*
o kadar ki
bu hikayede yazılmadık tek rüya
yusufun rüyası
züleyhanın rüyası
nil nehrinin rüyası
ezcümle mağarada bir gölge
bütün anlamlara bitişik
bütün anlamların da üstünde
söylenmemiş her söz
züleyhanın yaradılışından evveldi kuyu
zindan da
önce çile
önce hasret
önce özlemdi
cümle gibi
söz de
aşk da
bir yaz sabahına doğan
su değdiğinde kokusunu salan kırmızı karanfil
ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut
haziran günü
ışıklı akşam yağmuru
ne kadar Allah’tansa
söz de ve aşk da
O’ndan
hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında
gönül tahtına O’ndan özge sultan olmuyor
değil mi ki her şey O’ndan
gidecek yer yok O’ndan başka
gelinen yer yok O’ndan başka
insan o ki
O’ndan başkasını sevemez
O’ndan başkasını bilemez
ışık ki tek merciden dağılır
ışığa yakın olan aydınlık
uzakta kalan karanlık…
her şeyin O’ndan olması
O’ndan başkasının ihtimalini tümden yok eder
kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz
insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda
O’ndan başkasını sevdiğini zannedebilir
bir çiçeği
bir kuşu
denizi, yağmuru,gökyüzünü, yazıyı
yazıyı yazanı
kalemi tutanı
bir yaratılmışı hasılı
söz gelimi
leyla mecnunu, şirin ferhadı, züleyha yusufu…
sevdiğini zannedebilir
oysa sevmek
en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir
seven biraz da neyi sevdiğini bilendir
ışığın sahibi tektir
kim aydınlığının kendinden menkul olduğunu iddia edebilir ki
her aşk O’na çıkar sonunda
O’ndan başkasını sevmek imkansız gibidir
seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir
bilmese de bu böyle…
bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk
aslında kendini bilmektir.
istese de insan O’ndan özgeyi sevme şansı yok
şans sözcüğü yok sözlüklerde bundan böyle
O’ndan gayrısını sevme ihtimali yok
aşk da Allah’tan
ruhun da O
kalbin de O
aklın da O
tenin de O
canın da O
aradan perdeleri kaldıran bu seyr ü sefer
sadece O’nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret
sevginin yanılgısı yok
yanlış olan
yolu yanlış bilmektir
hangi kaynaktan geldiğini suyun,
hangi dağın üstünden döküldüğünü aydınlığın,
bilmemek yanlış kılar her şeyi
züleyha ki yusufu sevdi
başta , neyi ve kimi sevdiğini bilmedi
sonra aşkın kaynağını bildi
yusufu değil
yusufta tecelli eden nuru sevdiğini fark etti
yusuf da
rüyasında
güneş, ay ve on bir yıldız ona secde etmişti
bir kuyuya atılmış
kendisine zindanda rüya yorumu verilmişti
önce aşkın kaynağını bildi
sonra nurun züleyha suretinde tecelli ettiğini fark etti
biri suretten nura yükselirken
diğeri nurun surette tecelli ettiğini idrak etti
kim düştü kuyuya
yusuf mu, yakub mu, züleyha mı
zindan kimin kaderi
yusufun mu, yakubun mu, yoksa züleyhanın mı
hiçbiri yok aslında
hepsi bir
hepsi O’ bir
hepsi tek bir
her yusuf-u züleyha
bir öncekinin hem aynı hem başkası
kalbin dipsiz derinliklerinde çoğalan
kaldırıp atıyor ya
uykusuz kaldığı gecelerin sabaha değdiği yere
aynı gecelerin aynı sabahlara değdiği yere
her kez yırtıyor ya
hem bilinen hem bilinmeyeni
böyle olmalı ki aşkın hükmü tamam olsun
eski zincire bağlanan bir halka
ama yeni
böyle olsun ki zincir kavi olsun
her yusuf-u züleyha
bir öncekinin hem aynı hem başkası
öyle ya ayna aynı
kaç kez
birkaç kez
yine aynı ayna
ve birkaç ruh
hepsinin içinde mevcut
züleyhanın özlemi
özlemin züleyhası
gece girdiğinde
bulutlar gölgelerini konuşan ırmağın üzerine bıraktığında
hasretle başlayıp kavuşmayla bittiğinde
tüm yaşananlar tabiri sonraya bırakılmış bir rüya gibi
aksa da nil ,akmasa da
bütün hikayelere benzeyecek nasılsa
bütün defterler mahşere kadar açık kalacak nasılsa
ırmak denize, deniz ırmağa kavuşacak
ruh menziline gidecek sonunda
öptüm üzerinden
öptüm ve koydum alnıma bu hikayeyi
milattan sonra aylardan haziran
bir mumun ışığında bir rüzgar titriyorken
ve bir nefes
bir mumun alevini bile titretmemesi gerekiyorken
sürgün düştüğüm zamanlarda
ben kalbimi çatlatan nefesi salıverdim
kalbim çatladığında
tanıdığım her şey
bir nehir kıyısında esen bir sabah rüzgarıydı
ben suyun kıyısında kiraz ağacıydım
daha henüz yaprakları yeni şenlenmiş
rüyalarımı yorumlayacak yusufu arıyordum
ben gecenin saat sıfır dördünde
hala…
nedenini bir bilebilsem
redfer