Kırağı çalan bir melodi idiniz düş
s/andığımda saklı.
Reçinesi sevdaların reddi güç kabulü
güç bir şarkının da mahiyetinde göz görmezken gözü en çok karanlıkta seçerdim
ben gerçekleri.
Derin dondurucuda saklı bir ruhum
vardı ki benim…
Ah, bir de kalbim:
Hem titrek hem doyumsuz sevgim aş
erdiğim kendime belki de kalemimle mezarımı kazdığım dar ölçekli bir şiirden
sıyrılıp da içime kaçtığım ömrün örücü sözcükleri taşlaştığı neydi ki
yüreklerin başıma taş atan taç sandığım evrenin tüm sarkıtları dikitleri ve baş
veren umudun da ç/ağrısına konmuş iken bir nota.
Farazi idi oysaki her renk her duygu.
İhtimaller dâhilinde yaşadığım
tutuldu mu da ruhumun nutku ve işte pervazında göğün ve işte soytarı hüznün ve
işte…
Irkı yoktu ki içimde devinen o şaşkın
çocuğun:
Öl, dendi mi öldüğüm…
Sev, dendi mi kendimi böldüğüm.
Şaşkın bir rüzgâr belki de
meylettiğim kadar kabrime ve işte sudan çıkmış bir balıktan dahi esinlenip
dünya adına çocuklar adına başkaları adına gözyaşı döktüğüm.
Bir metafor iken bana tahsis edilen
en yüce makam…
Bir de yanılgılarımı dinmek bilmeyen rüzgâr.
Süzgün bir rengin yamacında saf
tuttuğum yetmedi…
Annemin yemeklerini özlediğim elbet
bitmedi.
Sesinden nazı ruhundaki niyazı
dillendirdiğim şiirlerim ve çocuk kalbim ve annemin şaşmış rotası İlahi Aşkla
örülü bir hane bir mabet bir de mahremim koyu gözlerinde gecenin af dilediğim
ruhun engebelerinde sürüklendiğim ve adını koyamadığım duygularım.
Tebessüm ekip de hüzün biçtiğim…
Birileri demişken hem: insanın
ektiğini biçtiği.
Şaşı gözleri telaffuz edemediğim
kadar yüklendiğim ağırlığın ansızın hafiflediği ve boykot ettiğim kadar
karanlığı ve kara kalpleri.
Bilindik bilinmedik ne varsa.
Bilgiç değil asla ruhum…
Söylenmedikleri benim yerime söyleyen
kalemin asla tutulmayan nutku.
Bir yetim idi ki kalem dünü resmeden
ve bir yitimdi ki yürek aşkın gazelinde ansızın nükseden.
Hazan başı hüzün sarnıcı.
Ekim boyu ektiklerim…
Enkazından cennet inşa ettiğim yaralı
yamalı sözcüklerim.
Dinmek bilmeyen o rüzgâr.
Dikilesi bir anıt mezar.
Diklendiğim kadar kötüye ve nefrete.
Ve işte isli bir gün daha mazhar
olmuşken şiire etekleri zil çalan efkâr.
Nispet yaparken zalim.
Haris yüreği ile de diklendi mi
zulüm.
Haiz olduğum hiçliğin sarmalında umut
kokan sefil varlığım ve yatıya kalan tüm renklerin mezarımı kazdığı.
Yüreğin elası, hafız bense bir
sarkıtta gizliyim.
Var olmanın da edası aşka hizmet eden
kelimelerin süremediğim sefası.
Bir yangından ilk kurtardığım değil
artık yürek iklimim:
Yüreklendiren kim kaldı ki yükümden
değil eksilen dirhem dirhem ölüm ekleyen hüznün minvalinde saklı bir dikit
misali…
Diklendiğim dinmeyen zulmü dinmeyen
nefreti ahvalin kökümdeki mevcudiyet harmanlanmış mahcubiyet ve tevekkül yüklü
kabrim varsın olsun suskunluğa delalet.
Bir koşu geldim dünyaya bir koşu da
sevdim:
Ah, hafız aklın idamesi bense
yüreğimle semirdim.
Bir türkü tutturmuştum da öncemde
türlü türlü eziyet.
Bir tarh idi ki yaşamak akla ziyan
bir esaret.
Göğün metruk heceleri.
Var olmanın muadili bir şiire daha
sektiğim dünümden ayrı günümü yoğurduğum kadar her vakit aşka aşkla nöbete
durduğum yetmedi her imsak vakti durağan bir ömrü sonlandırıp yatsıyı kıldığım
ezan sesi ve bilumum duygu ve hüzün ve mihrabı solan yıldızın göğün temkinli
bulutu bir nefes daha çekmeli miyim sahi hüznü?
Terk edilmişliğimden vurdun beni
Bense aciz bir saka kuşu misali
Sektiğim kaldırım taşlarından sor
beni
Künyemdeki ismim ve mevcudiyetim
Külliyemdeki yangından öte
Kürediğim sevginin de soluk ikbali
Bir meddücezirdir ki bu:
Ah, leylim
Ah, sevdalandığım mevsimin en metruk
köşesi
İlahi Aşkın doruğunda
Acımdan eksilen yalnızlığım kadar
Koynumda büyüttüğüm aşkın
Arkasından da nal topladığım özlemin
Dirliğe değil diklendiğime dair
Ne çıkar bir sarkıtsam bir dikit
belki de
Diklemesine sapladığım kalem yüreğin
merkezine
Kanaviçeler saklı sandığımda
Sağdıcım kalem
Meşru müdafaamsa şiirlerden ibaret
değilken
Layığıyla yaşadığımın da iz düşümüdür
Düşümün kovuğundan düştüm düşeli
dişime göre bir düş bulamadım.
Gecenin yitik ritminde saklı ela düşü
söktüm sökeli de yüreği yerinden sevdanın mağdur kıldığı yürek ikliminde önce
soldum sonra açtım bir batında doğan gün gece gibi itiraz edemedim kaderin
siluetine.
Bir yetimdim öncemde.
Bir yitimse sonramda.
Andaki mevcudiyetim kılıksız ve
kifayetsiz o haletiruhiyeden sökün eden bir şiirin kalbine denk düştüm düşeli
kabrimden de firar ettim yaşadığım neydi ki hem meylettiğim umuda bir salvo
savurduğum bir de volta attığım göğün münferit yalnızlığında kah gürledim kah
şakıdım kah şakırdadım şahlandığı neydi hem şimşeklerin bir şiardı ki edindiğim
mevki şair olmaya ne hacet şiirden ibaretken kürediğim ömür.