Gelincikler Boy Vermişti Toprakta
Not; Çok küçükken yetim kalmış bir şehit çocuğunun hikayesi bu ...
*
*
*

yol büküle büküle ilerlerken 
heyecan, korku ve tereddütler düştü zihnimi sırayla 
en sevdiğim mevsime denk gelmiştim
böyle olurdu bu şirin kasabada sonbahar
balkonlarda dizili biber ve patlıcan kuruları 
ufak korunun içinden geçerken 
çam ağaçlarının altını kaplayan kozalaklar
kuş sesleriyle beraber 
rüzgarın insanı yoklayan esintisi

belli ki tutuşan ateş henüz küllenmemişti
babamın dediği gibi
kora üflememek lazımdı
keşke babamın da yıllardır üflememek için 
soluğunu tuttuğunu birileri anlayabilseydi 
demek ki bu yol
bir daha yürünecekti

sıra sıra gelincikler boy vermişti toprakta
uzakta bir küçük çocuk
birini işaret ediyor gözleriyle 
ne kadar da bana benziyor
karşıda belli belirsiz bir siluet 
sanki sislerin içinde ya da dumanlar sarmış etrafını 
bir şey var beni ona çeken 
bir koku geliyor 
tütün kokusu olmalı
içimi sızlatıyor
 
kesik parçalarla bazı görüntüler saniyelik geliyorlar gözüme
aniden  kayboluyorlar
o bilinmeze doğru yürümek istiyorum 
adımlarım ilerlemiyor
seslenmek istiyorum
soluğumu toparlayamıyorum
sis ya da duman 
her neyse, dağılırken 
içindeki de ufak ufak belirginleşiyor artık

en fazla otuz beş yaşında
üzerinde üniforma
sol omuzundan kan damlıyor 
her damla kan
topraktan gelincik olarak baş veriyor 

o gelincik tarlasının ortasından bana bakıyor 
şaşırıyorum 
aynı çiçeği büyütüyoruz kanlarımızla
sonra ellerim geliyor aklıma  
bakıyorum, avuçlarım tertemiz 
büyümüş ellerim ama 
bir yetişkin olmuş
hatta biraz da yaş almış gibi 

neden yürüyemiyorum
tamda hayıflanırken 
eliyle karşımda biri 
gelme diyor 
zorluyorum bacaklarımı 
demirden birer külçe sanki 
kımıldamıyor ikisi de

etrafıma onlarca ben toplanıyor 
hüzün akıyor her birinin yüzünden  
niye gitmiyor 
bakıyorlar sitem eder gibi  
kollar görüyorum ayak bileklerime dolanmış  
sitemle bakanların kolları
kendine çekiyorlar beni 

son bir gayret 
olacak gibi
baba …
bu ses ürkütünce içimi
kalıyorum olduğum yerde 
gitmekten vazgeçiyorum
artık her yer aydınlık 
oldukça net görüyorum etrafı

şu an
iki dünya arasındayım 
zihnimde çocukluğumun yarım yamalak 
tamamlanmamış düşlerin kırıntılarını toplarken
karşımda bunların bütünleşmiş hali
öylesi girift
bir o kadar bağımsız zaman, mekan ve duygu
ayıramıyorum birbirinden
istiflenmişler
yıllara ayrılmışlar 

hasret ve hüzünlerim 
raflarından fırlamış halde 
koşuşturuyorlar bulunduğum yere
tüm yaşlarımdaki benler 
eşlik ediyorlar kendilerine ait duygularıyla  
  
babama ne kadar da benziyor... 
karşımda bekleyen kişi
tam da düşlediğim gibi 
lacivert takım elbiseli
altın rengi saati 
türk bayrağı motifli yüzüğü... 
kalın bilekleri, geniş omuzları ve tütün kokan elleri

babamın en çok aklımda kalan yönleri
gerisini fotoğraflardan
annemden ve yakınlarımdan dinledim 
kahkahasını 
coşkusunu 
yumruğunun kaviliğini 
işittikçe içime ne çok duygu sızardı
hiçbirine isim koyamazdım o zamanlar 

bir tek şey biliyordum
adına baba diyordum
korkuyorsam
yalnız hissediyorsam 
üşüyorsam tek adı vardı 
o da babamdı

fısıltılı cümlelerden duyuyordum 
gökte uçan kuşlar bile ona ağladığını
hatta dedemin omuzlarının çöktüğünü 
iç çekerek anlatırlardı
benden çok mu üzülmüştü acaba kuşlar
üzülmek için ağlamak mı gerekiyormuş
kuşlardan utanmış 
beni görmemeleri için dua etmiştim 
aylarca

çocukken ağlayamadıklarım 
anlayamadıklarımdanmış meğer
etrafımı saran onlarca duyguyu 
yerli yerine oturtmakla meşgulken büyüdüm
büyüdükçe öğrendim 
babama ağlamayı 
ve kuşları seyretmeyi

en çok tütün kolonyasını severmiş babam
gömlek yakalarının kolalı 
pantolonlarının jilet gibi ütülensin istermiş 
annem anlatıyor ara ara bunları 
nasıl gözü kara olduğundan bahsedildiğinde 
boynuma şampiyonluk madalyası takılmış gibi gururlanırdım
o vakitler 

biri sevdiği şarkıdan bahseder
bir başkası neye çok öfkelendiğinden 
o da annesini erken kaybetmiş 
benim ten rengimi benzetirlerdi 
kardeşiminse gözlerini

bense olay yerinden delil toplar gibi 
itinayla küçücük zihnime ona dair cümleleri alır 
resimler çizerdim 
mekanlar oluşturup ikimize ait düşler kurardım
asker hali fotoğrafları en sevdiklerimdi
o resimlerde ilk önce sol omuzuna bakardım
bizden ayırmak için hedef aldıkları yeri 
sol omuzu... 
babamın bizi taşıdığı tarafı…
belki benim
belki kardeşimin başını yaslayacağı yer

insanın geçmişe dair hayal kurması 
nasıl bir şey bilir misiniz
olmayan bir gerçeği var etmeğe çalışması
hayallerin kokusu olur mu hiç
canı yanar mı düşlerin
benim hayallerim bir gece tütün
bir gece kolonya kokardı

onu düşleyeceğim günler 
ellerime sevdiği kolonyayı döker
avuçlarımı burnuma yaklaştırarak uyurdum 
o ise uykumda bana eşlik eder 
sabaha yakın bırakıp giderdi de 
ben, kalbim acıyarak uyanırdım

büyüdükçe hayallerim azaldı
boşluklarım her zamanki yerlerinde duruyorlar
o tarafımı dolduramayacağımı bilerek yol alıyorum hayatta 
ne ertelenmiş
ne kıymeti bilinmemiş zamanlarım oldu hiç 

pişmanlık duyacağım bir hissim de yok 
çünkü ellerimde 
harcayamadığım
öylece kalmış zamanların 
kullanılmamış posası var sadece
boş bir köşe
eşyasız bir oda gibi... 

çıkmaz bir sokak ama asla tenha değil
öfkemi çocukluk günlerimde bıraktım
babamın başındaki bayrağın dalgasına 
bu dünyaya ait hiçbir hissi konduramadım
bugün ne uykum diğer günlerdeki gibi 
ne de düşlerim
 
bugün hayallerimin kontrolü de bende değil 
yılların özlemine sıkıştırdığım ne varsa saçıldı etrafa 
babam o
biliyorum
karşımda seyrederken 
bugünkü ben değil 
dünde bıraktığım benler zorluyor 
ona gitmem için

anlıyorum ki, 
çocukluğumun hisleri yaklaştırırken babama 
şimdi ise köklerimden uzayan dallar sıkı sıkıya tutuyor beni 
belime bağlanmış uzun bir halatla 
çekiyorlar bedenimi parmak uçlarından 
baba…baba…baba…
bu sesler koparıyor ara ara beni 
bu esrarengiz alemden 

farkındayım
kalbim, ruhum, tüm varlığım 
baba diye seslenen tarafta 
bunu babam da biliyor 
arkasını dönerek ağır adımlarla benden uzaklaşıyor 

şimdi sağ tarafıma çocukluğum geçti
sol yanıma ise çocuklarım 
ihanet mi ediyorum yıllarıma
vefasız mı davranıyorum taşıdıklarıma
hesaba çekiyorum kendimi 

yanağımdan birkaç damla yaş süzülüyor 
babamın arkasını dönüp gidişini seyrederken 
bir el dokunuyor yüzüme
bana muhtaç bir sıcaklıkla alıyor gözyaşımı

hafif araladığımda gözlerimi 
kızımın bir eli yüzümde
diğer eli sol elimi 
sıkı sıkı kavramış oturuyor başımda 
beni bekleyenlerin neler hissettiğini 
en iyi bildiğim şeydi bu

çocukken şu sorular cevap diye tırmalardı zihnimi
sağ kolumuz niçin daha kuvvetli
sağ elimiz diğerine göre niye çok fazla aktif
yaptığımız işlerin yükünü neden hep sağ tarafımız taşıyor
sonra kendime göre buldum cevabını
çünkü sol yanımızda görünmez yüklerimiz vardı
emanet gibi... 

ne paha biçebiliyor içindekilere
ne de yerine aynısından koyabiliyoruz 
iyi taşımak
muhafaza etmek
incitmemek lazımdı o yanımızı
belki babamı bizden koparan 
emanetlerini taşıdığı tarafına 
sol yanına 
o kurşunu sıktıklarındandı

hey yetim kalan tarafım
var git yoluna artık
kora üfleyip de 
ateşi üzerime sıçratma 
beni ağlatma 
tekrar …tekrar


redfer
( Gelincikler Boy Vermişti Toprakta başlıklı yazı redfer tarafından 29.05.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu