Döktüğüm Yapraklar Yetmedi Mi...




‘’Ben Varım Diye Varsın, Sen Varsın Diye Varım.’’(Alıntı)

 

 

Ölümle s/özlendim sadece ölümle…

Bir b/ölü idi gün Hızır’ın dahi yetişemediği içimde

İken o hız.

Arsız bir manivelaydı aşk nükseden ansızın

Ve içten dışa deşendi ölü imgeler

Hüsrana uğratmıştı mademki hayat

En çok da bayat ekmek yemeyi sevdim ben

Yeter ki yanımda olsun annem

Bölüştüğüm kadar lokmamı

Kimse dünde kalan sayarken lokmamı…

 

Arz ettim bu sevgiyi ifşa ettim

İfa edilmesi ne mümkün dünün

Elem yüklü öyküsünden

Arda kalan sadece kırık bir ütü

En çok da ütünün soğukluğunu sevdim:

Yakmadığı kadar elimi

Yakarmadığım kadar da bir Allah’ın kuluna

Ve işte kulluğum Rabbime binaen…

 

Ben aslında devasa bir hediye paketinde saklı olan

Hayal ürünü bir şiir misali

Delişmen ruhumla cilveleşen yıldızın da ta kendisi

Kuyruğumsa kopuk iken bedenimden

Ve işte kaç beden büyükse ruhum

Mutluydum çok mutlu hem de

Firar ettiğim kadar kendimden…

 

‘’Hani demiş ya Nietzsche, “Tanrı öldü”. Bu onun bir zamanlar yaşadığı gerçeğini değiştirir mi? Bu dediğimi ancak gönlü bir kez olsun kırılmışlar anlar. Her şey iyileşir, yalnız o kırıklık derinleştikçe derinleşir, öyle de kalır. Bunu bilmeyen şiirin, şairin kıymetini bilse ne olur, bilmese…’’(Alıntı)

 

 

Ertelediğim mutluluğun dalya dediği ve o sessizliğin işgal edilmiş kalesi…

 

Kaile almasa da çoğu insan kalemimi sırnaşık hüznün minvalinde bir heceden diğerine s/ekiyorum ben aşkı ki şah damarımdan da yakın olanın verdiği bir emanettir şiir ve kalemim.

 

Dokunulmazlığı var hem benim içimdeki yaraların çoktan yarıladığım ömrün de olmaz mı bir öyküsü olmaz mı nice öyküsü?

 

Ufkun bitiminde beni çağıran bir şeyler var en çok da insanların beni sessizlikle cezalandırdığı belki de kaile alınmama nedenimdir içimdeki coşkunun ve hüznün o ritim bozukluğu.

 

Günleri torbaya tıktığım günlerin artık sadece seyircisiyim de sahnede canlandırdığım mutsuz hayat öyküsü isimli piyesin sadık seyircisiyim ve içime ayna tuttuğu kadar insanlar nasıl da hürmet ediyorum en gafiline dahi prim verdiğimden de ötesi yok işte.

 

Bir kıvılcım başlattı bu şiir yangınını ve yangından hiçbir şey de kurtarmadım ilk etapta kendimi korumakla mükellef olsam bile sevdiklerim uğruna heba ettim ben ömrümü ve yazılası nice öykümü…

 

Ölü bir ayracım ben: b/ölün b/ölün nereye kadar?

 

Asla da durağa gelmeyen bir otobüs bir binek bir dokunup da ah işittiği insanların ve ruhumun kamburunda saklı tüm kelimeler ve vecizeler.

 

Gün dürttü mü başlıyorum yaşamaya: peki, ölü bir iklimden daha ne bekler ki insanlar?

 

Döktüğüm yapraklar yetmedi mi?

 

Döktüğüm yaşın da alametifarikası içimde çiçeklenen şiirler.

 

Uydusuyum illa ki sözcüklerin ve uyduruk bir hayatın da minvalinde uyutmak ne mümkün içimdeki çocuğu ve işte o kırgın yüreğin de yansıması iken şiirlerim müptelası olduğum bir cisim farazi bir varlık ve sözcüklerin eşliğinde kaleme döktüğüm somut hale gelsin diye gecemi gündüzüme kattığım.

 

Somut addedilsem de soyut bir hikâyeyim ben bir o kadar kuram dışı.

 

Kurallara riayet ettiğim kadar da özgürlüğümün daha doğduğum gün sona erdiği ve işte ailemin iddia makamında söyledikleri:

 

‘’O, bizim gözümüzün nurudur.’’

 

İklim bile şaşkın ve dünya denen mahzende hali hazırda sarılı olduğum zincirlere yenilerini ben eklerken anbean günbegün hür vicdanımla baş göz ettiğim s/onsuzluğun minvali iken kalemim ve her anlamda rest çekmişken hayata rastlaştığımsa arada sıra içimde saklı diğer ben.

 

Ben olmaktan gayrısı da gelmez iken elimden.

 

Bize her meylettiğimde ötekileştirenlere nasıl verip veriştirmem?

 

İlkem.

 

Ülküm.

 

Ülkem iken şiirler bir o kadar vatan aşkıma hürmeten kendimi paraladığım yıllar hatta bir ömür…

 

Künyemde yazan adımın da hakkını vermeliyim hani yine an geliyor gülen yüzüm soluyor.

 

An geliyor berrak ve parlak bir ışık huzmesi olup bir yıldız gibi kayıyorum atandığım kayyum makamında betimlemelerle sürükleniyorum bazen imgelerle mıhlanıp kalıyorum oturduğum yere oysaki oturmama rağmen uçuşa geçeceğimin de garantisi ne zamanki kalemi elime alsam…

 

Her anlamın değer yitirdiği.

 

Her değerin daha da anlam kazandığı.

 

Gülümsemekse boynumun borcu en çok da annemi güldürmeyi başarıp ters takla atıyorum defalarca her yeni gün verdiğim mücadelenin de ardı arkası kesilmiyor hani.

 

Değmeyeceğini bildiğim insanlara olan kırgınlığımla kızgın bir demir gibi bir maşa gibi yüreğimi alıp da söküyorum yerinden lakin yüreksiz yaşayanlara namzet kalbimi aldığım yere yeniden sokuyorum…

 

 

 


( Döktüğüm Yapraklar Yetmedi Mi... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 9/4/2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu