M. NİHAT MALKOÇ
Bu necip milletin kültürüyle
kültürlenmiş, bu memleketin değerleriyle değerlenmiş velut bir kalemdir Ahmet
Sezgin. Gönül kabını bu memleketin pınarlarından doldurmuştur. Yarım asrı aşkın
ömrü bu milletin dertleriyle dertlenmekle geçmiştir. Onu en iyi anlatan beyit
Namık Kemal'in şu beytidir: "Bâis-i şekvâ
bize hüzn-i umûmîdir Kemâl/Kendi derdi
gönlümün billâh gelmez yâdına"( Bizim şikâyet etmemizin sebebi, içinde
bulunduğumuz hüzün atmosferidir, gönlümün kendi derdinden bahsetmek asla aklıma
gelmez.)
Yazar Ahmet
Sezgin uzun yıllardan beri bir öğretmen olarak gerek örgün eğitim yoluyla
gerekse yazarlık yoluyla insanlarda kalıcı davranış değişiklikleri oluşturmaktadır.
Yetiştirdiği binlerce öğrencisine bu toprakların değerlerini aşılamakta,
değerlilerini sevdirmektedir. Onun gerek deneme, gerek makale, gerekse fıkra
türündeki birbirinden kıymetli ve özgün yazıları memleketin kültürüne ayna
tutmaktadır. Eserlerinde yaşadıklarını yazdığı için, bir başka tabirle
yazdıklarını yaşadığı için okuru derinden etkilemektedir.
Millî ve manevî kaynaklardan
beslenen Ahmet Sezgin, çok okuyan ve çok düşünen, okumalarından ve araştırmalarından
yola çıkarak özgün ve medenî fikirler
üreten bir aydındır. O, İslâmî duyarlılıkları üst düzeyde olan mümin ve
muvahhit bir kalemdir.
Ahmet Sezgin
kültür ve edebiyat sahasında adeta bir deryadır. O, "Söz uçar, yazı
kalır" anlayışıyla düşüncelerini yazıya geçirmiş velût bir kalemdir. O
aynı zamanda iyi bir hatiptir. Başta okullar olmak üzere birçok farklı mecrada
düşüncelerini dinleyicilerle paylaşmıştır. Böylece insanların yüreğine
dokunmuş, olumlu davranış değişiklikleri gerçekleştirmiştir. O hep yorgun,
bitkin, yaralı ve (u)mutsuz gençlere umut aşılamıştır.
Sevgiyi
Yunus Emre'den, hoşgörüyü Mevlâna'dan alan şair ve yazar Ahmet Sezgin, tıpkı bu
rol modelleri gibi bu memleketin insanlarını ayrıştırmıyor, birleştiriyor. O;
yazılarında insanları sağcı-solcu, Alevî-Sünnî, Türkçü-Kürtçü, laik-dindar,
Cumhuriyetçi-Osmanlıcı şeklinde kategorize etmediği için her kesim tarafından
sevilerek okunuyor.
Ahmet
Sezgin; Ahmet
Yesevî'den Fuzûlî'ye, Yunus Emre'den Mevlâna'ya, Mehmet Akif'ten Arif Nihat
Asya'ya, Cemil Meriç'ten Nureddin Topçu'ya, Necip Fazıl'dan Peyami Safa'ya ,
Yahya Kemal'den Ahmet Hamdi Tanpınar'a, Tarık Buğra'dan Samiha Ayverdi'ye, Sezai
Karakoç'tan Rasim Özdenören'e kadar birçok yerli ve milli kalemden
etkilenmiştir. Hiçbir zaman kökü dışarıda olan, milletini aşağı gören sözde
kalem ehlinden haz almamıştır.
Ahmet Sezgin
her şeyiyle yerli ve millî bir kalemdir. Bizim diyarımızın baharlarından dem
vuran bir kalem erbabıdır. Faruk
Nafiz'in deyimiyle duvarda gördüğü bir sülüs yazıyla sarsılandır. Bir parça
yeşil çiniyle heyecanlanandır. Dağ gibi bir zeybeğin toprağa diz vuruşuyla
kalbi yerinden kımıldanandır. Istırap çekenlerin acıklı nefeslerini en hazin
musiki sayandır. Bir köylünün kıvrılmayan belini görünce ruhunun en büyük
zevkini duyandır. Edirne'den Kars'a bütün Anadolu'yu söylenmemiş bir masal
olarak görendir.
Bir ömür
kültür ve medeniyetimizin izini süren Ahmet Sezgin'in kültür ve
edebiyat araştırmacılığı, deneme ve makale yazarlığı ön planda görülse de o,
aslında çirkinliklere isyanı olan iyi de bir şairdir. "Hüzün
Yağmurları" şiir kitabı bunu ispatlar niteliktedir.
Dost insan Ahmet Sezgin memleketi
Samsun'un Terme ilçesinden edebiyatımıza ses ve yankı olmaya çalışıyor. Şayet
kendisi, bu işin merkezi olan İstanbul'da yaşasaydı etki alanı çok daha geniş
olacak, buna paralel olarak da adı çok daha büyüyecekti. Her büyük işte olduğu
gibi yazma işinde de merkez İstanbul'dur. İstanbul hem yazarları besler hem de
yazarlardan beslenir. Böylece apayrı bir sinerji oluşur. Bu da yazarın cilası
hükmündedir.
Şair ve
yazar Ahmet Sezgin bu toprakların yaşayan mühim değerlerinden biridir. Bir
yazar olarak yıllardan beri başarılı ve özgün eserlere imza atıyor. Bir sonraki
eseri, bir öncekinin çok üstünde bir görünüm arz ediyor. Yazarken asla savruk
değil. Aksine kılı kırk yaran bir dil işçiliği var eserlerinde. O, Türkçeyi
duru bir nehir gibi satırlardan sadırlara akıtıyor. "Türkçe
bizim kimliğimizdir, adımızdır, soyadımızdır, türkümüzdür, şarkımızdır,
sevgimizdir..." diyen Sezgin, bunu yazdığı kıymetli eserlerle destekliyor.
Türkçenin Feryadı'nı gönül kulağıyla duyuyor. Onun yaralarını sarmak için
gönüllü bir kalem hemşiresi oluyor. Anadilimizin bir nehir misali yeni
mecralarda akmasını sağlıyor. Bin yıllık ses bayrağımızın gönül gönderinde nazlı
nazlı dalgalanması için ona rüzgâr oluyor.