Okuyamayıp tasdikname alınca bir işyerinde çalışmaya
başlamıştım. Geceleri de yaşıtlarımızla mahallemizdeki kahvelere çıkıyorduk.
Kağıtla ilk tanışmam mahalle kahvesinin o göz gözü görmez sigara dumanlarıyla
dolu akşamlarında başlamıştı. İlk önce merakla başlıyan masadaki oyunları
seyretme,daha sonra masalarda dördüncü olarak yer almakla devam etti. Öyle oldu
ki daha askere gitmeden bilmediğim hiçbir oyun kalmamıştı.
Askerden döndükten sonra bir
fabrikada işbaşı yaptım ama boş zamanlarım da oyun oynamaktan büyük zevk alıyordum. Galiba
söylemeyi unuttum, uzun zamandır parasına oynuyordum. Parasız oynamak bana haz
vermiyordu.
Gece kahveye çıktığımızda kapıdan girenler oyun
oynayanları bildiklerinden kaşla göz arasında bakışlarla anlaşıp hemen masayı kuruyorduk.
Bir zaman alıyorsun, aldığının kamçılamasıyla
daha bir hızla oyuna başlıyorsun ve aldıkların fazlasıyla gidiyor. Masada
sadece kazanan mekan sahibi oluyordu. Bunu bildiğim halde yine oyun oynamak
sanki bir kurt gibi içime girmiş habire “Hadi oyna,hadi oyna mutlaka
kazanacaksın” diyordu. Eğer iraden de zayıfsa işin bitmiştir.Kumara vermekten
evlenememiştim. Kumar tutkum yüzünden fabrikadaki yöneticilerden de epey azar
işitmiştim.
İşte benim bu kumar tutkumu bilen
yeğen :
-Gel bu akşam tam senlik bir mekan açılışı var
dedi.
O yörenin kuvvetli abilerinden biri şehrin
çıkışında dernek adı altında yeni bir mekan açmıştı. Bu mekanın açılışına da
kendi gibi tüm ağabeyler davetliydiler.
Açılışlara davet edilsin edilmesin duyan tüm
ağabeyler adamlarıyla birlikte katılıp gövde gösterisi yaparlardı. Böyle
açılışlara katılmak o işin raconuydu. Açılış bahanesiyle uzun zamandır yüz yüze
görüşemeyen ağabeyler bahane ile görüşürler,mekan sahibini onurlandırırlar ,
oyun masalarına oturup yeni açılan mekanda oynarlardı. Amaçları kazanmak değil
yeni mekan sahibine bu yolla çıkma yapmaktır.
İçeri girdiğimizde upuzun dizilmiş masaların
üzerine yemekler sıralanmıştı. Her gelen konuğu teşrifatla meşgul olan kişiler
saygıyla karşılıyorlar bazılarının ellerini öpüp oturacakları yere kadar
refakat edip gelen oturduktan sonra yeni gelenler için kapıdaki yerlerini
alıyorlardı.
Gelenler ekseriyetle en az üçlü veya dörtlü
gruplar halinde geliyorlardı. Eli öpülen kişi masada kendisi için hazırlanan
yerine oturduktan sonra etrafındakiler de hemen arka taraftaki kendileri için
hazırlanmış masalara oturuyorlardı.
Tabiî ki, mekan sahibi olan kişi her gelen
konukla ilgilenip ayak üstü hoş beşten sonra yer gösteriyordu.
Saatler ilerledikçe masaların etrafındaki tüm
sandalyeler dolmuştu. Yemek büyük bir iştahla yendi. Yemekte neler yoktu ki
,sadece kuş sütü eksikti...
Yemekten sonra yeşil çuhalarla kaplı masalarla
dolu başka salona geçildi.Her masanın yanında iki sandalye arasında masanın
boyunca,kül tablasını,içilecekleri koymaya yarayan sehpalar vardı.
Nasıl olduysa bir masanın dördüncüsü noksanmış.
Aslında böyle zamanlarda mekan sahibi dördüncüyü tamamlamak için adamları
bulunurdu.
Yeğen :
-Hadi otur da dördüncü ol.
-Bu ağabeyler arasında mı?
-Nesi var,oyun oyundur.Ha burada ha kahvede veya
herhangi bir yerde hadi otur.
Bir anda kendimi masada oyuncu olarak buldum.
Mecburen marka aldım.
Oyun baştan iyi başladı. Kağıt sanki benden
yanaydı. Ben kazandıkça masada oturanların kazanıyorum diye gülümsemeleri
zamanla kızgınlığa dönüşüyordu,bunu yüz ifadelerinden anlıyordum.
Kalkmak istesem,bu masaların raconuna göre
kazananın kalkması masadakileri keriz yerine koymaktı buda benim için hiç de
iyi bir şey olmazdı.
Gecenin geç vaktine kadar sigara ve içki
kokuları arasında oyunlar sürdü. Ben kazandıklarımı vermiştim. Neyse ki sabaha
karşı koku ve uykusuzluktan bitkin bir halde masadaki abinin:
-Yeter bu kadar.
Demesiyle oyuna son verdik. Son verdik ama abi
masadan kalkarken bana bir bakışı vardı ki sormayın…İliklerime kadar titredim…
Yeğenle birlikte mekanın dış kapısından tam
dışarıya çıkacaktık ki biri yeğeni
-Biraz gelirmisin ? diye çağırdı.
Ben dışarı çıkıp hava alır,beklerim düşüncesiyle
dışarı çıkmıştım ki :
-Gel lan buraya...
Biri beni yakamdan yakalayıp karanlık bir
yerde diz üstü çöktürüp başıma da silahı dayadı.:
-Hayrola abi bir şey mi yaptım?
-Daha ne yapacaksın be? Ulan sen kazanırken
bizim ağaya nasıl öyle kinayeli kinaylie bakarsın lan,sıkayımmı kafana?
-Abi,yanlış anlamışsınız inanınki ben abimize
öyle alaylı alaylı bakmadım. Size öyle gelmiştir.
-Biz anlamazmıyız lan?
-Abi istemiyerek bir kusur yaptıysam özür
dilerim.İstersen abimiz den de bizzat özür dileyip elini öpeyim.
-İstemez lan, sen kim bu masalarda bizi keriz
yerine koyup yolmak kim lan… Bunu kafana sıkardım ama ağama dua et . Kimlerle
dans ettiğini sakın unutma… Bir daha da sakın karşımıza çıkma hadi defol..
Adam elindeki tabancanın kapzasıyla enseme
, tekmeyle de arkama bir vurdu ki yerde buldum kendimi. Yerden kalkmadan şöyle
bir baktım. Adam az ileride duran son model lüks bir arabanın kapısını açıp
içeridekine saygıyla tekmil verdikten sonra arabanın önüne oturdu ve araba
gecenin karanlığında kayboldu gitti.
Yerden kalkıp üstümü başımı silkelerken yeğen
geldi.
-Hayrola? dedi.
-Hiiiç ! dedim.
-Nasıl hiiiç? dedi.
Ona doğru döndüm ve yüzünün tam ortasına okkalı
bir yumruk atıp
-İşte böyle hiiiç..! dedim.
Arkama bakmadan karanlıkta yürüdüm gittim.
Kamil ERBİL