(Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
serinin dördüncü babı)
güneş ve ay nurunu aşkından alırken
güneşin ışığı aya vurur gibi
aşığı aydınlatırken
bir huzmecik bahşeyle
ey sevgili
asi ve aciz üftadene
umut ver peykin olmaya
aşkları unutan ben zerreye
aşkını unutturma
her şey sen olsun
şu dünyada
sen olmayan dünya da
olmasın hiçbir şey
güneşin batışı
gözlerinde seyredilen sevgililere
hicran elçileri getiriyor umulmadık akşamlar
yetim serhatlerde
doludizgin ırmaklar hüzün diye akıyor
nasıl özlemem seni
dolunaylar kaşının ucunda bir ben olmaya can atarken
ve hüma kanatlarına düşürülen gölge seni dokurken
nasıl hasret duymam sana
bir kum saatinden zerre zerre savrulmada
kalpler iklimlere billur kırıklarında ağlıyor
seherin gül fecrinden bugün
çıkıp gel şimdi
*
hz. amine huzurlu
nur topu yavrusu
tatlı tebessümleriyle
kocasının vefat acısını
bir nebze unutturdu
istikbale ümit ile bakmasını sağlayan
tek teselli oldu
amine, şerefli yavrusunu
ancak bir hafta kadar emzirebildi
süveybe hatun
sütanne oldu kainatın efendisine
günlerce emzirdi onu
fahr-i alem efendimiz
kendisine yapılan iyiliklerin en küçüğünü dahi
unutmayacak ,karşılıksız bırakmayacak kadar
yüksek bir vefa duygusuna sahipti
zatına bir müddet süt annelik yaptığı için
hayatı boyunca unutmadı süveybe hatunu
onu sık sık ziyaret eder
her gördüğünde kendisine bol ihsan
iltifat ve ikramda bulunurdu
onun ter temiz, nezih hayatında
vefasız en ufak bir davranışa yer yoktu
ebu leheb peygamberimiz (s.a.v.)'in öz amcası idi
resul-i ekrem'in risaletini tasdik ve ikrar etmediği gibi
hayatı boyunca da putperestlikten vazgeçemedi
karşısına en büyük bir düşman olarak dikilmekten
geri durmadı
Allah'ın lanetine maruz kaldı
cariyesi süveybe hatunun bir tırnağı kadar değer kazanamadı
efendisine kavuşan mekke artık şendi
beşeriyetin kalbine nur ve huzur sunuldu
mekke sevinçliydi
mekke adeta ulvi alemlere uçmak istiyormuşçasına
heyecanlı ve coşkuluydu
mekke'nin havası sıcak ve sıkıntılıydı
çocukların körpe vücutlarına yaramazdı
onların sıhhatli büyümelerine
gürbüz yetişmelerine elverişli değildi
çölde hava güzel
su tatlı ve temiz
hayat serbest
iklim ise mutedildi
çölde yaşayan bazı kabilelerin dilleri de
çok daha düzgün ve pürüzsüzdü
asliyet ve tazeliğini koruyordu
işte buna binaen
kureyş eşrafı ve ileri gelenleri
daha sıhhatli yetişmeleri
daha ve gürbüz olmaları için
mekke dışında
çölde yaşayan kabile kadınlarına
emzirmek üzere çocuklarını teslim etmeyi
bir adet haline getirmişlerdi
çocuk iki-üç sene
bazen daha fazla sütannenin yanında kalırdı
yaylalarda yaşayan birçok kabile
bilhassa sa'd bin bekr kabilesi kadınları
senede birkaç sefer
mekke'ye inerdi kafilelerle
yeni doğan çocukları emzirmek üzere
yanlarına alıp yurtlarına dönerlerdi
sa'd bin bekr sülalesi
bilhassa şerefte, cömertlikte, mertlik ve tevazuda
ün kazanmış bir kabileydi
bu yüzden, kureyşin ileri gelenleri
çocuklarını onlara teslim etmek isterdi
o sırada sa'doğulları yurdunda
o ana kadar pek az görülmüş
şiddetli bir kuraklık hüküm sürüyordu
kuraklığın netice verdiği kıtlık
kabile halkını
yoksul ve perişan bırakmıştı
öyle ki
develeri, koyunları zayıflamış ve sütleri kesilmişti
şiddetli kıtlık ve kuraklık yılında
beni bekr kadınları
emzirecek çocuk bulmak
bir nebze geçimlerini
temin etmek maksadıyla
mekke'ye oldukça kalabalık bir kafile halinde geldiler
gelen kadınların biri müstesna hepsi
münasib birer çocuk buldular kendilerine
gariptir ki
yetim oluşundan dolayı hiçbiri
sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'i almaya yanaşmadı
mekke'ye geç giren sadece bir kadın vardı
iffeti, temizliği, hilim ve hayası
yüksek ahlak ve faziletiyle
kabilesi arasında tanınmış bir kadındı
kocasıyla nöbetleşe
yaşlı ve zaif merkeplerine bindiklerinden
geride kalmıştı kafileden
mekke'ye girdiğinde
yeni doğmuş kureyş çocukları
biri müstesna diğerleri
önde giden bekroğulları kadınları tarafından alınmıştı
ve o
mutlak Kudret Sahibinin kader ve hikmetiyle
emzirmek üzere kimseyi bulamadı
kocası haris de üzgündü
arkadaşlarının hepsi
varlıklı ailelerin çocuklarını
aralarında paylaşmışlardı
sadece küçük bir gecikmek yüzünden
eli boş kalan bir kendisi vardı
solgun ve üzgün bir çehre içine gömülü
o iffetli kadın
ilahi kaderin
kendisi için çizmiş olduğu
nezih programdan habersiz
mekke sokaklarında
münasib bir çocuk bulamamanın sıkıntısı içinde
dolaşıyordu çaresiz
bir ara görünüşü ile etrafın hürmetini celbeden
munis simalı yaşlı bir zat ile karşılaştı
bu zat, kainatın efendisinin dedesi
şanı yüce ve şerefli
abdülmuttalipdi
birbirlerinin derdine derman olmak için sanki
dolaşıp duruyormuşlar gibi bakıştılar
konuşmaya başladılar
abdülmuttalib…
sen neredensin
kadın…
beni sa'd kabilesi kadınlarından
adın ne
halime
abdülmuttalib…
ne güzel, ne güzel
dedikten sonra derin bir iç çekti
halimenin arkasından
ey halime
yanımda yetim bir çocuk var
onu, sa'doğulları kadınlarına teklif ettim
kabul etmediler
gel bari onu al
sen ona sütanneliği yap
onun yüzünden bahtiyarlığa
bolluk ve berekete erersin belki
halime beklenmedik bu teklif karşısında
önce tereddüt geçirdi
eli boş dönmek istemiyordu yurduna
bunun için tereddüdünü yendi
teklifi içinden kabul etti
kocasından izin almadan
cevabını izhar etmek istemedi
kocasının yanına döndü hemen
emzirecek çocuk bulamadım
arkadaşlarım arasına
eli boş dönmeyi de hoş görmüyorum
vallahi …ben de gidip o yetimi alacağım
kocası haris
almanda bir beis yok
belki de
Allah onun yüzünden bize
bereket ve hayır ihsan eder
abdülmuttalib, halmme'yi alıp
sevgili peygamberimiz (s.a.v.)'in nurlandırdığı
hz. amine'nin mütevazı evine götürdü
halime, efendimizin başucuna vardı
nur topu efendimiz
yünden beyaz bir kumaşa sarılı
yeşil iplikten bir örtünün üstünde mışıl mışıl uyuyordu
etraf misk gibi kokuyordu
halime, hayret içinde kaldı
nur yüzlü efendimize içi ısınıverdi
öylesine ki
uyandırmaya bile gönlü razı olmadı
artık hüzün ve ıztırap bulutu halime'yi terk etmişti
sevincinden uçacak gibiydi
çocuk bulamamanın sıkıntısı içinde kıvranıp dururken
birden böylesine güzel bir yavru ile
karşı karşıya gelmek
ne büyük bahtiyarlıktı
halime, fazla dayanamadı
kainatın efendisinin başucuna iyice yaklaştı
yorganın ucunu hafiften kaldırdı
pamuktan yumuşak
kar gibi beyaz
gül gibi kokan ellerinden
mübarek alınlarından
sevgi ve bir anne şefkatiyle öptü
o anda
peygamber efendimiz de gözlerini açtı
halime'nin busesine tatlı bir tebessümle cevap verdi
anlaşmışlardı
biri çocuk bulamamanın ıstırabı ile bitkin ve mahzun
diğeri, kadınlar tarafından reddedilen nur yetim
kader ikisinin de alemini sevinçle doldurdu
artık nur topu efendimiz
gönlünü cezbettiği halime'nin kucağındaydı
fakat bu da ne
günlerdir zorla süt bulan göğüsler
efendimiz emmeye başlar başlamaz derhal sütle doldu
sanki, her biri bir süt çeşmesi kesilmişti birden
halime şaşırdı
kocası haris hayretler içinde kaldı
sağ göğsü,
kainatın efendisinin ağzında
sol göğsü artık ona sütkardeşi olan
halime'nin oğlu abdullah'ın ağzında
halime, nur yetimi kucağından
bir an bile indirmeye razı değildi
hemen abdülmuttalib
hazret-i amine ile vedalaşarak
ayrıldılar mekkeden
amine adeta bir bulut olup
nur yavrusunun peşinden koştu
hüznüne göz yaşları da karıştı
günlerce ağladı
iki gözü iki çeşme
redfer