M.NİHAT
MALKOÇ
“Hafız” Arapçada “koruyan, ezberleyen” anlamına gelir. Zira
o, “korumak, ezberlemek” anlamına gelen “hıfz” kökünden türetilmiş güzel bir
sıfattır. Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezbere bilen kişiye “Hâfız” diyoruz.
Hafızlık, ülkemizin de içinde bulunduğu kutlu İslam coğrafyasında daima
önemsenmiş, hafızlara her zaman büyük bir kıymet verilmiştir.
Resulullah Efendimizin(sav) “Ümmetimin en şereflileri
Kur’ân’ı ezberleyenlerdir” hadisinin müjdesine mazhar olmak başlı başına
hafızlığın mükâfatıdır. Bu söze muhatap olmak için hafız olunur. Zira hafızlık
vahyi muhafaza etmek ve satırdan sadıra damıtmaktır.
Kur’an’ı ezberlemek hafızlığın ilk ve en zor aşamasıdır.
Fakat hafız olmak kadar hıfzı muhafaza etmek de bir o kadar önemlidir. Kur’an’ı
unutanı, Kur’an’la amel etmeyeni, dünyanın süsüne kanıp aldananı Kur’an da
unutur ve yevm-i mahşerde aleyhine şahitlik eder.
Hafızlığın mükâfatı cennette ‘Cemalullah’la şereflenmektir.
Hafızlar mukaddes kitabı sadece dillerinde değil, gönüllerinde de taşırlar.
Onların fikri de, zikri de, şükrü de Kur’anîdir. Ahdine sadık kalandır onlar…
Kur’an’ın rahmanî ikliminde felaha ve salâha erenlerdir.
Hafızlar mukaddes vahiy yükünü taşımaktadır. Onlar hak ve
hakikat davasını yorgun sırtlarına yükleyip dik yokuşları çıkanlardır. Buna
rağmen Üstad’ın diliyle “Bu yük senden
Allah’ım, çekeceğim, naçarım/Senden sana sığınır, senden sana kaçarım”
diyebilenlerdir.
Onlar kutsal bir çilenin gönüllü hamallarıdır. Ağır bir yükün altında olmalarına rağmen hallerinden de şekva etmezler.
Kur’an okumak “En Sevgili”yle konuşmaktır; bir anlamda
Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkmaktır. Onun içindir ki hayatın en zevkli
demleridir Kur’an’la geçen dakikalar… Namaz kıldığımız ve Kur’an okuduğumuz
vakitler Allah’a en yakın olduğumuz zamanlardır. Bunu en çok yaşayanlar da hiç
şüphesiz ki hafızlardır. Bunun emsalsiz tadını en çok onlar bilir.
Hafızlar Kur’an aşığı insanlardır. Onların gönülleri Kur’an’la
cilalanmıştır; nazarları Kur’an’ın nuruyla keskinleşmiştir. Hafızlar zihinlerini ilahî kelamla süslerler.
Her hayrın başı olan besmele, onların altın anahtarıdır. Kur’an sarayından içeri ancak o altın
anahtarla girilir.
Hafızlık, manayla lafzın aynı gönülde birleştirilmesi, bir
anlamda mayalanmasıdır. En iyi hafız, Kur’an’ın sadece lafzıyla değil,
manasıyla da buluşmuş olan insandır. Zira Kur’an’ın manasıyla buluşmayan, onu
içselleştirmeyen, gerçek anlamda Kur’an’la buluşmuş sayılamaz.
Hafızlık bir gönül işidir; Kur’an sevgisini iliklerine
kadar hissetmektir. Dünya ile olan ilişkilere belli bir mesafe koymaktır.
Hiçbir dünyevî beklentisi olmadan dirsek çürütmektir. İnsanların kuştüyü
yataklarında uyudukları bir zamanda, rahleyi önüne alıp gece yarılarına kadar
Kur’an’la sırdaş olmaktır. Tefekkür edip gözyaşlarıyla temizlenmektir. Dağların
taşıyamayacağı ağır bir yükü yiğitçe sırtlamaktır. Onun içindir ki yüce kelamın
her harfi onların kurtuluşu için şahitlik edecektir. Zira onlar Kur’an’ın her
bir harfini yüreklerine nakşetmişlerdir. Onlar Kur’an’ın canlı şahitleridir.
İlahî kelam onların diline ne de yakışır.
Onlar batıldan, taundan kaçar gibi kaçan, Hakk’a sığınan
müstesna insanlardır. Hayat iksirini kelime-i tevhidde bulanlardır. Onlar
ruhlarını antipas hükmündeki vahiyle cilalandıranlardır. Onların ruh alıcıları
Hakk’ın mesajlarını eksiksiz alacak şekilde konuşlandırılmıştır. Onlar hakikat
karşısında kör ve sağır değillerdir. Akıllarını hidayet rehberi olan Kur’an’la
inşa etmişlerdir. Onların feraset ve basiret nazarları keskindir. Onlar sadece
alın teri değil, akıl teri de dökerek Kur’an’ı layıkıyla anlamaya ve yaşamaya
çalışırlar. Zira Kur’an anlaşılmak ve yaşanmak için Allah’ın kullarına
gönderdiği bir hayat rehberidir.
Hafızlar Kur’an’ı tilavet eden değil, kıraat eden seçkin
insanlardır. Zira ‘kıraat’ anlamak için, ‘tilavet’ ise aktarmak ve duyurmak
için okumadır. Oysa aslolan anlamak için okumadır. Efendimiz bir hadislerinde
“Eşrâfu ummetî hameletu’l-Kur’an” (Ümmetimin en şereflileri Kur’an’ı taşıyanlardır)
buyurur. Buradaki ‘taşımak’ sadece Kur’an’ı ezberlemek değil, aynı zamanda
onunla amel etmek, onu hayatı çepeçevre kuşatan unsur haline getirmektir. Zira
Kur’an mezarlara okunmak için gönderilmemiştir, o dirilere nasihat etmektedir.
Rabbimiz, katından gönderdiği vahyi anlamanın ve onunla amel etmenin önemiyle
ilgili olarak şu çarpıcı ayeti göndermiştir: “Tevrat’ı taşıma sorumluluğu
kendilerine verilip de sorumluluğunun gereğini yerine getirmeyenlerin durumu,
kitaplar yüklenmiş (fakat sırtındaki yükün değerinden bîhaber olan) eşeğin
durumu gibidir.” (Cuma 62/5).
Hafızlık harflerin ruhuna inebilmektir. Hafızlar, söz
konusu olan Kur’an okumaksa yorulmak nedir bilmezler. Zira onlar, okudukça
dinlendiklerini hissederler. Kur’an onların gül yüzünde tebessümler bırakır.
Onlar Kur’an’la bakar, Kur’an’la görür, Kur’an’la işitirler.
Gül yüzlü hafızlar Kur’an okudukça elest meclisindeki o
büyük yeminlerini de tazelerler. Okudukça, ellerinden kayıp giden hayatı geri
kazanırlar. Hakikatin zirvesine olan yürüyüşlerinde Kur’an’ın her bir harfini
kendilerine yoldaş, yüreklerine de sırdaş ederler.
Hafızlık dünya durdukça hiç sönmeyecek rahmanî bir
meşaledir. Hafızlar, adları hep Kur’an’la anılan bahtiyar insanlardır. Onlar
Kur’an’ın nidasıyla ve nefhasıyla geceleri gündüze tebdil eyleyenlerdir. Onlar
Kur’an ahlakıyla ahlaklanan bahtiyar insanlardır.
Hafız-ı Kur’an, nefsanî arzularına geçit vermeyendir. Zira
o izzetli ve iffetlidir. Küfrün bataklığa döndürdüğü bir dünyada, Rabbimizin kitabına korkusuzca dört elle
sarılandır. O parayı, malı mülkü değil, Kur’an’ı ve onun sahibi olan Allah’ı
dost edinendir. O, soğuk kış gecelerinde bile rahlenin başında oturup sabır ve
sebatla geceleri nurlu seherlere devirendir. O, insana vesvese veren şeytanın
çirkin sesini bastırıp Kur’an’ın diliyle konuşandır. Zira o, zikrullahı diline
pelesenk etmiştir. O, kalbiyle Rabbi arasında Kur’an’ı rabıta kılmıştır.
Hafız, dünyevî menfaatleri elinin tersiyle itip Allah’ın
şefkat ve merhametine sığınandır. O, gönlünü Kur’an’ın duru sularında bütün
beşerî, hayvanî ve cismanî kirlerden arındırmıştır. Salât ü selamlarla gönlünü
hoş eylemiştir. O herkesi değil, Hakk’ı memnun etmeye çalışandır. Firak ve
iftirak tohumları saçanların karşısında dimdik durandır o....
Kur’an, hafızın tertemiz ruhuna giydirilen altından bir
elbisedir. Bu elbise aynı zamanda manevî bir zırh hükmündedir. Küfrün paslı
kılıçları bu elbiseyi delip geçmeye muktedir değildir. Kur’an, aynı zamanda hafızın başındaki
billurdan taç hükmündedir. Bu taç, Allah katında kralların dünyevî makam ve
mevkilerinden çok daha hayırlı ve de üstündür.
Hafızlık, çölde gül yetiştirmek kadar zahmetli olsa da onun
kokusu nebevî iklimlerden gelir. Hafızlar zifiri karanlıklara doğan ayın on
dördü gibidir. Hafızlar geceyi aydınlatan kutlu kandillerdir. Gönül göğünün
yıldızlarıdır onlar... Hafızlar tüm engellere göğüs gerip ashabın nurlu
yolundan gidenlerdir. Onlar kutlu seherlerde bir güneş gibi doğarak dünyamızı
ısıtırlar.
Hafızların serdarı Resulullah Efendimiz “Sizin en hayırlınız
Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve öğreteninizdir.” diyerek hafızlık müessesesini
yüceltmiştir. Hafızlar Resulullah Efendimizin sadık yoldaşlarıdır. Onların
Kur’an’a yaptıkları hizmetlerinin mükâfatını Rabbimiz misliyle verecektir.
Resul-i Ekrem Efendimizin Kur’an okumayla ilgili şu mübarek veciz sözü, altın
harflerle yazılmaya layıktır: “Kur’an
okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan
mümin hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münafık
fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an
okumayan münafık Ebû Cehil
karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.” (Buhârî)
On dört asırdan beri bir harfi bile değişmeyen, manası
âlemleri kuşatan Kur’an, ilahî bir sevdaya düşen hafızların gönüllerinde açan
vahiy çiçeğidir. Onun satırlardan sadırlara taşınmasında hafızların rolü çok
büyüktür. Onlar Kur’an’ın her bir ayetinin derin manasını ruhlarına
giydirmişlerdir. Pörsümeye yüz tutmuş ruhlar, böylelikle yeniden dirilmiştir.
“Huffaz-ı Kiram” dediğimiz hafızlar, Kur’an’ı gönül
aynasına düşürenlerdir; onu nesilden nesile aktaranlardır. Onlar İslam’ın ve
Kur’an’ın ruhunu yaşatanlardır. “Yaşayan ve yürüyen Kur’an” olarak
niteleyebileceğimiz hafızlarımızı Allah başımızdan eksik etmesin; Rabbim onların
sayısını kat kat artırsın. Kur’an onların dilinde çiçek çiçek açsın, serpilsin…