“Hoşgörü
insanlığın bir parçasıdır. Hepimizin hataları ve eksikleri var; gelin
karşılıklı olarak birbirimizin hata ve eksiklerini bağışlayalım, çünkü hoşgörü
doğanın ilk yasasıdır." (Voltaire)
Küsmek ve
darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın. “Mevlâna”
Uluslararası
kaynaklarda “tolerance” kelimesi
olarak kullanılan “hoşgörü” kavramı,
genel tanımı ile karşılıklı sevgi, saygı ve anlayış temeline dayanan işlevsel
bir iletişim sürecidir.
“Hoşgörü” kavramı sözlüklerimizde; her şeyi
anlayışla karşılama, olabildiği kadar hoş görme durumu olarak tanımlanarak,
müsamaha ve tolerans sözcükleri ile eşanlamlı olarak kullanılmaktadır.
Kişinin kendinden farklı düşünen inanç ve
davranışlarda bulunan kişilere karşı saygılı, sevecen ve katlanılır olması
hali, hoşgörüdür. Görmezden gelme, müsamaha, göz yumma, aldırış etmeme gibi
kelimeler de aynı anlamda kullanılmaktadır.
Hoşgörü, “müsamaha, tahammül, katlanma, görmezden gelme veya göz yumma,
başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, kendi görüşümüze ve
çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabırla, hem de yan tutmadan
katlanma” demektir.
Hoşgörü sözcüğü genel olarak; “anlayış, saygı, mazur görme, medeni olma, kabul etme, rahatsız olmama,
farklılıklara ve farklı görüşlere sınır koymama, farklılıklara olumsuz tepki
göstermeme ve karşıt fikirlerin karşılıklı anlayış içerisinde tartışılması”
gibi çok geniş bir yelpazeyi içerir.
Hoşgörü, bireylerin farklılıklarıyla
bir arada yaşayabilmesi için sahip olunması gereken temel değerlerden biridir. Kişinin
benimsemediği bir düşünce ve davranışı anlayışla karşılayarak ona hoş
bakabilmesidir. İnsanların birbirlerinin farklılıklarını, hatalarını hoşgörüyle
karşılaması, birbirlerine anlayışla yaklaşmasıdır. Farklılıkların bilincine
varılması, değişik düşünce ve kimliklere anlayışla bakılabilmesidir.
Hoşgörü, görmezlikten gelme değil,
anlayışla karşılamadır. Doğruluk değerini dikkate almaksızın farklı inanç ve
düşüncelerin de bulunabileceğini kabul etme duygusudur. Bireysel alanda bir
tavır olarak ortaya çıkan, barışa ve huzura katkı sağlamasından dolayı da
toplumsal yönü olan önemli bir değerdir.
Hoşgörü, benimsenip hoşlanılmasa da
evrensel insan hakları çerçevesinde insanın insan olarak doğuştan getirmiş
olduğu haklarının kabul edilmesi ya da bunların yerine getirilmesine karşı
konulmamasıdır. Karşımızdakini istediğimiz gibi olmaya zorlamak değil, ona
istediği gibi olma imkânı sağlamaktır.
Hoşgörü, sağlıklı insan davranışıdır,
sağlıklı insan hayatının, özüdür. Beşeri münasebetlerin temelidir. Hoşgörü
kavramında ‘kabul’ tavrının ağır
basması ‘tahammül ve katlanma’
unsurlarının oluşmasını engeller. Bu yönüyle de hoşgörü, içinde geçen ‘hoş’ kelimesinin yansımalarını
taşımaktadır. Hoşgörüde; rahatsız olma, katlanma ve tahammül benzeri olumsuz
duygulara yer olamaz.
Toplumdaki
bireysel farklılıkların çatışmaya dönüşmemesi için farklılıklara hoşgörüyle
yaklaşılması gerekmektedir. Bu sebeple kişiler arası ilişkilerde huzurun sağlanması
açısından, toplumda evrensel bir değer olan hoşgörünün yaygınlaştırılması elzemdir.
Çeşitlilik, insanın olduğu gibi toplumların zenginliğine ve gelişmelerine de yol
açar.
Modern
toplumlarda eğitim sisteminin, çocukların bilgisayar gibi bilgiyi depolayan
bireyler olarak yetiştirilmesi değil, aksine kişilikleri gelişmiş topluma
faydalı olan, hoşgörülü, farklılıklara saygılı vatandaşlar olarak yetişmelerine
katkı sağlamak amaçlanmaktadır.
Kimseyi
dilinden, sosyal sınıfından, inancından, kültüründen, yaşam biçiminden dolayı
hor görmemeliyiz. Herkese değer verdiğimiz ve saygı gösterdiğimiz oranda dünya
güzelleşir ve yaşam anlam kazanır. Dünya hoşgörülü insanlar sayesinde bize hizmet
etmektedir.
Evde, trafikte, sokakta, okulda,
işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik,
anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga olumsuzluk adına her şeyi görebilmek
mümkündür.
Toplumda hoşgörüye dönüşün,
hoşgörüyü davranışa dönüştürmenin yolu, hoşgörünün yayılması, insanın sevgiyi
yaşamasına, kendisine saygı duymasına, kendisi ile barışık olmasına bağlıdır.
Düşünün, acaba bizler en son ne
zaman aynaya bakıp, kendimize gülümsedik? Bu sabah kaç kişiye merhaba, günaydın
ya da hayırlı sabahlar dedik? Yoksa her gördüğümüz, tanıdığımız kişi için
olumsuz mu düşündük? Ayıbını mı aradık?
Bu sabah trafikte içimizden kaç
kişiye kızdık? Kaç defa yardıma ihtiyacı olan insanları gördüğümüzde başımızı
çevirdik? Kaç insanı yeterince dinlemediğimiz için kırdık? Duvarı çizen, yere
süt döken, bardağı kıran, altını ıslatan, korkudan kendi yatağında uyuyamayan
kaç çocuğu azarladık? Yönetici isek, idaremizdeki kaç insanı yeterince
dinlemediğimiz için kırdık? Biz sadece kendimizi mi düşünüyoruz yoksa yeterince
empati kuramayıp hoşgörülü olmamamızdan kaynaklanan bir problem mi bu?
Hoşgörü bir vurdumduymazlık
değildir. Hoşgörü görmezlikten gelmek hiç değildir. Hoşgörü kendini bilmektir,
sınırları bilmektir. Sınırları bilerek sürdürülen hayat biçimidir. Hoşgörü bir
anlayıştır, anlayışlı olmanın adıdır, sevginin yoludur. Hataları
düzeltebilmedir.
Değer vermektir, kusurları
görmemektir, uyumlu olmaktır. Tahammül etmektir, lakap takmamaktır, affedici
olmaktır. Alay etmemektir, ayıpları
kapatmaktır, anlayışlı olmaktır.
Hoşgörü, çağın getirdiği
sorunların, aç gözlülüğün, doyumsuzluğun, sevgi yoksunluğunun, güvensizliğin
çaresi olabilecek bir anlayış tarzıdır, insanın özüdür.
Hoşgörülü olmak büyük bir
erdemliliktir. Hoşgörünün özünde ayrım yapmadan herkese karşı kendi
kalıplarımızdan uzaklaşıp, empati kurarak ölçülü davranmak ve müsamaha
göstermek vardır. Çünkü gereken yerde bilinçli şekilde ölçülü ve hoşgörülü
davranmak insanların arasındaki bağları güçlendirdiği gibi saygı ve sevgiyi
arttırır. Mutlu olmayı ve kendimize karşı saygı duyulmasını istiyorsak, en
başta başkalarına saygılı ve hoşgörülü olmamız gerekir.
Hoşgörü
bir insanın kendinden farklı düşünceleri, farklı inançları, farklı bir yaşam
tarzı olan, farklı değerler sistemi olan insanlara sevecen bir tahammül
göstermesi demektir. Hoşgörü vurdumduymazlık, görmezden gelme değildir,
anlayıştır.
Hoşgörüde
temel ilke, karşımızdakini istediğimiz gibi olmaya zorlamak değil, ona kendi
istediği gibi olma fırsatı vermektir.
Hz. Mevlana: “Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara
benim gibi iyi gözle bak.” Diyor ve ekliyor. “Bakın! Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en
güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi
aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz. Sevilirsiniz.
Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız !”
Yazımızı hoşgörü ustalarının öğüdü
ile bitirelim: “Yıktığın varsa yapacaksın. Ağlattığın varsa güldüreceksin.
Döktüğün varsa dolduracaksın. Çıplakları giydirecek, açları doyuracak. Azı çok
edeceksin.
Sevgiyle kalın.
Seyfettin Karamızrak