baş koyduğum Hakkın yolunda kimseden de
medet ummadığım kadar bana rahmetini yağdıran Rabbime şükürler olsun.
Hayır da O’ndan şer de ve sığındığım
yamacına sokulduğum gücüne savunduğum değil avunduğumdan da öte İlahi Gücün
rahmetinden hiç sual olur mu?
Tembihliyim bir düş’ ün arifesidir
hüznüm, göğe kanat açtığımın da ta kendisi emsalsiz yüreğimde seken binlerce
serçe ve saka kuşu alnımın akıyla sürgün edildiğim bir coğrafya olsa ne ki bu
hüzün tekkesinde zikrime eş fikrimle konduğum göğün sayacında geri sayan ömür…
Kürediğim zaman ve tünediğim mekân.
Hüzünlü kalbimi tek bilen bildiren
bana.
Beklemedeyim.
Bakaya kaldığım bir gün daha teşrif
etti ve bekası ömrün kaderin indinde kefil olduğum kadar iyi niyetime ve iman
gücüme yiten bir ömre rahmet okuduğum kadar umudumla hayallerimle avunduğum
varsın olsun saf ve yalnız addedileyim insanların nezdinde nasıl ki bilen biri
var deştiğim toprağa elbet gireceğim günün birinde yeter ki layığıyla yaşayım
ve ifa edeyim tüm görevlerimi…
Vakit bu vakitse.
Ben çoktan altına attım imzamı
mademki kaderin diğer adı ölümün vardiyası başlıklı bir akit olarak sunuldu önüme
varsın dinmesin sağanak ben yaşadığım ve yaşattığım kadar maneviyatımı elbet
yaşaracak ve yeşerecek toprak indinde Rabbin yağdırdığı hikmetin ve nimetin
sağdıcı iken içini bozmayan sevdalı ve yaralı yüreğim…
Allah var gam yok.