Bir Ekmek Arası Hayat

Öyle zamanlar oluyor ki, iş stresi bastığında bir yerlere gidip rutin hayatın dışında bir şeyler yapmak istiyorum. İşte böyle zamanlarda yalnız başıma arabama atlayıp, şehrin her zaman gitmek isteyip de fırsat bulup gidemediğim yerlerine giderim.

Bugün de öyle zamanlardan biriydi. Arabama atladım ve nereye gideceğimi bilmeden başladım şehrin kenar mahallelerinde dolaşmaya. Bir elim direksiyonda, bir elim ise arabanın kapısındaki tutma koluna dayalı şekilde amaçsızca dolaşıyordum. Birden, az ileride—üzerindeki giysilerden tamirci çırağı olduğunu sandığım 16-17 yaşlarında bir delikanlının—seyyar köfteci arabasının yanındaki oturaklara oturmuş, iştahla ekmek arası köfte yediğini gördüm.

Arabamı az ileride park ettim, köftecinin yanına geldim. Köfte yiyen delikanlıya “Afiyet olsun, nasıl köfteler? İyi mi?” diye sordum. O da bir yandan köftesinden ısırırken “İyi, iyi,” diyebildi. Köfteciye döndüm:
“Bana da bir yarım ekmek köfte yapar mısın? Ama bol soğanlı olsun. Ha, ayranı da unutma usta.”
Adam, olur anlamında başını salladı, ızgarasının başına geçti. Bir oturak çektim ve delikanlının yanına oturdum.

Bir müddet sonra köfteci ekmeğimi getirdi, ben de başladım ısıra ısıra yemeye. Uzun zamandır böyle bir yeme zevki yaşamamıştım sanki. Ne kadar da lezzetliydi o ekmek arası köfte...

Ekmeğini bitiren delikanlı bana döndü:
“Abi ne iş?”
“Hayırdır?” dedim.
“Abi bu araba, bu giysiler... Şehrin kenar mahallelerinde tükürük köftesi yiyorsun, hem de iştahla. Enteresan.”
“Yiyemez miyim?”
“Yersin abi de… hani son model Mercedes, markalı elbiselerle gelip tükürük köftesini böyle keyifle mideye indirmen… garip geldi.”
Gülerek, “Olamaz mı?” dedim.
Delikanlı, hiçbir şey demedi. Peçeteyle ağzını silerken “Normal değil bu…” dercesine ellerini iki yana açtı.

“Köfteler güzel pişmiş. Doydun mu? İstersen bir daha söyleyebilirim, benden,” dedim.
Şaşkın şaşkın yüzüme baktı:
“Olur ama… sen kimsin be abi? Ne iş yaparsın?”
“Boşveeeer...” dedim.

Delikanlı ikinci yarım ekmeğini alırken gözleri hâlâ şaşkınlıkla üzerimdeydi.

 

Babam öldüğünde ben henüz 15-16 yaşlarındaydım. Annem hastaydı. Babamdan bize kalan tek şey, anneme bağlanan cüzi bir maaştı. Ben okuldayken tatillerde simit, gazoz, poğaça satardım. Ortaokulu bitirince okumamaya karar verdim. Geçim derdi omuzlarıma yüklenmişti. Kirada oturuyorduk. Artık tüm zamanımı seyyar satıcılıkla geçiriyordum.

Satacak ne bulursam satıyordum. Don lastiği, çengelli iğne, gripin, jilet, nane şekeri… ne bulduysam. Sonra sabun, pirinç, makarna, çamaşır tozu derken vapurlarda satış yapmaya başladım. İstanbul’a giden vapurlarda, Boğaziçi’nde, yolcu arabalarında… Dükkanım, yanımda taşıdığım çanta, tüm sermayem onun içindeydi.

Askerden dönünce annem de vefat etmişti. Artık kimsesizdim ama hayattan korkmuyordum. Hırslıydım. Gece gündüz ticaretin yollarını düşünüyordum. Kahvehanelerde çorap, yün dizlik, bele sarılan kuşak satıyordum.

Derken bir dükkân açtım. İşlerim iyiydi. Tanıdıkların yardımıyla lastik bayiliğine, oradan bölge bayiliğine, sonra otomobil yedek parçalarına, sonra akü işine, ardından benzin istasyonlarına girdim. Evlenmiştim. Zengin bir iş adamının kızıyla, aracılar vasıtasıyla. İki oğlum, bir kızım oldu.

Çocuklarım okudu. Her biri işçi önlüğü giyip en alt kademeden başlayarak çalıştı. Okullar bitince her birini birer fabrikaya genel müdür yaptım. Bir gün baktım, bir holding sahibiyim. Artık sadece zaman zaman yönetim kurulu toplantılarına katılıyor, geri kalan vakitlerde eşimle yeni yerler keşfediyor, geziyoruz.

Delikanlı köftesini bitirmeden ben bir çeyrek daha yedim. O hâlâ “Bu adam kim?” dercesine bana bakıyordu. Hesabı ödedim.
“İşime dönmeliyim, geç kaldım,” diyerek teşekkür edip ayrıldı.
“Kolay gelsin, hayırlı işler,” diye seslendim.
Dönüp elini kaldırdı, gülümsedi. Sonra ilerideki aralığa sapıp gözden kayboldu.

Ayağa kalktım.
“Köfteler güzeldi, eline sağlık ustam.”
“Sağ ol beyim,” dedi köfteci.

Hey gidi günler… Pazarlarda ayakta yediğim tükürük köftelerin tadını unutmuşum. Bunu eşimle birlikte tekrar yaşamalıyım. Eminim onun da hoşuna gider.

Uzun zamandır olmadığım kadar büyük bir huzurla arabama bindim. Köfteci, hâlâ arkamdan şaşkın şaşkın bakıyordu.

Kamil Erbil

( Bir Ekmek Arası Hayat başlıklı yazı kamil-erbil tarafından 4/16/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu