Rengi yok sürtük zamanın derdi tasası
yok mevsimin
Yokluğunun tentesine konan
Yağmur gibi içime yağdığım
Güneşin bodoslama yüreğimi d/ağladığı
Muteber bir ölümle tokalaştığım
Elinde yalnızlığın
Mahmuzladığım hayallerim gibi
Aşkla kıyama durduğum baba ocağım…
Misilleme yapandır kader
Mizacı savruk ebemkuşağında saklı
sırlarım
Serdiğim örtü gibi
Girizgâhında sevdalı bir masalın
Mihenk taşı belki de sessizce
konuşlandığım
Mehtabın, yıldızın
Işıltısına serili hüzün
Miadı dolmuşken bir kere ömrün
Yağan yaftaların
Sırtımı sıvazladığı…
Engebeli bir yol
Daralan ruhumla volta attığım
Bir epikriz raporu şiirin
Damardan girdiğim
Ruhun çıtkırıldım sevdası
Beden algıma yenik düştüğüm
Yürek sarmalında yağan kurşunların
Rüzgârında esip gürleyen varsa yoksa
Şah damarımın kabardığı…
Kuytuda unutulmuş bir kitabın
kokusuna
Kandığım
Arasında kurutulmuş iken varlığımın
son yaprağı
Damgalanmış bir minvalde
Mühürlenmiş bir kapıda
Sürgün edildiğim coğrafyaların
Kim bilir kaçıncı dalyası.
Sindiğim
Sandığım ve sağdıcım
Yürek ambarını gagalayan tavuk gibi
Kendimi cennette bulduğum
Bir gecenin eksizi
Yalnızlığın iksiri
Yâdın yanık neferi
Yağmalanmış iklimlerden kalan ne ise
geride…
Gerici bir militan
İlerici bir komutan
Belirsizliğin imlecinde seken
Aksayan ayağı kederin
Başını kuma gömen bir renk
İfşası solan bir çiçek
Kumpası yalanların
Şerh düşülesi bir milat
Sabıkası gönlün
Salkım saçak öğütüldüğüm.
Günün güdümü
Baş veren bir fidan
Fistanı yırtık mevsimin
Düşkünlüğüm aşka mademki emir büyük
yerden
Yandığım kadar yaktığım bir şiir
Mademki dilaltı hüznün bildirgesine
Sayıkladığım uzun gecelerin ertesinde
Sarmalında gizin
Sandukamda saklı sırlarım kinayelerim
Ölümle restleştiğim
Unutulmuş bir minvalde
Körebe oynayan çocuklar gibi
Sobelendiğim aşkın izinde
Kaybolmayı marifet saydığım
Sancılı bir gün bir ölüm
Sanrı dolu verilmişken bir kere
hüküm…