Uzun Yıllar Geçti

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
serinin otuzuncusu

tüm tahriklere sabretti Allah’ın elçisi
ki onun sabrı
müjdeyi besleyen akışkan nehri oldu her daim 
çünkü kekre sabrın toprağında büyürdü 
sözcüklerin tohumları
sessizliğin tüllendirdiği çatlaklardan sızardı 
sözün ince şavkı

hakaretler karşısında sustu aziz elçi
sustu ki 
vahyin üzerine kendi sözünün gölgesi düşmesin 
sustu ki 
vahyin kaynağına dair kıl kadar şüphe düşmesin akıllara 
şüphe edenlere de şefkat ettiğindendi susuşu
konuşanın kendisi değil
kendi Rabbi olduğunu haliyle söylemek için 
bu çileli susuşa büründü

hakikatin hamilesi olmanın çekilesi sancısıydı 
biliyordu ki kendisi sustukça 
kendi yerine konuşan göklü söze meydan açılacaktı
vahiy yağmuru karşısında
elçi de herkes gibi yerliydi
gözünü yukarılardan ayırmazdı
ne ölçüde sessiz olursa toprak
o ölçüde yağmura susayacaktı 
yağmurun tenezzülüne arz olmak içindi 
susadı...
sustu…
sessizliğe büründü

sen ki, kainat kitabının fatihasısın
varlığa katılma müsaademizin parolası 
besmeleyi ilk söyleyen
ilk öğretenisin
Allah'ı Rahman diye bildik gözünden
yağmurumuz oldun dünya çölünün ateşinde
Allah'ı Rahim diye bildik sözünden
umudumuz oldun hesap gününün telaşında

sen ki, ezeli hitabın ete kemiğe bürünmüş halisin
elhamdülillah sözüyle dillenen 
sonsuz minnettarlığımızın en açık ifadesisin
Allah'a en çok teşekkür edenimizsin
en iyi hamd edenimiz sensin
muhammedimizsin

şükreden bir kul olmayayım mı
mahcubiyetini hücre hücre taşıyan
göğümüze taşıransın
Rahman'ın vechine aşina eyleyerek 
sevdirdin yüzlerimizi
sonsuz merhamet gördüğümüzü sen haber verdin

Rahim'in teveccühüyle sevindirdin gönüllerimizi
hüzünlerimizi bitirdin
korkularımızın silineceğini müjdeledin
din gününün Malikine göre 
yaşama inceliğini sevdirdin bize
hesabı verilebilir günler yaşama sorumluluğunu 
sen hatırlattın vicdanımıza

en yakınlara doğru atılması gereken adımları
suskunlaştı 
şüphesiz sen bizdensin
kavmine öyle bir şey getirdin ki 
onların cemaatini parçaladın
bir insan hayattan en fazla ne bekleyebilir 
mal mı ister
önder olmak mı 
itibar mı ister
kral olmak mı

orası mekke
kardeşlik bağlarının da yeniden tanımlandığı mekan
soyla, sopla, çıkarla ilgisi olmayan bir kardeşliğin 
her zaman yeni bir katılıma açık seccadesi
adem ve havvanın yeryüzüne dağılırken 
ihtilaflarını da çoğaltan çocuklarının 
yeni bir kardeşlik bilinciyle 
bir araya gelmesinin sebebi 
ve zemini

susuz çöllerde takatları kesildi dizlerimizin
nice aylar, ne uzun yıllar geçti 
hep şaşkınlıktı karımız
herkes koşarken bize
erişir menzil-i maksuduna aheste giden dediler
oysa aheste gidilmiyordu menzile 
koşmak gerekiyordu 
ve etekler ayağa dolaşmasın diye toplamak
 
şimdi ağızdan sözler çalınmakta
mil çekiliyor gözlere
bir ayağı seksek oynayan çocukların 
diğer ayağından kan sızıyor toprağa
kapı önlerinde dizi dizi avcılar bekliyor 
ceylanları vurmak için

biçim biçim lodoslar ağlıyor sahillerimizde
solgun renkleri düşüyor bir bir yere
öğütülmüş buğdaylar yanık kokuyor 
sarılan iplerimiz çözülüyor tane tane

kalplerimizin anaforlarında 
serin yürüyüşlere çıkmak için düşünelim
avuçlarımızdaki karanfilleri dikelim
toprağa, bahçeye 
tohuma ve çiçeğe dönüşelim
ikindi sevdalarında bir devr-i daim huzuruyla 
derinleştirelim efkarımızı ve yüreklerimizin terekelerini 
zihinlerimizde tevarüs eyleyelim tek tek

insanlığın acısını dindirmeyecekse 
çirkin yüze vuran kan ve gül rengini kim ister 
bir bade eğer zihinleri sarhoş etmiyorsa 
esrimek ne işe yarar
bir cümle eğer bir hikmet taşımıyorsa
işitmek kimin umurunda 
yalnızca can sıkıntısından kurtulmanın aracıysa 
kime ne bundan
Rahmani değilse tahayyülün adı 
bir vehimden öte ne ki hayat

sürme çekilmiş siyah gözleriyle 
ey gökleri süzen 
 bu din
gerçek bir din 
yepyeni bir din

ya muhammed
sen yalnız Sana kulluk ederiz hitabımızın ebedi yankısısın
alemlerin Rabbine en mükemmel ubudiyetle karşılık verenimizsin
sen yalnız Senden yardım dileriz yakarışımızın biricik kefilisin
Rahman ve Rahim olan Allah'a kusursuz tevekkülle sığınanımızsın

ya muhammed
sayende bizi hidayet eyle sırat-ı müstakime diyebilecek 
hidayete eriştik
üzerlerine nimet indirilenlerin yolunda 
en başta yürüyen sensin
sen ki bize Rauf ve Rahimsin
üzerimize titrersin
üzerlerine gazab indirilenlerin yoluna değil gidişimiz
merhamet eyle ey sevgili

ya muhammed
sen ki hidayetimiz için çok hırslısın
ümmetine kıl kadar zarar gelsin istemezsin
dalalete sapanların yoluna değil yürüyüşümüz
şefaat eyle 
ya eyyühen nebi

*
bi’setin 5. senesi
müşriklerin her gün biraz daha şiddetini arttıran 
eziyet, hakaret ve işkenceleri neticesi 
mekke, 
müslümanlar için yaşanmaz bir şehir hale gelmişti
günden güne artan  eza ve cefalar
dini ibadetlerini 
gönül rahatlığı içinde yapma imkanı 
ellerinden alınmıştı

bu gaddarca, merhametsizce davranışlarından 
kolay kolay vazgeçmeye de niyetleri yoktu müşriklerin
resul-i ekrem efendimiz
müslümanlara bir gün
siz yeryüzüne dağılın bari 
Allah Teala sizi 
yine bir araya getirir buyurdu

sahabiler
ya resulallah, nereye gidelim?" diye sorunca 
eliyle habeşistan`ın bulunduğu tarafı 
işaret ederek
siz habeş ülkesine gitseniz iyi olur
habeş hükümdarının yanında 
hiç kimse zulme uğramaz
orası doğruluk yurdudur
umulur ki, 
Allah, sizi orada ferahlığa kavuşturur

resul-i kibriyanın bu müsaade ve tavsiyeleri üzerine 
ilk olarak 
10`u erkek 
5`i kadın 
on beş kişilik 
bir müslüman kafilesi
dinlerini ve inançlarını korumak mukaddes gayesiyle 
yerlerini, yurtlarını, bağ ve bahçelerini
anne ve babalarını
akraba ve komşularını 
terk ederek
yabancı bir diyara doğru 
gizlice yola koyuldular

kızıldeniz istikametinde habeşistan`a vardılar
habeş necaşisi tarafından 
gayet müspet karşılandı
islam’ın  ilk hicret kafilesi

hz. osman, zevcesi hz. rukiyye`yi yanına alıp 
herkesten önce yola çıkmıştı
bunu haber alan efendimiz şöyle buyurdu
lut peygamberden sonra ailesini yanına alıp 
Allah yolunda hicret eden ilk insan, osman`dır

nebiyy-i ekrem efendimizin habeşistan`ı tercih edişi 
birkaç sebebe dayanıyordu
her şeyden evvel
orası mekkeliler tarafından 
gayet iyi bilinen bir yerdi
zira, bu ülke ile eskiden beri 
ticari münasebetleri vardı

habeş necaşi`sinin adil hükümdar oluşu
bu ülkenin tercih edilmesine 
ikinci bir sebepti 
adaletiyle şöhret bulmuş necaşi 
elbette bu mazlum zümreye 
haksızlık etmeyecekti

bir diğer sebep 
habeşistan halkının ehl-i kitaptı
hristiyan dinine mensuptular 
bu nedenden dolayı
şüphesiz  müslümanlara karşı 
tavır ve davranışları
müşriklerin ehl-i islama karşı 
hareket ve davranışlarından farklı olacaktı

nitekim,
mekke`yi sessiz sedasız terk eden sahabiler
habeş necaşi`si ve halkı tarafından
gerçekten çok güzel karşılandılar
buraya yerleştikten sonra 
ibadetlerini ifa
dini inançlarını yaşama hususunda 
herhangi bir engel ve zorlukla 
karşılaşmadılar

bizzat hicret eden müslümanlar
biz burada hayırlı bir komşuluk
dinimize dokunulmazlık gördük
incitilmedik 
hoşlanmadığımız bir söz de duymadık
huzur içinde Rabbimize ibadet ettik …dediler

gerçekten resul-i ekrem efendimiz (a.s.m.) tarafından 
bir başka ülkenin değil de 
habeşistan`ın hicret ülkesi olarak seçilişi 
dikkat çekiciydi
bir müşrik ve putperest ile 
bir müslümanın hiçbir zaman 
ruhen kaynaşması mümkün değildi
bir müslüman ile bir hristiyanın hiç olmazsa
inanç  noktasında bazı müşterekleri bulunduğundan
anlaşmaları mümkündü

nitekim habeşistan halkının 
müslümanlara karşı nazik tavrı 
dini vazifelerini yerine getirmede 
gayet müsamahalı davranmaları bu gerçeği doğrular

bütün bunlarla birlikte
bu hicret hadisesi çok daha mühim 
bazı müsbet neticelerin doğmasına sebep oldu
bu sayede islamiyet etraftan da duyuldu

hicret hadisesinin arkasında 
bu yüksek gayenin bulunuşundan dolayıdır ki 
müşrikler göç eden bu bir avuç müslümanın 
habeşistan`a sığınmalarından endişe duydular 
telaşa kapıldılar
bu uzak diyarda dahi onları 
rahat bırakmak istemediler

habeşistan'a hicret eden ilk müslüman kafilesi 
ülkenin hükümdarı tarafından iyi karşılanmış 
dini ibadetlerini serbestçe 
ve gönül huzuru içinde 
ifa edebilme imkanına kavuşmuşlardı

bu durumu haber alan 
kainatın efendisi resul-i ekrem efendimiz 
mekke'de kalan müslümanlara da 
hicret etmelerini tavsiye buyurdu habeşistan'a

bi'setin 7. senesi 
resul-i ekremin amcası ebu talib'in oğlu 
hazret-i cafer'in başkanlığında 
habeş ülkesine doğru 
yola çıkan ikinci kafile
önceki kafileden daha kalabalıktı
10'u kadın 
92 kişilik bu topluluk 
sağ salim
sırf dinlerini emniyet altına almak
ibadetlerini huzur-u kalb ile 
ifa edebilmek gayesiyle 
mekke'den ayrılıp vardılar habeş ülkesine

müslümanlar göç ederken
peygamber efendimiz her şeye rağmen 
mekke'den ayrılmadı
müşriklerin eziyet ve işkencelerine 
göğüs germeye devam etti
Cenab-ı Hakk'ın hıfz ve inayetiyle 
sürdürdü kudsi ve ulvi hizmetini 


redfer

( Uzun Yıllar Geçti başlıklı yazı redfer tarafından 2.11.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu