M.
NİHAT MALKOÇ
Kahramanmaraş,
Türkiye'nin hissiyat otağı ve şairler yatağıdır
"Kahramanmaraş'ın her kilometre
karesine bir şair düşer" dersek acaba abartmış olur muyuz? Maraş, sözün
tam anlamıyla bir şairler ve yazarlar yatağıdır. Yüreklere ilham veren bu kadim
topraklar, çok sayıda şair kazandırmıştır edebiyatımıza. Başta Necip Fazıl
olmak üzere Karacaoğlan, Sünbülzâde Vehbi, Abdurrahim Karakoç, Ali Akbaş,
Alaaddin Özdenören, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Âşık Mahzunî Şerif, Hayati
Vasfi Taşyürek, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rüştü Şardağ, Ertuğrul Karakoç,
Hilmi Şahballı, Celalettin Kurt, Arif
Eren, Mevlâna İdris, Osman Sarı, Kenan Seyithanoğlu, Tayyip Atmaca, Yasin Mortaş, Âdem Konan, Ahmet
Süreyya Durna, Asuman Soydan Atasayar, Bahtiyar Aslan, Coşkun Çokyiğit, Duran
Boz, Fatih Okumuş, Hasan Ejderha, Haşim Kalender, İnci Okumuş, Mahir Başpınar,
Mehmet Gözükara ve Yaşar Beçene Maraş kökenli şair ve ediplerimizdir.
Sütçü İmam'ın memleketi Kahramanmaraş
deyince daha çok Karakoç kardeşler gelir aklımıza. Başta Bahaeetin, Abdurrahim
ve Ertuğrul olmak üzere, Maraşlı Karakoç kardeşlerin beşi de şiire bir ömür gönül
vermiştir. Bahaettin Karakoç, şair
Abdurrahim Karakoç'la Ertuğrul Karakoç'un
ağabeyiydi. Bahsimize konu olan Abdurrahim ve Bahaettin Karakoç, Türk
şiir çınarının Maraş'taki güçlü kökleridir. Ne yazık ki bu derin köklerin
ilkini, yani Abdurrahim Karakoç'u bundan
altı sene evvel kaybetmiştik. Şiir çınarımızın Maraş'taki köklerinden bir
diğeri olan Bahaettin Karakoç'u da 17 Ekim 2018 tarihinde kaybettik. Şimdi şiir
dünyamız bu iki büyük duygu erinin hüznünü iliklerine kadar yaşıyor.
Türk şiirinin aksakalı Bahaettin Karakoç...
Şiirimizin aksakalı Bahaettin
Karakoç 1930 senesinde şuara diyarı
Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü(Celâ) Köyü'nde doğmuştu. Karakoç, tabir caizse şiire karasevdalıydı.
O, şiirimizin ihtiyar delikanlısıydı. Bahaettin Karakoç, Türk şiirine
kazandırdığı kıymetli şiirlerle tanınmaktadır.
O, yaşayan Türkçenin en büyük şairlerinden biriydi. Kelimeleri gönül
teknesinde itinayla yoğurarak yepyeni terkipler meydana getiren merhum Karakoç,
az sözle çok şey anlatma becerisi inkişaf etmiş müstesna bir kalemdi.
Bahaettin Karakoç eğitim hayatında
önce Adana Düziçi Köy Enstitüsü'nde, sonra da Hasanoğlan Köy Enstitüsü Sağlık
Bölümü'nde okudu. Uzun süre Kahramanmaraş'taki sağlık kuruluşlarında sağlık
memuru olarak çalıştı. 1982 yılında emekli oldu.
Şair bir aileden gelen Bahaettin
Karakoç, Latince dahil dört dil bilen ve bölgenin önemli şeyhlerinden biri olan
şair Ümmet Karakoç'un büyük oğluydu. O, annesinin ninnilerini zamanla unutsa da
babasının kendisine okuduğu şiirleri hiçbir zaman unutmamıştı. Tabir caizse
şairlik on(lar)da irsiydi. Fakat Diyarbakır kökenli şair Sezai Karakoç'la
herhangi bir akrabalık bağı yoktu. 1951 yılında Hatice Hanım’la evlenen Karakoç
dördü kız, beşi erkek olmak üzere dokuz çocuk babasıydı. Dilerseniz onu bir de kendi
ağzından dinleyelim:
Şiirimizin Bahaettin Karakoç
kendisini anlatıyor
"Bahaettin
Karakoç, en belirgin çizgisiyle Ümmet Karakoç’un oğludur. Bunun üzerinde
özellikle duruyor, bu hususu bilhassa vurguluyorum. Çünkü, benim için babam,
yalnız biyolojik bir olgu değildir. Fikir ve sanat bakımından vücudumun
uzuvlarında, genlerimde yazılı ne varsa, gün ışığına çıkmasına sebep babamdır. Dolayısıyla, ben, Ümmet Karakoç’un
Fatma’dan doğma oğlu; Ekinözülü, eski adıyla ‘sıladan ayrılmışların yurdu’ olan
Celâliyim. Orada doğdum. Bir tarafta Salavan dağları, bir tarafta Kabaktepe,
bir tarafta Binboğalar, bir tarafta Engizek... Bu dağların orta yerinde dünyaya
gelmiş, doğayla iç içe büyümüş bir köy çocuğuyum.
Şiire ilkokul üçüncü sınıfta
başladım. O sırada, gezici başöğretmenler, müfettişler ve okul başöğretmenimiz
şiirimi alırlar ve Milli Eğitim Bakanlığı’nca çıkarılmakta olan büyük boy ve
resimli İlköğretim Dergisi vardı,
oraya göndererek yayımlatırlardı. Bunların şiir olduğunu da bilmiyorum;
manzumeydi. Manzum şeylerdi, ama biz şiir diye yazıyor, şiir budur diye
gidiyorduk. Teorik ve pratik olarak fazla bir bilgimiz yoktu anlayacağınız.
Pratiğimiz parmak hesabı, hece ve bir de ses olarak redif, kafiye ve ayaklardan
ibaretti; bunlarla yürütüyorduk. Ben ilkokuldan on iki yaşında mezun oldum. Bu
süreçte, en ciddi şiirim, Behçet Kemal Çağlar’ın çıkardığı Yurt dergisinde yayımlandı. Bu
şiir, köyüme ait bir güzellemeydi ve o zamanlar bayağı tutmuştu. Çok
hatıralarım da var; ama bunlara girmeyelim, çünkü o konuda bir iki soruya cevap
verdim mi sayfalar dolar."
Türk Şiirinin Türkmen Dervişi: Bahaettin
Karakoç
Bahaettin Karakoç, hayatını okumak
ve yazmak temeli üzerine inşa etmişti.
"Beyaz Kartal", "Türk Şiirinin Dede Korkut’u" ve
"Türk Şiirinin Türkmen Dervişi" ona halk tarafından verilen lâkaplardan
birkaçıdır. O, şiirlerinde zaman zaman “Ekinözülü Rahmanî”,
“Erzinli Gezgin Ozan”, “Özer Semercioğlu", "Karakoç" takma
isimlerini kullanmıştır. Şiir dışındaki metinlerde ise “Said Yaylalı”, “Baha Deliormanlı” takma
adlarını tercih etmiştir.
Bahaettin
Karakoç, kendisinin belirttiği gibi 1942 yılında henüz 12
yaşındayken “Cela Köyü” adlı ilk şiirini
Yurt gazetesinde yayımlamıştı. Hemen her şair gibi o da ilk şiirlerinde hece
ölçüsünü kullanmıştı. Zaten yaşadığı coğrafyadaki şairler ve şiir severler de
bu ölçüye fazlasıyla meyilliydi. Fakat zaman içerisinde heceden uzaklaşarak
serbest şiirlere yöneldi. O dönem heceyle yazdıklarını benimsememiş olacak ki
bunları şiir kitaplarına dahil etmedi.
Bahaettin Karakoç, Dolunay dergisini 16 sene boyunca
çıkarmıştır
Merhum Bahaettin Karakoç edebiyat
âleminde çok sevilen bir isimdi. O, dergilerin ve gazetelerin kültür sanat
sayfalarında sürekli aranan isimlerin başında geliyordu. Onun, başta şiir olmak
üzere edebî metinlerinin yayımlandığı yayın organları şunlardır: "Köy Postası, Genç Kalemler, Orkun,
Tohum, Ozan, Varlık Yıllığı, Büyük Türkiye, Hareket, Adımlar, Elif, Zeren,
Töre, Hisar, Türk Edebiyatı, Doğuş, Nilüfer, Millî Kültür, Kubbealtı Mecmuası,
Kardeş Kalemler, Cemre, Kültür ve Sanat, Ihlamur, Erciyes, Martı, Çağrı,
Seviye, Mefkûre, Elbistan’ın Sesi, Yeni Elbistan, Ortadoğu, Sabah, İstiklâl,
Bayrak...vb."
Kültür, sanat ve edebiyat
dergilerinin aranan imzalarının başında gelen Bahaettin Karakoç, aynı zamanda
kendi dergisi olan Dolunay'ı 16 sene boyunca çıkarmış bir isimdir. Derginin
ismini kullanarak 16 yıl aynı isimle "Dolunay Şiir Şöleni'ni tertip
etmiştir.
Bahaettin
Karakoç velût bir kalemdi. Şiir yazmak onun için nefes almaktan farksızdı. Onun
şiir türünde kaleme aldığı kitapları yayım tarihlerine göre şöyle
sıralanabilir: "Mevsimler ve Ötesi (1962), Seyran (1973), Sevgi Turnaları
(1975), Ay Şafağı Çok Çiçek (1982), Kar Sesi (1983), Zaman Bir Beyaz Türküdür
(1984), İlkyazda (1984), Bir Çift Beyaz Kartal (1986), Menzil (1991), Uzaklara
Türkü (1991), Güneşe Uçmak İstiyorum (1993), Güneşten Öte (1995), Beyaz Dilekçe
(1995), Leyl ü Nehar Aşk (1997), Aşk Mektupları (1999), Ihlamurlar Çiçek Açtığı
Zaman / Ay Işığında Serenatlar (2001), Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri (2004),
Ben Senin Yusuf’un Olmuşum (2006), Gündemde Yine Aşk Var (2008)"
Bahaettin Karakoç yaşarken kıymeti bilinmiş ender şairlerimizden biridir
Bizde ekseriyetle şairlerin dirisi
değil, ölüsü makbuldür. Fakat şair Bahaettin Karakoç istisnadır. Zira o,
yaşarken kıymeti bilinmiş ender şairlerimizden biridir. Verimli bir kalem olan
Karakoç, yazdıklarıyla birçok ödüle lâyık görülmüştür. Bunlardan bazıları
şunlardır: "1962 İsa ve İshak hikâyesiyle Akşam-TKB Edebiyat Yarışması
2.’lik Ödülü, 1983 Kayseri Sanatçılar Derneği Yılın Şairi Ödülü, 1986 Bir Çift
Beyaz Kartal’la Türkiye Yazarlar Birliği Şiir Ödülü, 1991 Beyaz Dilekçe
şiiriyle TDV Münacat Yarışması 1.’lik Ödülü, 1993 Kazakistan Büyük Abay Ödülü,
1997 Malatya Konulu Şiir Yarışması 1.’lik Ödülü, 2004 Tarsus Belediyesi
Karacaoğlan Onur Ödülü, 2008 ESKADER Şiir Ödülü, 2011 Bursa B. Belediyesi
Evliya Çelebi Ödülü, 2011 İLESAM Edebiyat Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü"
Merhum Bahaettin
Karakoç son dönem Türk şiirini ayağa kaldıran müstesna bir söz işçisiydi. Onun dili kullanmadaki ustalığı bütün şiirlerinde
kendini gösterir. Muhafazakâr bir insan olan Bahaettin Karakoç serbest tarzda
özgün ve modern şiirler kaleme almıştır. O, şiirlerini kaleme alırken bir
kuyumcu titizliğiyle ve sabırla hareket etmiştir. Şiirlerini bir kalemde değil, uzun zaman
dilimlerinde yazmış, olgunlaşmaları için bir süre demlenmeye bırakmış, sonra
tekrar şiirlerin üzerinde derinlemesine çalışmalar yapmıştır.
Bahaettin Karakoç açılan yollardan gitmez, kendi yolunu kendi
açardı
Merhum Karakoç üslûp sahibi bir
şairdi. Şiir yazarken kimseye öykünmezdi. Açılan yollardan gitmez, kendi yolunu
kendi açardı. Şiirlerine baktığımızda hepsinin de özgün dizeler olduğu görülür.
Bu dizeler benzersiz imgelerle ilmek ilmek örülmüştür.
Şiir yazma işini fazlasıyla ciddiye
alan Bahaettin Karakoç'un binlerce şiiri yüzlerce dergi ve gazetede
yayımlandığı hâlde o, 1960'a kadar hiç kitap yayımlamadı. Ancak "Bu
tarzda daha önce yazan olmadı, bu artık benim şiirim" dediği zaman
'Serenat'ı yayımladı.
Ünü ülke sınırlarını aşan merhum
Bahaettin Karakoç, şiir şölenlerinin daimi onur konuğuydu. Büyük küçük, uzak yakın demez, iki eli kanda
da olsa çağrıldığı her şiir şölenine giderdi. Buna başta Türk Cumhuriyetleri
olmak üzere, yurt dışı da dahildi. O, ilerleyen yaşına rağmen dünyanın dört bir
yanına gider, kendisini ve şiiri sevenlere yakın durur, destek olur, onları
şevklendirirdi. Belli bir fikrin borazanlığını yapmaz, herkese eşit mesafede
dururdu.
Bahaettin Karakoç, hâliyle ve kâliyle tam bir Anadolu
evlâdıydı
Bahaettin
Karakoç gösterişten uzak, inanmış bir insandı. Hâliyle ve kâliyle tam bir
Anadolu evlâdıydı. O, çok sevdiği peygamberine naatler, Yaratan'ına da
münacatlar yazan inanan güçlü bir kalemdi. Onun aşağıya aldığımız "Beyaz Dilekçe"
isimli münacatı bugüne kadar bu alanda yazılmış şiirlerin en güzellerinden
biridir: "Rahman
ve Rahim olan adına sığınarak/Açtım iki elimi; kor gibi iki yaprak//Bir edep ölçeğinde umutlu ve utangaç,/İşte dünya önümde; benim ruhum sana aç//Kâinatı yarattın,
donattın, rızık verdin,/Kimine sonsuz
körlük, kimine ışık verdin//Kainatta ne varsa hepsinin zikrinde sen,/Hamd ve şükür sanadır, her şey seninle esen//Çalı bile
kendine sığınan kuşu itmez,/Sen gafursun,
azizsin, senin keremin bitmez//Benden önce esirge Muhammed ümmetini,/Esen gitsin her kervan, en sona ula beni//Her Müslüman
bir kartal, vurulur da pes etmez,/Oruçtan
tat alanlar, kemik peşinde gitmez//Bezm-i Elest'te sana secde eden ruh için;/Verdiğin söze sadık, doğru giden ruh için;//Hiç kimseyi vatansız, milletini devletsiz,//Gönülleri sevdasız, şehirleri mabetsiz;//Bayrakları rüzgârsız, ocakları ateşsiz,/Bırakma ulu Rabbim, asi kul değiliz biz"
Bahaettin Karakoç, aşkın
mahremiyetlerini ortalığa saçmayan katıksız bir aşk şairiydi. Onun birbirinden
kıymetli şiirlerine baktığımızda aşk temasına apayrı bir önem verdiğini
görürüz. Bir mısrasında "Aşk yaşanır, anlatılmaz.” diyen Karakoç aslında
ömrünün kahır ekseriyetini sevginin tutku derecesi olan aşkı anlatmaya
ayırmıştır. Aşağıya aldığım dizeler bu konuda bize bir fikir verebilir: “Aşktır
hayatımın özgül ağırlığı,”, “Aşk ile pişmişlerin kapısında aşınmayan eşik benim”,
“Beni boğarsa sevgisizlik boğar/Sevgi ışık ışık diriltir”, “Aşk bir kurşun gibi
gezer kanımda,” , “Aşk uğruna esrik gezen/Şol duraksız âşık benim”, “Aşk yoksa
dünyamızda dünya da yalan/Ben anamdan âşık doğdum/Yüreğim talan”
Hazan vakti ölüm yine bozdu bağlarımızı...
Bahaettin
Karakoç 88 yıllık uzun ve bereketli ömrüne şiir, edebiyat ve sanat adına çok
şeyler sığdırdı. Arkasında birbirinden güzel mısralar, beyitler, dörtlükler ve
bentler bıraktı. Devran döndükçe ve zaman yaşlandıkça onun şiirleri gönüllerde
demlenecek ve okuyanlara doyumsuz tatlar verecektir. O, geride bıraktığı söz
abidesi şiirlerle hep yaşayacaktır.
Bahaettin
Karakoç, ilerleyen yaşına rağmen enerjisi hiç tükenmeyen hayat dolu bir
insandı. Öyle ki ölümünden bir gün evvel, 16 Ekim 2018 Salı günü memleketi
Kahramanmaraş’ta Büyükşehir Belediye Başkanlığınca düzenlenen “Uluslararası 5.
Kitap ve Kültür Fuarı”na katılıp kitaplarını imzalamış, daha sonra evinde
hastalanarak Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji
Bölümüne kaldırılmış, gece yarısına
doğru da hayata gözlerini yummuştu. Yani o, son nefesini verene kadar
edebiyatın peşinde koştu.
Hazan vakti ölüm yine bozdu
bağlarımızı. Ötelerden uzanan bir el, gönül bahçemizi tarumar eyledi.Türk
edebiyatının Beyaz Kartalı Bahaettin
Karakoç, şiirimizde derin izler bırakarak bir sonbahar günü sessizce uçmağa
vardı. "Yarına hükmüm geçmez, heybemde azığım yok/Ecel pusuda bekler ve
benim acelem var// Yarın için tapum yok, Hakk’tan gayri kapım yok!/Hamurum
mayalandı ve benim acelem var!/ Yüzü ak gitmek için bu günden acelem var!"
diyen Bahaettin Karakoç beyaz atlara binerek ötelere yollandı. O, bir şiirinde "Kartalca
yaşayıp ölmek isterim." diyordu. Son dönem
şiirimizin en büyük ustalarından biri olan Türk şiirinin Beyaz Kartalı Bahaettin Karakoç'a Allah'tan rahmet diliyoruz.