Şimdimi bağışla, sevgili gelecek
yetmedi sil dünde kalan geçmişimi hatta neşemi sevincimi ihbar et yalancı
sıfatlara bürünen hangi gizem ise hangi nükte hangi seyyah yolcu varlığıma
binaen kilitli çekmecemde solan çiçekleri dahi dilersen ekebilirsin yattığım
toprağa nasıl ki ukde olandır mutluluk nasıl ki içim içime sığmaz sevgi iken
teşrif eden umut iken teftiş eden ve sakar bir aşkın mizacında varsın bas
varsın bassınlar bam telime.
İdamesi hayatın.
Kırık kapılı kulübem.
Künyemde seken iki ismim.
Ve anne ikliminde saklı iken varsa
yoksa deşilen yüreğimden arda kalan.
Verilen her muhtıra.
Varsın kapısından kovulayım sair
köyün ve bil ki:
Bilmezden gelen kimse yalnızlığımı…
Bilinmedik ne mi kaldı?
Hazzı değil hayatın haizi olduğum
zorlukların da tek muhatabıdır iç sesim varsın baskın olsun dış sesin maruzatı.
Tüyü bitmemiş yetim hakkı.
Yetim sözcüklerin yatıya kalan
hüsranı.
Solumdan kalktığım sabahların ise güzergâhı.
Şimdimi çiğnesin varsın ezik
addedilsin içimde saklı sevginin tek kırıntısı dahi yeter bana.
Gönlün hutbesi ve kubbesi bense aşkın
hatırına ben ki hatıra dolu yürek çekmecem ve de kilitli sandığım: ne de olsa
sanmadığımdan da fazlasıdır yüreğime batan dikenlerin baskın nefreti bir bir
yansıyan eşrafımdan ve tünediğim kırık dalın ucunda salınan o yaprak ve işte ve
işte:
Düştü düşecek son yaşım.
Düşmeye gör.
Düşmez kalkmaz bir Allah.
Hatırımda kalan nice duygu dünün
menşei ve uyuya kaldığım ömrün ertesi bense alabildiğine mahmur gözlerle
adımlarken yolları ben ki mazlum ve seyyah yüreğimle aşabildiğim kadar
engelleri.
Dün dünde kalsa da mazi bir yaradır
kalbimde.
Varamadığım aydınlık yarınların
ikbali ve kaderin itirazı nasıl ki dokunulmazlığı vardır sevginin insanın
kalbinde…
Okumadığım ne kaldı?
Ya da yazmaya dair…
Yakılası mektupların her biri
içimdeki çocuğa ait madem ve işte matemimle büyüyen bir hayal dünyası ara sıra
umudun katkısı ve iman gücünden doğan şiirlerim atağa geçen hüznüm ve sıramı
savamadığım kadar bir sav mıdır yoksa kalemim?
En metruk hecenin peşinde.
Aşk ise aşikâr şiarım.
Gam dolu notalar ve her kapıyı açan
hem solumun hem de sol anahtarının gücü ve nüktesi kıyıldığı kadar içim kıyama
durduğum her vakit günün beş vakti dahi yetmezken Rabbimi anmaya ve işte
dikilesi dikitler ve sarkıtlar hummalı bir arayışın peşi sıra nihayetinde
sıranın kendime geldiği.
Mevsim iken yitik.
Kalem iken devrik bir padişah.
Kale alınmasam bile sabit tutulası
kale duvarları ve kalem ile iştigal kalburüstü duyguların da ihbarı.
Geceyi b/öldüm.
Ve günü sürgün ettim.
Ümmeti duyguların varsa yoksa havsalamdan
taşan cümlelerin henüz verilmemişken de beratı.
Ve oturduğum sanık sandalyesi meftunu
olduğum hayallerin bir adım ötesi.
İsmiyle yaşasa da insan içindekini
yaşatmadığı kadar doğru mudur sahiden de yaşadığı?
İnat edip de bindikçe üstüne kaderin varsın
hâsıl olan kederin her zerresi illa ki başım gözüm üstüne.
Bir huşu iken arayışın kendisi.
Bir hışımla sevgiyi öldürenlerin
pişkin kellesi.
Nasıl ki Hızır’dır yetişen ve işte
hazır iken kalemin ve yüreğin kolluk kuvvetleri aşılası köprülerin inşa edilesi
cennetin bazense taşkın suların yıkıp geçtiği bentleri kendine inşa ettiği
kadar da hayalleri gerçek kılıp dünyayı cennet bellemenin ta kendisi elbet şu
üç mefhumda saklı:
Aşk.
İman gücü.
Ve umut.
Derli toplu bir ölüm isterken öncemde
şimdilerde dağınık güncemle ve gülümseyebildiğim kadar banıyorum sevgimi umuda
ve Allah Aşkının yansıttığı her duygu her sima ve semada kayan yıldızın ta
kendisi açmaya doyamadığım kadar solabildiğim solsam bile içimdeki ateşin
sönmediği elbet çiçek mizacım elbet güftem ve serencamım elbet kıyısından
döndüğüm ölümün ertesi bir batında doğan gün ve gece misali, sözcükler ekip
şiirler biçtiğim ve umut ekip devrik tahtımı yeniden inşa ettiğim alabildiğine
razı geldiğim bahtım ve şükrümle sabrımla dirayetimi koruyup kolladığım…
Payidar olan.
Bazense pişekar.
Piyadesi rüzgârın ve yüreğin menşei
ve bodoslama sevdiğim kadar kalemin sönmeyen ilhamı ve gücümü Rabbimden aldığım
kadar büyüyen sevgim ve iç sesim ve kendimi kötülüklerden yalanlardan men
ettiğim.
O girizgâh ki.
Devasa da bir sukut dilediğim
evrenden.
Solmayan bir mizaç ki:
Şapkamı çıkarıp kelimi sunduğum
kellem değil iken gizlim saklım elbet kilden yapılmış iken yıkılan kumdan
kalelerim ve bir kum saati gibi döktüğüm yaşın döktüğüm kumun nihayetinde kale
duvarlarıma astığım gönül gözüm ve kalender kalemimle sektiğim kadar
duygulardan sayıkladığım kadar uyanmadığım uykulardan öznemle sakit fiilim iken
sevmek ve ikbalim illa ki aydınlık yarınlardan ümidimi kesmediğim…
Nasıl ki Allah var gam yok…
Bir varmışım madem bir de varamadığım
o diğer yaka en çok da yakamdan düşmezken mazi ve matem elbet eşkâlimdir sevgi:
Allah aşkı ile cenk ettiğim zalimin zulmüne yenik düşmediğim kadar içinde
saklandığım siperim belki bir koza belki sırça köşküm ve serçe parmağıma konan
yavru serçenin ihtiyaç duyguyu yoktan var eden Rabbime şükürler olsun ki; esen rüzgârda
akan çeşmenin suyunda ve ıslanan gözümde en nemli en de namı almış duygudur
varsa yoksa anne sevgim kalbimi bozmadığım kadar bozguna uğramış olsam da
binlerce kere boykot ettiğim illa ki yalan ve yalan menşeli duygulardan arda
kalan hali hazırsa saklı tuttuğum iken güven duygum elbette tek yoldaşım iken
yüce Mevla hamt olsun ki…