Derme çatma bir gündü sabır taşımın
değil kalemin çatladığı ve tam da kırılan yüreğim orta yerinden ne de olsa
meczup bir düş idim öncemde sonramın faslı ile nail oldum kâinatın bestesi
sözcüklerin telaffuz ettiği iç sesime.
Gündü geceye mahal veren ve gece,
ölümün ikramı belki de sözcüklerin intiharı en çok da yazarın idamı.
İdam mangası hazır ol da ve mevsim
sus pus: ırksız acılar konçertosu resimlerin ağladığı kalbin dağlandığı elbet
yüzü suyuna hürmeten aşkın ve kaderin ve tutuşan etekleri zalimin…
Günyüzü görmek ne kelime!
Haşa, Rabbim Sensin ruhumun serildiği
o rahle ve elbet dokunulmazlığı aşkın bir bilinmeze gark eden evrenin kanat
sesi…
Ya, ben nerede saklı idim?
Kat izinde elbet duyguların kanadığım
kadar kandığım andığım kadar anılmadığım.
Gün mağdur iken gece mahzun bir varış
belki de karanlığın yuttuğu insan en çok da meylederken sonsuzluğa ölümün çat
kapı geldiği bir kapı aralığı içeri sızan ışık yürekteki sarnıç ve duyguların
sarkacı:
Ey, yüce Rabbim, Sen nelere nelere
muktedirsin.
Ve işte derin dondurucuda saklı
kalemim kale duvarlarında asılı sancağım ve uçuşan saçlarım ve dalgalanan
kutsal bayrağım neye meylettiğimden ziyade neye tekabül ediyorsam Rabbin
nezdinde.
Ben aymaz bir sancıyım.
Ben, bensizliğe âşık.
Ben, beni kapıdan kovanlara el açan
değil kucak açtığım yüreğin kımıltısında saklı iken sessizlik.
Azadesi hayallerin ve gözüm açık
gördüğüm düşlerim…
Ya, uyurken hâsıl olan nedir?
Nice mim.
Nice replik.
Nice duygu.
Nice hayalet…
Hepsi gelmişler teşrif etmişler
uykumun en tatlı yerinde lakin uyandığımda sadece rüyalarımın kırıntılarından
nasiplendiği ve geride kalan hayal meyal üç beş görüntü…
Misal…
Çemkiren iblis ağıtlar yakan mazlum.
Zalimin oyuncağı ve piyonu iken nice
masum insan ve can veren nice çocuk gel de hatırla devamını ki gözümüz açık
bize yaşatılan bu vahşet ve zulüm zaten tavan yapmışken hüznün muktedir olduğu
nice yarın nice rüya çoktan kasvetli bir havaya yayılmış parçacıklar iken
bizlerin nemalandığı.
Tayin edilmediğimiz nice makam.
Tayin edilmediğim öğretmenlik görevim
ve boşa düştüğüm ve hayatı defalarca başa aldığım başa sardığım bir film bir
kilit noktası…
Ey, yüce Rabbim, Sensin tek bilen ve
içimde saklı nice ben:
Uyruğu yok iken hüznün ve ulağım
sadece kalem ve işte devranın uleması duyguların harmanlandığı sözcüklerin
sarmalında bir koşu gidip geldiğim bir yol bir süreç bir aralık bir yağmalanmış
kabir azabı ki…
Devran dönerken.
Bense yerimde sayarken.
Defolu yüreğimde saklı nice çürük
düşün kovuğunda kalmış nice basireti b/ağlanmış gerçek.
Süzgün değil yüzüm sadece üzgün yine
de yine de…
İçime akıttığım yaşın yasın da haddi
hesabı yok iken.
Kekremsi sessizlik ve kaskatı
kalmışken bedenim ve kalemim.
Bir mikado çöpü gibi kalemin kanayan
ince ucu.
Kırık bir meal.
Kırgın yüreğim.
Kıblemde saklı bekleyişim.
Adaklar adadığım azadesi iken
sözcüklerin.
Bir metafor belki de ruhumun iz
düşümü ve künyem ve gönyem ve A4 kağıda sevdalı aşık kalemim gel gör ki aşkın
da dibine vurmuşken ve özlemin tavan yaptığı ve koptu kopacak kıyamet…
Alametifarikası mı yoksa yalnızlığın
ve o yaldızlı ve yıldızlı yol seyrüseferi aşkın sefasını süremezken hayatın
cafcaflı bir var oluş yokluğun muktedir olduğu o dayanılmaz ağırlık yoksa
yaşamanın dayanılmaz hafifliği mi denmeli mademki vicdan katsayım sonsuzluğa
zimmetli ve heba olmuş ömrüm.
Dişledim elma.
Düşlediğim yarınlar.
Kırık bir taş plak.
Ve taş yürekler taşlayan aşksa
şarlatan ve işte özlemle taçlanan…
Evrenin Hümayunu yerin göğün tek
Sahibi.
İlahi Aşkın yoldaş olduğu ışık olduğu
semada saklı sırlar ya da yerin kim bilir kaç kat altında.
Saymadan çoğalan duygular ne de olsa
katmanı yüreğin yere göğe de sığamazken sefil şair ve kalemin, yaz, emri.
Muteber bir gülüş ise sunumda olan ve
işte kalemin tefrişi ile teftiş edilesi cihan.
Sancılı bir vaveyla ve sanrı yüklü
iklim hazan ve göçmen kuşlar ve arka fonda çalan şarkılar…
Sessizce yaşamak ve yazmak.
Zararsız bir sevda ile evreni
kucaklamak.
Canı yandıkça daha da mı çok sever
sahi insan?
Elbet şairin yufka yüreğindeki o sema
gösterisi semazen kanatlarında aşkın devasa bir kubbeye serili ruh aşk zaten
rüştünü ispatlamışken ve şairin sessiz yaygarası…
Sevgiden yana derdi.
Sevdadan yana yaşadığı evrenin
neferi.
Sönmeyen feri umudun ve şüheda
mazinin gezgin yüreği seyyah kalemi.
Şair bir metafor ise.
Şairin şiarı iken sevgi.
Şairin iç sesini asla da
bastıramazken o cebbar dış ses ve gölgelerin gölge oyununda şair aşktan ve
umuttan yana saf tutarken varsın saf addedilsin devasa ve kırgın yüreği…
Günbegün büyüyen iman gücünden de
alırken gücünü şair kalem hiç yazmadan sürdürür mü varlığını?
Yoktan var edenin kudretinde yoksa
nasıl şafak sayardı şair bir ömür ve şakağına dayalı kalemin de namlusuna
sürdüğü kurşunlar misali kelimelerin gücünde bulurken sevgiyi ve şairin umudu
sonsuzluğa zimmetli ruhundan ziyadesiyle mutlu ve huzurlu yaşamanın da
garantisi iken severek çoğalan sözcüklerden şairin kendine bir cennet yarattığı
kadar cinnet gecelerinin de çok ama çok geride kaldığı gerçeği…