Erdem zıpkın
gibi bir delikanlıydı. Saçları dalgalı gözleri mavi teni esmerdi. Üniversite
çağına gelmişti. Gizemli olan her şeye bayılırdı. Gizemli bir olay yakaladığı zaman asla peşini bırakmazdı. Erdem özgüvenli güvenilir ve onurluydu. Hiç bir iş için muallakta kalmazdı. Babasından kalma bir
pardösü vardı onu sırtından hiç çıkarmazdı. Babasına çok düşkündü onun hatıratı
hala aklındaydı.ne zaman işinin yolunda gitmesini istese o pardösüyü giyerdi. Babasını çok özlemişti.
Erdemin babası
eşref beydi. Eşref bey polisti 3 yıl önce organ yetmezliğinden ölmüştü. Çok
içki içerdi eve hep zil zurna sarhoş gelirdi. Âmâ erdem babasını severdi. İyi
bir babaydı. İyi bir eş olamamıştı ama yine de erdeme çok düşkündü. Sivri
burunlu bir adamdı iri gözlüydü 3 numara gözlük kullanırdı. Uzağı görmekte zorlanırdı.
Tesbih elinden hiç eksik olmazdı.
Dedesi Adem
beydi Kore’de gazi olmuştu. Çok otoriter bir adamdı karşısında ona meydan
okumak imkansızdı. En sevdiği şey silah temizlemek onu defalarca takıp
çıkartmaktı. Bir gözü kördü oraya şarapnel parçası denk gelmişti. Biraz sinirli
bir adamdı. Bazı şeylere hiç tahammülü yoktu. Yalanı sevmezdi. Boş konuşana kızardı.
Yalaka adamdan nefret ederdi. Kimseyi yüzüne karşı övmezdi. Gaddardı ama iyilik
yapmayı severdi. Bayramda çocuklara harçlık verir ceplerini şekerlerle doldururdu.
En sevdiği torunu erdemdi. Erdemin zekâsı onu hayretlere düşürürdü. Erdemin
tarihe olan merakı dedesi Adem beyi çok etkiliyordu.
Erdem dedesi
ve annesi aynı konakta yaşıyorlardı güzel bir konaktı bahçesinde güller
sümbüller menekşeler vardı. Bahçeye girdiğinizde içiniz açılırdı. O ahşap giriş
kapısı yüz yıllıktı. Evin içine girdiğinizde karşınızda çok eski biraz pas
tutmuş bir saat karşılardı gelenleri. sağdaki ilk odaya girdiğinizde madalyalar
nişanlar eşlik ederdi odaya demir merdivenlerden ağır ağır çıktığınızda sağda
solda resimler karşılardı çıkanları. Yukarısı çatı katıydı orda bir gramofon ve
plaklar bulunuyordu. Üzerini toz kaplamış bir klarnet de bulunurdu. Yıllardır çalınmamıştı.
Adem beyin gençliğinden kalmaydı. Adem beye de babasından kalmaydı.
Adem bey erdemin
babası eşrefi hiç sevmezdi ama kızı çok sevdiği için vermişti. Adem beye göre
eşref sadece kendini düşünen bencil bir adamdı. Ona göre kızına sahip çıkamazdı.
Gönüldü işte konmuştu bir kere.
Erdemin annesi
sevda hanım tatlımı tatlı güzel mi güzel bir kadındı. Düzgün ve sade bir yaşamı
vardı. Çok güzel yemekler yapardı. En büyük hobisi nakış işlemekti. Oğlu erdeme
olan bağlılığı çok kuvvetliydi. Onun yüzü gülsündü annesi çok bir şey istemiyordu.
Zaten erdem babasını yitirmişti. Bu yüzden bütün hayatını erdeme adamıştı.
Erdem
dedesinin silahlarının olduğu odaya girer onları uzun uzun incelerdi. Şamdanların
bulunduğu çekmecenin içinde sağ tarafta bir tabanca vardı. Dedesinin beylik
tabancasıydı o silaha her zaman büyük bir beğeni ve ilgiyle bakıyordu.
Çocukluktan beri o silahı bir kez olsun kullanmak istiyordu.
Adem bey çok
iyi silah kullanırdı. Attığını tam on ikiden vururdu. Yılların getirmiş olduğu tecrübeler
vardı. Torununa da iyi silah kullanmayı öğretmişti. Ancak silahı yararsız işler
için kullanmasını yasaklamıştı.
18 yaşlarındaki
erdem asker olmak istiyordu müracatını yapmıştı subay olup dedesinin takdirini
kazanmak en çok istediği şeydi. Annesi sevda hanım hiç istemiyordu sülalede
yeteri kadar asker var sen öğretmen ol diyordu her fırsatta ama erdem yolundan
şaşmadı bütün mülakatları geçti subay okuluna başarılı bir şekilde yerleşti.
Annesi Tedirgindi yüreği pasrıyor gözünden yaşlar hiç eksik olmuyordu.
Erdem eğitimlerini tamamladıktan sonra Suriye
sınırında askerlik yapacaktı. Annesi var gel vazgeç olum desede oğlu söz dinlemedi
görev yerine gitmeden bir gün önce annesi kabus gördü. Gördüğü kabusta oğlu
kanlar içinde yerde yatıyordu. Çok endişelendi. Birden uykusundan terleyerek
uyanıp sıçramıştı. Sonunda erdem Suriye sınırına gitti dedesi beylik
tabancasını erdeme armağan etti. Erdem o kadar sevinmişti ki bu onura nail
olmak ona nasip olmuştu. Suriye sınırında 3 ay görev yaptığı sürede bir çok
arkadaşı şehit düşmüştü. Erdem kendini hiç iyi hissetmiyordu her gün kötü
kabuslar görüyordu psikolojisi çok bozulmuştu subay arkadaşlarını Suriye sınırında
kaybetmişti.Bir de er Şekip’in yeri
hepsinden ayrıydı. Şekip kısa boylu takıntılı saf bir köylü çocuğuydu. Herkesin
her dediğine inanır onlar çay getir dediler mi koşar getirirdi. Biraz temiz
kalpliydi kalbinde hiç kötülük yoktu. Erdem onunda sınırda şehit olduğunu
görünce ne yaşadığı hayattan nede askerlikten tat alıyordu.
Zaten çok
fazla dayanmıştı.bi gün karakola düzenlenen bir saldırı olmuştu erdem karakol
içinde görev yerindeydi. Karakolun dışına çıktılar ve o koca arazide yürümeye başladılar.
Erdem yürürken çıtırt diye bir ses geldi. Erdem aniden irkildi ve ne yapacağını
bilemedi o sırada orda bir patlama meydana geldi mayına basmıştı sesle havada
süzüldü bacağı çok ağır yara almıştı ama şehit olmamıştı hala yaşıyordu.
Arkadaşları patlama olan yere doğru cihazlarla arama yaparak geldiler. Erdem
kanlar içinde yerde yatıyordu. Görenler şok oldu erdem subay hareketsizdi
bacağı yarılmıştı. Acilen helikopter indirdiler araziye ve onu en yakın yerdeki
hastaneye götürdüler. Acil ameliyata alındı doktorlar bacağının birini kesmek
durumda kaldılar. Arkadaşları için ameliyathanenin hastanenin kapısından girmek
ölüme gitmekti. Duvarda sarı bir saat vardı gözlerini o saatten hiç ayırmadılar
ameliyat 6 saat sürmüştü doktorlar çok ağır bir operasyona girmişti. Onlar
içinde çok zordu bir Türk askerinin hastanede ameliyat edilmesi. Üzüntü verici
bir durumdu onlar içinde. Hemen ailesine haber verdiler ve memleketine sevk
ettiler çünkü oradaki hastaneden evine gitmek istiyordu. Annesini çok özlemişti.
Zaten sevda hanımda görünce hıçkırıklara boğularak ağlamaya başlamıştı. Biricik
oğluda dedesi Adem bey gibi gazi olmuş bu memlekete canından bir parça vermişti
bu kıymetli ve şanlı vatan için canını ortaya koymuştu erdem.
Dedesi Adem
bey artık yapması gerekeni biliyordu. Konaktaki gizli bölüme gitti bir zarf
vardı dedesi çok önemli ve gizli görevlerde yürütmüş bir askerdi. Yıllarca
devleti için çalışmıştı erdemin odasına doğru yürüdü usulca içeri girdi tahta
sandalyenin üstüne oturdu. Başladı konuşmaya
-bu şanlı vatan kaç gazi kaç şehit verdi bilir
misin evlat
*çok dede
-şimdi sende
bu vatan için canın pahasına savaşarak bacağını kaybettin
*vatana canım
feda dede
-biliyorum
evlat
*al bakalım bu
zarfı içinde benim dedemin dedesinin hatıraları var asker bir sülaleden gelip
çok önemli görevler yaptık sen bunları bilmiyordun şimdi öğrenmen icap etti
-ne yani dede
bunlar onların mı hatıratı
*Evet ilk
sayfadan son sayfaya kadar teşkilat-ı mahsusadan beri yapılanlar anlatılıyor
Dedesi odadan
çıktı erdem odada yalnız kalmıştı başladı okumaya sülalesinin tarihi çok
eskiydi.ve o gün anladı bu vatan için çok önemli kişilerin gelip geçtiğini o
gün yattığı yerdende olsa ülkesine hizmet edecekti çünkü ülkesini vatanını çok
seven bir Türk askeriydi.o gün yemin etti.ve vatanı için yaşamaya devam etti.