Her düş bacağından asılır, azizim ben
ki azadesi göğün nasıl da mütereddit bir canlı ve düşperestim.
İmgeler sığınağım aşk ise dik yakalı
kazağım.
Azığa aldığım düşlerden sorsunlar
beni bir de yüzüme kapanan kapılardan.
Telli duvaklı gelin olmuş telli turnalar:
iyi de bana ne ve size ne, azizim ne de olsa konforu bitimsiz hayatın kıyısında
köşesinde kalanlardandır gelmeyen zarar ziyan bir de çalınmayan kapısı dert
sahibinin.
Derdi veren dermanını da veriyor
madem.
Deşifre edecek değilim içimdeki
gizemi.
Ben ki: boyutsuz bir minvalde içimin
karanlığında gidip gelirken bir şiir yazmışım çok mu? Bir de âşık olmuşum hoş
mu?
Hayaller ve edimler ve gerçekler ve
yalanlar.
Vicdanla bozmuş ahali sözüm ona
dünyayı kurtaracak olanlardır güçlü olanlar.
Beti benzi atmış dünyanın ve işte
ekonomi canlanırken alın size pırlanta çadırı alın size son model arabalar ve
teknolojiden de aldık mı ağzımızın payını.
Gününü gün edenler bir yana durduk
yere akan masumun kanı bir yana.
Güçlü devletler ve güçlü ekonomiler
ve para babaları oysaki babası ölen çocuklar var oysa çocuğu ölen babalar ve
anneler.
Kimsenin içinin kan ağladığı filan da
yok hep kuru gürültü ve işte hayat kaldığı yerden devam ediyor.
Zaten bu devirde kimin umurunda bir
diğerinin derdi?
Ben-merkezcil olmakla ilintili olsa
ne olmasa ne ki hayat?
Gemisini yürüten kaptan bir de bozuk
para gibi harcanırken insanlık ve kör vicdanlar.
Sözcüklerim yalın.
Duygularım abartısız.
Henüz öteki dünyaya tayin edilmedim o
halde anlatmaya devam edeyim.
Ya da son noktayı koyup sahneyi terk
edeyim.
İyi de son perde midir başı mıdır
oyunun belli değil:
Öyle ya; dünya bir oyun sahası iyi
oynayan kazanıyor yeminle rolünü abartısız yaptın mı kazanan sensin, azizim ve
kurallar neyi gerektiriyorsa artık bağdaş kurup da beklemenin zamanı çoktan
gelip geçiyor mu yoksa?
Savaş bir yana acı bir yana ölüm bir
yana ve işte mutlu gülücükler saçan ahalisi dünyanın az buçuk dert yanıyorlar
ölmüş insanlıktan ve nasıl da masumun yanında saf tutuyorlar:
Af eyle yüce Rabbim ben derdime
daldım savaştan filan da söz etmemekteyim kaç zamandır lakin içimdeki yangın
öylesine yakıyor ki canımı…
Sağaltmam gereken çok şey var bir de
sağdıcım bellediğim sefil kalemim iyi de kimin umurunda?
Ha babam yaz böyle mi çıkar yoksa
hayatın tadı?
Ya da zehri mi demeliydim?
Bildiğim kadarı ile insandır insanın
zehrini alan ya, şimdi?
Zehirleyen diğerini elbet yine
insanoğlu:
Akraba eş dost komşu kim olursa olsun
insanlar cidden başkalarının acısından derdinden beslenmekte sonra da vicdandan
bahsederler.
Bir anda karıştı yine dünya sanki
öncesinde pek ahım şahımdı da.
Dımdızlak kalmış coğrafyalar.
Terk edilmiş şehirler.
Müslüman coğrafyalar kan ağlarken
Batı neyin peşinde?
Siyasetle aram iyi olmasa da
söylemeden geçemiyor insan ve siyasi bilgim şimdi nasıl da eleştirilir gerçi gözümün
üstündeki kaşım bile bir suç unsuru iken doğru söyleyip elbet kovulacağım
doksan dokuz köyden bir de demezler mi?
Orada bir köy var uzakta ve o köy
bizim köyümüzdür.
Zaten çıkış noktam tam olarak da bu:
Her nerede bir insan varsa her nerede
bir köy bir kasaba hep kendim gibi bilmedim mi ve hep sahiplenmedim mi?
Dün ve bu gün ve yarın.
Geriye ne mi kaldı?
Benden başka her şey herkes.
Alın işte: ben-merkezcil bir tamlama:
‘’Ben!’’
Biz olmaya meyyal.
Biz olmakla iştigal.
Bir ömür biz olmak adına savaş verdiğim
ve işte elime geçen sonuç:
Boş küme.
Hiçliğimle açtığı her parantez.
Hiçliğimle yazdığım her şiir her
deneme.
Ha gayret, kızım elbet sen de var
olacaksın bir gün…
Demek ne geçirdi ki elime?
Yolunda giden ne kaldı ki geride?
Sevgiden medet uman bizler ya da
ben-merkezcil bendeniz elbet şiarım sevgi ve aşk diye diye bu yaşa geldim de
kimden sevgi gördüm ve de gördük?
Sevgi düşünmek diye bildiğim.
Sevgi hassasiyetten geçendir
sandığım.
Kinayeler.
Hicivler.
Kasıtlı cümleler ve söylemler.
Sevgi diye bir mefhum da yok artık
yoksa dengeler böylesine değişmezdi yoksa masum insanlar durduk yere ölmezdi.
Bir can ne çok şey.
Bir canı yaşatmak ne çok şey.
Alın işte binlerce can göz göre göre
giderken nerede kaldı insanlık nerede kaldı merhamet ve vicdan?
Öyle de kusursuz ki hani insanlar…
Azizim, sen ne diyorsun bu işe?
Az evvel çalmıştım kapını ama
açmadın.
Az evvel düşmüştüm yere üstüme basıp
da geçtin ve ben hala sevgiden ve senden medet umuyorum
Kendimi geçtim:
Hastalar ve çocuklar ve kadınlar ve
masum insanlar.
Zinhar yalanmış her şey.
Görevini layığı ile yapan kim kaldı
ki?
İyi de görev addedilen ne ola ki?
Çalıştığımız işler karşılığında
gelirimiz.
Görev bu mudur, sahi?
Nerede kaldı evlatlık görevi nerede
kaldı dostluk nerede kaldı akrabalık nerede kaldı komşuluk?
Komşu devletler yan gelmiş yatarken.
Bir hanede acı varken yan hanede
ziller takıp oynarken insanlar.
Kim aç kim tok sahi?
Ve işte kapitalist sistem:
Bir yiyene bir bedava.
Kıtlıktan çıkmışçasına yiyenler ve
parasını harcayanlar.
Elbet bu da olacak elbet komünist
sistemi övmüyorum ama biri aç biri tok iken insanların kopmuyor mu kıyamet?
Aslında kopmuyormuş bunu da yeni
öğrendim hem de en yakınınızın bile umurunda değilken varsın aç yatsın insanlar
varsın ölsün masum çocuklar varsın bombalar yağsın…
Ağzı olan konuşuyor ben ise bir ömür
susmuşken.
Ağzı bozuk olan insanlar prim yapıp
da en tepeye çıkarken.
Aslında ağızdan çıkanı duymazken
birileri ya da verdiği sözü tutmayıp ihanete bürünürken insanlık.
Güneşli bir gün diye yola çıkıp da
üşüdüğüm.
Sevgiyi mihenk taşı bilip nefreti
soluyanlarla yolumun kesiştiği.
Her anlamda iyi ve doğru ve düzgün
bir insan olmak adına kendim heba etmişken…
Azizim, oysaki sen anlarsın beni
zannettim.
Beni anlamasan da kırılmam sana k
binlerce masum insan ölürken sahiden onları anlayan birileri yok iken benim
varlığımdan kime ne?
Hüzünlü günler hüzünlü bir mevsim.
Rüzgâr gamsız insanlar gamsız.
Üstü örtülü ruhlar ve dünyalar ve
kayıp hayaller.
Kendi derdime düştüm de dünyada olan
biteni umursamıyor filan da değilim sadece acımla empati yapıp sadece
vicdanımın sesini dinliyorum ve içeriden bana annem seslenirken kendimi nasıl
da suçlu hissediyorum üç beş cümle karalayıp annemi ihmal ettim diye ki…
En başta kendim ihmal etmişken.
En başta bu dünyada kimse kimsenin
umurunda değilken…
Ya, benim umurumda olanlar?
Yaşadığım sıkıntıyı hüznü nasıl tarif
edebilirim ki artık ve işte akan yaşlarımda ettiğim dualarımda Filistinli
kardeşlerim de var ve ben bir yandan da onlar için ağlıyorum ama şükürler olsun
ki benim için ağlayan bana üzülen bana acıyan kimse yok.
Rabbim, sana teşekkür ederim daha
nasıl hissedebilir ki bir insan Yaratanının gücünü ve varlığını?
Zalim dünyayı zulmü bana sunanlara
müteşekkirim ve işte ç/ağlayan yüreğimle ç/ağlayan kalemimle birlikte büyüyen
Allah sevgim ve inancım…
Allah var gam yok madem…
Rabbim duy sesimi duy sesimizi…
Gidişatın sonlanması umuduyla…
Rengi yok gülüşünün zinhar tesellisi
de yok ani gidişinin
Şimdi düşlerim bombalanıyor ağır
aksak suallerin de yok cevabı
Hiçliğin katarsisi iken dünya
Varlıklar ve masumiyet karalanıyor
Kanıyor da insanlar çocuk bedenlerin,
Çorak sözcüklerin katledildiği bir
dehliz
İçi kan ağlıyor anaların
Anası babası yitenler ordusu saf kan
kuşatılmış
Masum yürekler korosu
Alkol yerine elma sirkesi ile
yapılıyor ameliyatlar
Ne de olsa insanlık ve masumiyet
iblisin tekelinde
Zalimler ordusu acılar tayfası
Hükmedene tabi reddedişler
İslam Coğrafyası kanıyor
İnsanlarsa dününü mum ile arıyor
Muma dönmüş suretler
Gözünün üstünde kaşını sorgulayan
Masum izlekler öncesinde kutsanmış
şimdi kan ağlıyor
Kâh çocuklar kâh bebekler
Ufacık bedenler ölümle tanışıyor ya
erken yaşında
İnsanlıksa restleşiyor tasasız
vicdanını hiçe sayıp
Rengi solan güneşi balçıkla sıvayıp…