Bir Yamyamlık Hikayesi---chanson D'antioche ( Antakya Destanı ) --1. Bölüm--
BİR YAMYAMLIK HİKAYESİ---CHANSON D'ANTİOCHE ( ANTAKYA DESTANI ) --1. BÖLÜM--


Hikaye dediğime bakmayın. Yüzde yüz gerçeğin ta kendisidir.


******

“Asaletli Piyer L’ermit otağının önünde oturuyordu.
Kral Tafur birçok adamları ile çıkageldi.
Bunlar bin kişiden fazla ve açlıktan şişmiştiler.
‘Asaletmeab! Tanrı adına bana yol göster,
Zira açlıktan ve zayıflıktan ölüyoruz,’ dedi
Piyer L'ermit cevap verdi: '' Açlığınız korkak olduğunuzdandır.’, dedi
Haydi şurada ölmüş olan Türkleri toplayınız
Tuzlar ve pişirirseniz, pekala yenir onlar
Kral Tafur, ‘Doğru söylüyorsunuz’, dedi
Otağdan ayrıldı, avanesini çağırdı,
Toplandıklarında on bin kişiden çoktular,
Türkler yüzüldü barsakları çıkarıldı
Etlerinden haşlama ve kebap yapıldı.
Doyasıya yediler, amma ekmeksiz olarak,
Bunu gören putperestler (Türkler?) pek korktular,
Et kokusundan hep duvarlara daynadılar.
Yirmi bin putperest bu aveneyi seyretti;
Ağlamadık Türk kalmadı.”
(Antakya Destanı, Brentano, 57-58)


******

Evet, bu yazımda sizlere bugün ''Medeni'' dediğimiz ve örnek aldığımız Batı'nın yani Hıristiyan dünyasının yamyamlıklarından bahsedeceğim ama bunu yaparken tek bir Müslüman kaynağından alıntı yapmayacağım. Bizzat kendilerinin kaleme aldığı kitaplar, yazılar vasıtasıyla anlatmaya çalışacağım.

Bu yazıda Hıristiyan Dünyasının Kudüs'ü ele geçirmek için nelere katlandığını okurken bunca zahmetle ele geçirdikleri bu şehri ve Filistin topraklarını asırlar sonra neden Yahudilere bıraktıklarına hayret edeceksiniz.

O halde başlayalım bu yamyamlık hikayesine...

*****

Sebeplerini uzun uzun uzun yazıp da bilinenleri tekrarlamayalım.

1095 Yılında Papa II. Urban'ın çağrısı üzerine Fransa'yı yalınayak başı kabak, uyuz bir eşek sırtında dolaşan Piyer L'ermit adındaki keşiş, aşağı yukarı tamamı hapishane kaçkını serserilerden oluşan 100.000 Kişilik bir ordu topladı bu ordunun başına da Yoksul Gotiye adında gerçekten de yoksul bir şövalye geçti.

Bu çapulcular ordusu Avrupa'nın pek çok şehrini yağmalayıp nihayet İstanbul önlerine geldi ve Bizans İmparatoru I. Aleksi Komnen ile anlaştılar. Yapılan antlaşmaya göre Haçlı ordusu Anadolu'da Türklerden ( Anadolu Selçuklularından ) geri aldığı her yeri Bizans'a verecek, buna karşılık Bizans da Haçlılara hem rehberlik edecek, hem de silahtan yiyeceğe her türlü ihtiyaçlarını karşılayacaktı.

Uzatmayalım efendim, bu öncüler 1095'de İznik önlerine geldiklerinde Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan ve Türk ordusu tarafından külliyen kılıçtan geçirildiler. Yoksul Gotiye öldürüldü, Piyer L'ermit canını zor kurtardı.

''Eee hani yamyamlık ?'' Dediğinizi duyar gibiyim.

''Yahu durun hele... Daha savaşın başındayız. Haçlıların her türlü ihtiyaçları Bizans tarafından karşılanmış. Adamların sırtı pek, karnı tok. Neden yamyamlık yapsınlar ki? Acele etmeyin. Hele bir Antakya önlerine gelelim.'' Diyeceğim ama diyemiyorum zira bu şerefsizler karınları aç olduğu için yamyam değiller, genlerinde yamyamlık olduğu için yamyamlar.

Ben demiyorum bunu. Kim diyor? Bizzat Bizans İmparatoru I. Aleksi'nin kızı Anna söylüyor.

Anna Komnene, Babası Aleksi'nin hayatını anlattığı kitabında, haçlıların bazı bebekleri dilimler halinde keserek mangalda pişirdiklerini, muhtemelen daha yetişkin olanları sırığa geçirerek ateşte kızarttıklarını anlatır.

Yani daha sonra okuyacağınız diğer yamyamlıkları için '' Haçlı ordusu o kadar aç ve perişandı ki son çare olarak insan eti yemek zorunda kaldılar'' gibi bir bahanenin ardına saklanan bu şerefsizlerin Haçlı Seferlerinin öncüsü sayılan 1095 Yılı seferinde insanları, hele hele de bebekleri yemeleri için ileri sürebilecekleri hiç bir mazeret yoktu.

Öte taraftan İmparator I. Aleksi Komnen'in kızı Anna'nın bu alçaklara iftira atması için de hiç bir sebep yoktur.

Şimdi size çok daha ilginç bir şey söyleyeyim ama sıkı durun.

Bilindiği gibi 1839 Tanzimat Fermanıyla birlikte ( Hatta öncesi de var ama neyse.. ) Osmanlı Devletinde Batılılaşma hareketleri hız kazanır. Yani artık hukukumuzdan giyim kuşamımıza kadar her halimizle Batılılara, diğer bir deyişle Hıristiyanlara benzemeye başlarız ki bu benzeyiş maalesef Osmanlı Sarayında bile had safhadadır.

Neyse efendim uzatıp da ana konudan sapmayalım. İşte o şiddetle Batılılaştığımız ve Batıyı örnek aldığımız 19. Yüzyılın sonlarında Medeni(!) Avrupa yeni yeni kanunlar çıkartıyordu ceset yemenin yasaklanması ile ilgili...

Kafanız mı karıştı. Daha açık yazayım: Medeni Avrupa'da 19. Yüzyılın ortalarına kadar insanlar ceset yiyebiliyordu serbestçe. 19. Yüzyılın son çeyreğinde yasaklandı bu iğrençlik.

Hani yukarıda Anna Komnenos, Haçlıların bebekleri doğrayıp yediklerinden bahsetmişti ya, aslında bu açlık ve zaruretten filan değildi. Böyle bir gelenek zaten vardı Avrupa'da. Mesela bir bebek, vaftiz edilmeden önce ölürse Sicilya ve İrlanda gibi ülkelerde o bebeği yiyorlardı.

İnanmıyor musunuz?

Fotoğraftaki heykele bakınız. ( Heykeltıraş Leonhard Kern'in çalışmaları (1588 - 1662)

Gördüğünüz gibi herhangi bir Türk'ün ya da Müslüman'ın yazdığı herhangi bir eserden faydalanmıyorum. Bizzat Hıristiyanların yazdıkları veya yaptıkları eserler vasıtasıyla anlatıyorum medeni(!) Batılının yamyamlığını.

İngiliz kraliyet ailesinin 18. yüzyılın son dönemlerinde bile insan eti yediğini, insan kanı içtiğini, hatta insanların kemiklerini toz haline getirip üzerlerine sürdüklerini ben değil Durham Üniversitesi’nden tarihçi Doktor Richard Sugg anlatıyor “Mumyalar, Yamyamlar ve Vampirler: Rönesanstan Viktorya Dönemi’ne Otopsi Tarihi” adlı kitabında.

Viktorya dönemi mi?

Yahu bizim Sultan II. Abdülhamit Dönemi bu...

Sultan II. Abdülhamit'in bile Batı kültürüne hayran olup sarayına opera bölümü yaptırdığı yıllarda Avrupa'nın en medeni (!) ülkesi İngiltere'de yamyamlık mı varmış yani?

Vallahi billahi ben demiyorum; bizzat kendileri diyorlar. Mesela Dr Richard Sugg , Krallardan I. Francis ve III. William ile Kraliçelerden Mary'nin üzerlerine insan kemiği tozu serptiğini, Kral II. Charles'in ise uzun yaşamak adına sık sık insan beyni yediğini hatta ve hatta şeklini şemailini beğendiği bir beyine 6 Bin Sterlin ödediğini yazıyor. İşin komik tarafı ise uzun ve sağlıklı bir hayat yaşamak için insan beyni yiyen II. Charles 1685, Yılında 55 Yaşında nalları dikiyor.

*****

Daldık uzattık, Antakya Destanı kaldı gelecek bölüme. Hatta belki daha da sonraki bölüme..
( Bir Yamyamlık Hikayesi---chanson D'antioche ( Antakya Destanı ) --1. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 20.12.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu