Düşler tortu tutar mı azizim söyle ya
da sadece susup dinle içimin hengâmesine sarılı düşleri ziyaret et öncesinde ki
ölüm kapıyı çalmadan ve s/üzül ruhumun ihlaslı kapı aralığından.
Pür-neşe hâsıl olduğum pürü pak bir
sevdaya tutulduğum ve turuncu güneşin tutulduğu bir o kadar ellerimle tuttuğum
tutamağım hayata hele ki semazen Yıldız vasfımla erirken ruhumun dikitleri
yoktan var edene duyduğum şükür ertesi imha ettiğim yalnızlığın sarkıtları ne de
olsa, azizim: ben karanlığa zimmetli ruhların uzağında beyaz kalmamın tek
muradım olduğu kadar savsaklanan varlığımla yarı yolda bırakılmış sefil bir
yetimim nice insanın nazarında:
Eğer ki gerçeği duymak istersen ve
tek dileğim Rabbimden: öksüz kılmasın benliğimi varsın yetemeyeyim cihana yetim
varlığımla varsın yatıya kalsın sevgiye yatırım yaptırım duygularım bir araç
misali varsın patlasın aşkın kırık tekeri ya da hüzün bahçemde tebdili
kıyafetle tavaf ettiğim kadar evreni kâh derviş kâh meczup kâh yetim kâh
dilaltı yaptığım günü birlik şiirlerden derlediğim hayatımın mucizevi
açılımları iken şiir…
Hani, hani…
Dikilesi söküklerim ama dikemediğim.
Hani, hani ruhuma bedenime ve
yüreğime dikilesi gözleri nazar eyleyenlerden ibaret bir zümre iken alaşağı edildiğim
eşrafım hüznüme sadık bir kul olmanın da verdiği huzur ve niyetle elimine
edildiğim kadar hayat okulundan varsın sınıfta kalayım varsın mektepli bir
kelam babında varsın verdiğim selamın geri dönüşü olmasın: eteklerimden dökülen
taşların nispetinde taşlandığım şu satır aralarında önce bir renk sonra bir
ahenk derken kısa ömürlü bir kelebek b/ellediğim kadar şiirlerimi varsın zehir
zemberek feryat etsin beşer katlandığım şu ömür nasıl ki derbeder varsın bir
imla hatasına da mazhar olsun kader.
Ha kader, azizim ha keder.
Esefle değil inançla kabullendiğim.
Araf’ta uçuşan saçlarımla
kenetlendiğim.
Yâdında iki yakanın varsın birbirine
eremesin d/okunmasın o iki yaka hele ki yakası açılmış esprilerden ibaret ise
mutluluk şükrüme delalet ve hüzünlü kalbimin kıskacında varsın heba olsun
dirayet.
Ben ki asası kayıp.
Ben ki devasa aşka tanık.
Ben ki şarlatan gölgelerin endamına
yenik düşmediğimden de öte varsın ötekileştirsin beni kâinat.
Bir cüsse değil sadece bir cübbe ise
neye delalet.
Tülbendin serinliği yanan kalbime
serinlik verdiğinden de öte örttüğüm kadar üstümü ve ruhumu ve duygularımı
varsın kül renginde olsun kulluğumun miracı ve kök salsın inancın ihtişamı.
Sözcükler bol keseden değil artık.
Renkler alabildiğine solgun.
Yalnızlıksa bitimsiz türediğim kadar
tünediğim sessizlik.
İzahı var ya da yok o izafi
hayallerin en çok da gerçeğe meyleden gerçeklerin nispetinde zikreden fikrim.
Bir tuş ise üstüne basılı ve tuş
ettikleri kadar varlığımı, attıkları çalımdan çok farklı kimine göre bir ardıç
kuşu addedildiğim kimine göre afaki duyguların müridi.
Göğün saka kuşuyum.
Yerkürenin beşinci mevsimi.
Göğün sarkacı.
Yerin en dibi.
Göğün muhatabı.
Toprağın altı.
Göğün mahşeri kalabalığı ne ki
cihandan taşarken insanların isyanları.
Şimdimdeyim.
Yarınınsa hayali.
Yâdında dünün soğuk duş tesiri yapan
aşkın ihaneti.
Seferisi sözcüklerin ve seyyah
imgelerinse tezahür ettiği.
Varsın bir kehanet erbabı olmayım
varsın tarçın koksun nefesim varsın tarumar edilsin hislerim varsın varamayayım
diğer yakama yakardığım kadar da Rabbime mutlu ve mesut ve huzurlu bir
yansımadır kaderin altın tepside sunduğu bir kompliman değildir hem sevgi ve
yaşanan o kaos nasıl da kara deliğe yakın ve iki ucun salınımında Araf’tan
süzülen yaşlarımın tesiri ve aşkın tefrikası sözcüklerin uzantısı ve tek
muhatabım…
Varsın bilinmesin efkârım yine de
sorsunlar beni bir bilenden aslında tek bilenden:
Bilediğim kadar duygularımı bilmezden
geldiklerini görmezden geldiğim kadar da sadık kaldığım varsa yoksa inanca ve
aşka, umudun külliyesinde ateş alan yüreğimden arda kalansa sadece üç nokta:
anlayacağın, azizim hayli yolum var nihayete ve hidayete ermeden nice de
alacağım cihandan verdiklerimden yana zarar ziyanda olsam bile zikrim eştir
fikrime yandığım kadar da bu aşkın ateşinde…