KUL HAKKI
Müslüman bir toplumda yaşıyoruz ama dinimize göre nasıl
bir insan olmamız gerektiğine hiç bakmıyoruz. Ezbere, geleneğe ve örflere
dayalı bir dini yaşadığımızın farkında değiliz. Bunu anlamanın yolu çok basit.
Yaşam biçimimizi Kuran ayetleriyle karşılaştırmayı başarırsak; ezbere,
geleneklere ve örflere dayalı İslam anlayışından kurtulmamız gerektiğini ya da
gerçek İslam’ı anlamış oluruz.
İslam dünyasının önemle üzerinde durduğu bir konudur kul
hakkı. Zira Kuran, çeşitli ayetleriyle kullarını kul hakkı konusunda defalarca
uyarmıştır. Ancak Müslümanlar, Kuran’dan uzak kaldığı için örflere ve geleneklere
dayanarak kul hakkını anlamaya çalışmaktadır. Dolayısıyla her Müslüman, kul
hakkı konusunda farklı düşüncelere sapmıştır. Kimine göre mubah, kimine göre
günah! Dedikodu konusunu kul hakkı olarak görmeyen bir İslam anlayışı hüküm
sürmektedir.
Müslümanların örfe, ezbere ve geleneğe dayalı İslam
anlayışını bir tarafa bırakalım ve Yüce Allah’ın kitabına bir bakalım ve konuyu
kaynağından anlayalım.
"Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz
karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir."
Nisa Suresi; 10
"Öyleyse yetimin hakkını sakın yeme. " Duha
Suresi 9. Ayet;
"Hayır, hayır! Doğrusu siz yetime ikram
etmiyorsunuz. " Fecr Suresi 17. Ayet;
“Ey inananlar, sakının fazla şüphe etmekten, şüphe yok ki
bazı zan ve şüpheler suçtur ve ayıplarınızı, gizli işleri arayıp gözetmeyin ve
bir kısmınız, bir kısmınızın gıyabında kötülüğünü de söylemesin; biriniz, ölü
kardeşinin etini yemeyi sever mi? Tiksindiniz, değil mi? Ve çekinin Allah'tan,
şüphe yok ki Allah, tövbeleri kabul eder, rahimdir.” Hucurât Suresi 12. ayet
Din kardeşimizin dedikodusunu yapmak, iftira atmak, laf
taşımak, lakap takmak, alay etmek, ağır şakalaşmak, kalp kırmak, üzmek ve
sözünde durmamak gibi durumlarda mutlaka hak sahibi ile helalleşmek gerekir.
İnsanları küçük görmek, ölçüye ve tartıya hile katmak, adaletli davranmamak, yalan
söylemek, rahatsız edici biçimde yüksek sesle konuşmak, çevreyi kirletmek,
gıybet etmek, trafikte kural ihlali yapmak gibi pek çok konu manevi kul hakkına
girmektedir.
Kul hakkının ve şehitliğin önemini anlamamız için şu
yaşanmışlık üzerine derin derin düşünmemiz gerekiyor. İbn-ül Kayyım’dan bir
anekdot nakledelim: Hayber Savaşı sonrası, Hz. Muhammed şehitleri göstererek “bunlar
cennet ehlidir, şu kişi hariç” dediğinde sahabelerin yüzleri sapsarı
kesilmişti. Bunun üzerine Hz. Muhammed şöyle demiştir: “Arkadaşınızın cenaze
namazını siz kıldırın. Çünkü o kamu mallarından bir miktarını aşırmıştır.” Bunun
üzerine sahabeler, ölen kişinin eşyalarına bakmışlar ve Yahudilere ait bir
deri pabucu aşırdığını görmüşler. İşte o zaman sahabeler işin aslını
gözleriyle görmüşler. Görüldüğü üzere kul hakkı dediğimiz fiil, Yüce Allah’ın
yasakladığı söz ve eylemlerin tamamıdır. İslam Dini, insan fıtratına uygun
olarak indirilmiştir. İnsanların yaratılış kanununa uygun olmayan bir dini Yüce
Allah zaten indirmez.
İnanan insanlar olarak, dinimizi doğru ve sağlam
kaynaktan öğrenmek gibi bir ödevimiz vardır. Bu ödevlerimizi tam ve eksiksiz
olarak yerine getirdiğimizde yaşadığımız ülkede huzura ve barışa erişmiş
oluruz. İnsanlar, bu temel ilkeleri ihlal ettiği, Müslüman görünerek dünyalık
elde etmeye çalıştığı, siyaset ve ticaret yaptığı için buhrandan buhrana
sürüklenmektedir. Böyle bir toplumda her türlü suç normalleşmekte, insan
hakları yok edilmektedir. Kokuşmuş toplumların başına ne felaketler geldiği
Kuran’ın çeşitli ayetleriyle gözler önüne serilmiştir. Allah’ın muradına uygun yaşarsak,
geçmişte azgınlaşmış toplumların uğradığı felaketlerden korunmuş oluruz.
Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak ümidiyle…