Elinde market arabası market deki raflara baka baka
raf aralarında ilerlerken gözüne kestirdiği,lazım olanları da raflardan alarak
market arabasına koyuyordu.
Dalgın dalgın raflar arasında
yürürken market arabasının diğer bir arabaya çarptı. Özür dilemek için
kafasının kaldırıp karşısındakine baktı ve o anda her ikiside sanki tüm kainat
durmuş ve susmuş ve gözleri dışarı fırlamışçasına birbirleri ne bakakaldılar.
İkiside konuşamıyor sadece şaşkın bir halde bakışıyorlardı..
Askere gideceğine yakın komşu sayılacak bir
köyden sevdiği bir kızla isteği üzerine nişanladılar. Nişanladılar ama o nişan
oluncaya kadar da oğlan ın çekmediği kalmadı. Oğlanın ailesi kızın ailesine
oranla biraz daha varlıklı ve evin tek çocuğu idi.. Kızın ailesi de varlıklı
ise de oğlanın ki kadar değillerdi. Nişanlanıp askere gitti. Askerlik süresince
oğlan ve nişanlısı askerliğin bitmesini iple çektiler. Oğlan askerlik boyunca
sadece bir on beş gün izine geldi. Oğlanın ailesinin iznini kullanması
şeklindeki baskısına rağmen kalan iznini ise nişanlısına daha çabuk
kavuşabilmek için kullanmadı ve terhisi de erken oldu.
Askerden sonra kızla oğlan büyük bir düğünle
evlendiler. Oğlan ailesinin varlıklı olması ve oğlanın ailesinin tek çocuğu
olması nedeniyle bayağı şatafatlı bir düğün yapıldı.
Zaman geçtikçe oğlanın annesi ve
babası torunlarını biran önce ellerine almak istiyorlardı. Oğlana;
-Bak oğlum artık bir ayağımız
çukurda, sende ailemizin tek çocuğusun. Eee artık bizimde torunlarımızı
kucağımıza alıp sevmek zamanımız geldi de geçiyor dediklerinde oğlan,
-Anne bize biraz zaman ver o kadar aceleci olmak
istemiyoruz,zamanı gelince inşallah oda olur diyordu.
Düğünleri olalı beş seneyi geçmişti ve hala
oğlanın annesi ve babası torunlarını ellerine alamamışlardı. Artık hemen her
fırsatta oğlanın başına kakmaya başlamışlardı.
Bir gece akşam yemeğinden sonra kızın annesi ve
babasının da gelmesini fırsat bilen oğlanın annesi ve babası bu durumu konuşmak
istediklerini söylediler. Aslında kız tarafı da artık torunlarını ellerine
almak istiyorlardı ama onlar oğlan tarafı kadar acele etmiyorlardı. Bu durumu
da kızlarına hiç açmamışlardı. Çünkü bu konunun ilgilendirdiği ilk kişilerin
evli olan çocukları olduğunu düşünüyorlardı.
Oğlanın annesi,
-Dünür bizimkiler evleneli neredeyse beş yıl
geçti hala kucağımıza torunumuzu alamadık dediğinde dünürü ona,
-Onlar bu işi bizden daha iyi bilirler deyip
geçiştirmeye çalışıyordu.
O gece uzun uzun ama dünürler arasında kırıcı
olmayan tartışlaşmalarla geçti. Her iki tarafta torun sahibi olmak istiyorlar
ama iki tarafta hem karşı tarafı kırmamaya gayret sarfediyorlar hemde
çocuklarını rencide etmemeye çalışıyorlardı. Aslında kız tarafının bir kızı ve
bir oğlu daha vardı. Bunların oğullarından torunları vardı da kızlarından
torunları henüz yoktu.
Bu tartışmalar oğlanla ailesi arasında yavaş
yavaş başlayarak zaman içinde artık tatlı sert bir durumu geçerek sert haline
dönüşmüştü. Oğlan tarafı,
-Evleneli epey zaman oldu çocuğunuz olmadı.Bizim
elimizde böğrümüzde kaldı. Artık karı koca gidip bir sağlık kuruluşuna muayene
olunki kabahatiniz mi var, kabahat kimde bizde öğrenelim. Bakarsın tedavi ile
bu durum ortadan kalkarda hepimiz seviniriz.
Oğlan ve kız her gece odalarına
çekildiklerinde artık hep bu konuyu düşünür ve konuşur olmuşlar ama kendi
kafalarına görede bir çare bulamıyorlardı. Uzun uzun düşünmeden sonra kızla
oğlan İstanbul’a bir arkadaşlarını ziyarete gitmeye karar verdiler. Aslın bu
bir ziyaret olacağı kadar aynı zamanda da her ikisi de muayene olmayı
düşünmüşlerdi. Ailelerine de bu durumu açtıklarında onlarda olur verdiler.
Köylerinde İstanbul’a gidinceye kadar her
ikisininde kafasını bir sürü soru kurcalıyordu. Acaba hangisindeydi kabahat.
Kızda mı yoksa oğlandamıydı. Oğlan, eşimin kardeşlerinden birinin çocukları var
kabahat bende olmalı diye düşünürken kızda,benim kardeşimin çocuklarının olması
benimde çocuğumun olacağı anlamına gelmez ki diye içinde geçiriyordu. Ama hiç
biri diğerine içinde geçirdiklerini açık edemiyordu. Her ikiside uzun bir
arkadaşlık sonucu bir birleri ile evlenmişlerdi.
Her ikiside bir birini çok ama çok seviyorlardı.
İstanbul’da Sirkeci’de vapurdan indiklerinde her
ikiside düşünceliydi. Aslında her ikiside aynı şeyi düşünüyorlardı. Bir müddet
yürüdükten sonra oğlan,
-Bak hava çok güzel istersen gel şöyle uygun bir
yere oturalım ve yorgunluk atalım gideceğimiz yere ondan sonra gideriz
dediğinde karısının ağzından belli belirsiz,olur çıkmıştı.
Deniz kıyısında ağaçların altında boş bir bank’a
oturdular. Oğlan karısının yüzüne bakamadığı gibi kızda kocasına bakmaya
cesaret edemiyordu. Bir müddet sahilde uçuşan martılarla denizde gidip gelen
gemileri sessizce seyrettiler. Kız başını kocasının omuzuna dayamıştı.Birden
her ikiside kafalarını kaldırıp bir birlerine baktıklarında ikisininde
gözlerinden yaşların aktığını gördüler ve sıkıca sarıldılar.
O gece arkadaşlarında yemek yedikten sonra
arkadaşlarının hanımı ile birlikte oturup İstanbul’a niçin geldiklerini
konuştular. Arkadaşlarıda uzun süre evli olmalarına karşı onlarında çocukları
olmamış onlar bunu sorun yapmamışlardı. Birkaç sene önce Çocuk Esirge Kurumuna
müracaatla bir kız çocuğu talebinde bulunmuşlardı. Artık bizim sıramız gelmek
üzere diyorlardı. Her sene yılbaşında Çocuk Esirgeme Kurumundan ailenin tam
teşekküllü bir hastaneden sağlık kurulu raporu alıp kuruma vermesini
istiyorlardı. Arkadaşı,
-Bizde sizin gibi uzun zaman çocuk sahibi
olamayınca hanımla muayene olduk. Meğer kabahat ikimizdeymiş. Çocuğumuzun hiç
bir zaman olmayacağını öğrendik ve bu yola başvurduk.Siz hele bir muayene olun
bakalım sonuç ne olacak ondan sonra düşünürsünüz diyorlardı.
Gece oğlanla kız odalarına çekildiklerinde oğlan
karısına gel hanım bak ben ne düşündüm otur hele dedi. Kız kocasının yanına
otururken hem içi sıkılıyor hemde içinden bir şeylerin ters gitmeye
başlayacağını hissediyordu.
-Söyle canım ne düşündün dedi kadın.
Adam;
-Bak canım biz buraya muayene olup kabahatin
hangimizde olduğunu öğrenmeye geldik .Kabahat ya sende yada bende bu artık bir
şey fark edermi? Bence etmez dedi oğlan. Kadın da
-Bencede.. diyebildi.
-Eeeee o halde,kabahat sende ise bizim kiler
baskı yapıp torun isteklerini bir başka hanımla evlenmem şeklinde
gösterecekler.Kabahat bende dahi olsa benim ailemin ikna olacağını sanmıyorum
dedi. Sanki erkekte kabahat olmazmış gibi kabahati mutlaka sende arayacaklar...
Uzun uzun düşündüler ve artık sabah ezanları
okunurken bir karara vardılar. Sabahleyin evden çıkacaklar ,hiçbir hastaneye
muayene olmaya gitmeyecekler. Birkaç gece İstanbul’da kaldıktan sonra sanki
muayene olmuşta sonucu almışlar gibi köylerine döneceklerdi.
Kafalarındaki plan ise sanki muayene sonunda her
ikisininde çocuğunun olmayacağı şeklinde idi. Bir birlerini o kadar
seviyorlardı ki hiç biri diğerini suçlu görmek istemiyordu.
Bunu ailelerine anlattıklarında oğlanın ailesi
oğlan üzerinde büyük bir baskı kurarak,bizim sülalemizde çocuğu olmayan yok,bak
karının kardeşinin birinin çocuğu olmuyor. Mutlaka kabahat ondadır. Ayrıl bir
başkasıyla evlen ki soyumuz sürsün diye baskı yapa yapa hem oğlanı hem kızı
bıktırdılar ve her ikisi de artık diğerini yıpranmasına razı olamayacak hale
geldi ve büyüklerin baskılarıyla ayrılmaya karar verdiler.
Hakim tek celsede ikisini boşadı.
Kızla oğlan mahkeme den çıktıktan sonra yaşlı gözlerle bir birileriyle
vedalaşarak ayrıldılar. Ta ki market de karşılaşıncaya kadar bir daha tam 28
sene hiç biri diğerini görmedi. Göremedi…
Marketin lokantasında oturup konuşacaklardı ama
sadece birer hayalet gibi şaşkın gözlerle bir birlerine bakıyorlardı.
Oğlan,
-Nasılsın diyebildi.Kadın ,
-iyiyim dedi.
Ama arkası gelmemişti. Çaylarını yudumlarken
azda olsa kendilerine gelebilmişlerdi.
-Nasıl geldin buraya dedi adam. Kadın,elindeki
fincanı masaya koyarken uzaklara ta uzaklara o mahkeme nin sonuçlandığı o güne
gitmişti.
-Oradan sonra ben köye dönmedim dedi kadın.
İstanbul’da ağabeyimin yanına gittim. Oradan da bir fırsatını bulup,ağabeymin
hanımın kardeşi vasıtasıyla Avusturya’ya işçi olarak geldim. 28 senedir de
burada çeşitli işlerde çalıştım. Hiç memlekete gitmedim dedi. Ya sen dedi kadın
sen ne yaptın ?dedi. Adam,
- Bende bir müddet sonra bir arkadaşımın
vasıtasıyla Holanda’ya işçi olarak gittim. Oradan Almanya’ya geçtim ve halen
köln’de bir fabrikada çalışıyorum dedi
- Köln’de bir işinmi vardı diye
sordu. Kadın,
-Yok dedi. Sadece bu tatilde şöyle bir
dolaşmak,hava almak için geldim dedi. Adam,
-Yaa! diye cevap verdi.
Her ikiside sorulacak çok sorularının
olduklarını biliyorlardı ama kafalarındakileri bir birlerine sormaya cesaret
edemiyorlardı.
Adam,
-Evlendinmi ?dedi. Kadın hafifce iç geçirip,
-Yok dedi. Yasen? dedi kadın.Adam
-Sence dedi . Kadın sadece güldü. Kadın ayağa
kalkıp,
-Epeyi geç oldu seninle yeniden görüşmek güzeldi
,İzninle yolum biraz uzun dedi. Adamda ayağa kalktı. Kadın market arabasını bir
eliyle tutarken diğer eliylede adamın uzattığı eli sıktı. Ve market arabasını
iterek ayrılırken adam kadına doğru bir iki adım attı ve,
-Benimle evlenirmisin ?dedi.
Kadın durdu arkasını döndü boş gözlerle adama
baktı ve hiç bir şey söylemeden market arabasını iterek oradan ayrıldı. Adam
sanki bir heykel gibi kadının arkasından bakıyordu.
Kadın market arabasındakileri park yerindeki
arabasının bagaj kısmına boşalttı. Yavaş yavaş park yerinden çıkıyorduki adamı
park yerinin çıkışında gördü.
Adam sadece elini salladı.
Kadın adamın gözündeki yaşları fark etmişti.
Kadın hem arabasını sürüyor hemde göz yaşlarını
silerken kendi kendine, nasıl söylerdim ona,kanserin bütün vucuduma yayıldığını
ve en fazla 6 ay ömrümün kaldığını .
Kadın artık göz yaşlarına hakim olamıyordu…
Kamil ERBİL