BUGÜN BU MAKAMI İŞGAL EDEN ZAT BU MİLLET VE MEMLEKET İÇİN HAİN BİR ADAMDIR- HAKİMİYET BİLA KAYD-Ü ŞART MİLLETİNDİR-3. BÖLÜM-
Mustafa Kemal '' Padişahın bizi öldürtmek istediğini bizzat kendi ağzından duysam inanmam'' diyordu ama tam da o malum fetvanın imzalanıp İngiliz ve Yunan uçaklarıyla yurdun dört bir yanına atıldığı günlerde Padişah Vahdettin, tüm Türk Milletinin yüreğinde hâlâ bir sızı olan kahraman bir Türk evladının idamına ilişkin mahkeme kararını onaylamıştı.
Evet, İngilizlerin baskıyı iyice arttırdığı 1920 Senesinin Nisan Ayında, Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey, Nemrut Mustafa denen adi, şerefsiz, bölücü bir hainin başkanlık ettiği ve adına Nemrut Mustafa Divanı denen bir mahkemece Ermenileri katlettiği gerekçesiyle idama mahkum edilmiş ve padişahın bu idam kararını onaylamasıyla 10 Nisan 1920'de idam edilmişti. ( Malum fetvadan bir gün önce. Bazı kaynaklara göre aynı gün. )
{ Araya sıkıştırayım: Malum fetvanın yayınlandığı gün yani 11 Nisan 1920'de Padişah aynı zamanda -artık iş göremez duruma gelmiş olan- Osmanlı parlamentosunu da kapattı.}
Mustafa Kemal ve yol arkadaşları, şayet Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'e idam kararı veren mahkemenin huzuruna çıkartılmış olsalar başlarına geleceği çok iyi biliyorlardı ama yine de '' Padişahımız efendimiz, Halifemiz efendimiz.'' Diyorlardı.
Padişah'ın, Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'i idama götüren kararın altına mührünü bastığını en iyi bilenlerin başında Harbiye Nazırı Fevzi Paşa (Fevzi Çakmak ) geliyordu ama İngilizler tarafından aşağılanmaktan artık iyice bunalmış olan Fevzi Paşa, İstanbul'u terk edip Ankara'ya ayak bastığı 27 Nisan 1920'de tren garında bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından karşılanmış ve ayağının tozuyla TBMM kürsüsüne çıkartılmıştı.
27 Nisan 1920'de TBMM Kürsüsüne çıkan Fevzi Paşa da '' Padişahımız, halifemiz, efendimiz.'' Diyordu.
Gelin hep beraber 27 Nisan 1920'de Fevzi Paşa'nın TBMM'de yaptığı konuşmadan çok önemli pasajları hep birlikte okuyalım.
27.04. 1920
İkinci Celse
Reis:( Meclis Başkanı ) Mustafa Kemal Paşa Hazretleri
4. — BEYANAT
1. — Fevzi Paşa Hazretlerinin İstanbul ahvaline ve Zât-ı Şahane ile olan mülakatına dair beyanatı
Fevzi Paşa'nın beyanatını satır satır yazmayacağım.
Paşa, önce İstanbul'un 16 Mart 1920'de nasıl resmen işgal edildiğini, bu işgal sırasında neler yaşandığını anlattı.
Sonra Padişahla yaptığı görüşmelerde padişahın ''Aman ne yapın edin Anadolu ile bağlantıyı koparmayın '' Dediğini söyledi
Daha sonra İngilizlerin baskı yaparak '' Kuvay-i Milliyeyi reddediniz dediklerini buna karşılık onlara '' Kuvay-i Milliyeyi reddedemeyiz ancak bazı yerlerde Kuvay-i Milliye adına hukuksuzlar yapan, fenalıklar içinde bulunanları reddederiz.'' dediklerini anlattı.
İngilizlerin '' Bizim dediklerimizi yapmazsanız Amerika'dan getirteceğimiz unu Müslümanlara vermeyip Ermeni ve Rumlara veririz'' diye tehdit edip ambargo uygulamaktan bahsettiklerini anlattı.
Konuşmasının sonuna doğru malum fetvayı da anlattı. Şöyle:
''...........O kabine (Damat Ferid Paşa Hükümeti) erkanından olan zevattan, gerekse Harbiye Nezaretinde bulunan bazı arkadaşlardan aldığım malumata nazaran o kabineye tazyik icra ettiler '' Fetvayı veriniz.'' diye. Nihayet o fetvayı aldılar.''
''Malumunuz vechile o fetva İngiliz süngüsü ile alınmış, İslamı sinesinde birbirine düşürmek için ilk defa yazılmış acı bir vesikadır. Milletin hiss-i hâkikatini, ümidederim ki, bundaki fecaati görecek ve bunun ehemmiyeti sıfıra inecektir. (Şüphesiz, sadaları”) ''
Evet, Fevzi Paşa, o fetvanın İngiliz süngüsü zoruyla hazırlandığını ve imzalandığını söylüyor, mebuslar ise '' Hiç şüphesiz öyledir.'' Diyorlardı. '' Yok yahu. Padişah da Şeyhülislam da hain oldukları, İngiliz uşağı oldukları, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid ettikleri için o fetvayı hazırladılar.'' Diyen yoktu.
{ Bu arada bugün Nutukta geçen '' Şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.'' Cümlesinde ve daha pek çok cümlede ( Mesela ''Dahili ve harici bedhahların'' ) ne demek istendiğini sözlük kullanarak anlayabilmek de ayrıca üzerinde konuşulması gereken bir konudur ya, ana konumuz o değil }
Hatta TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa, '' Fevzi Paşa'nın bu açıklamalarını bastırıp yayınlayıp, dağıtalım dediğinde ''Hay hay '' diyerek onaylamışlardı.
*****
Aradan sadece beş ay geçmişti.
25 Eylül 1920'de TBMM'nin gizli oturumunda Mustafa Kemal Paşa aynen şöyle diyordu:
''Meclisi Âlinizin hilâfet ve saltanat, halife ve sultan meselesiyle iştigal etmesinde( meşgul olmasında ) mehazir (sakıncalar)vardır. Bu mahzurları şimdiye kadar fiiliyatiyle gördük. Bunu bizden zorla almak isterlerse her türlü mücahedeyi yaparız, ikide birde Meclis-i Âlimizin bu mesele üzerinde müzakere ve münakaşa açması caiz değildir kanaatindeyim.''
''BUGÜN BU MAKAMI İŞGAL EDEN ZAT BU MİLLET VE MEMLEKET İÇİN HAİN BİR ADAMDIR (Alkışlar) Müsaade buyurunuz beyim. Hain bir adamdır. (Alkışlar, bravo sadaları,)''
''Meclis-i Âlimizde şimdiye kadar pek büyük ve cidden tarihî cüretler gördük. Maateessüf şimdi makam-ı hilâfet ve saltanatı işgal eden zat bu millet için hain bir adamdır.''
Evet, Mustafa Kemal Paşa, '' Hilafet ve saltanatı bizden zorla almak isterlerse her türlü cihadı yaparız'' diyordu ama aynı zamanda çok yakın zaman önce '' Efendimiz, halifemiz, Zât-ı Âlî'' dediği Vahdettin için açık açık '' Hain '' diyordu ve ayakta alkışlanıyordu.
Peki bu beş aylık zaman zarfında ne olmuştu ki Mustafa Kemal, kenedisi hakkında idam fermanı verdiği, Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'i idama gönderen kararı imzaladığı halde ''Efendimiz'' diye hitap ettiği padişaha şimdi '' Hain'' diyordu. Daha da önemlisi hiç bir mebus '' Beş ay önce efendimizdi şimdi hain mi oldu?'' Diye sormuyordu?
Ne olmuştu?
FOTOĞRAF: Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey ve Kemal Bey'in Bayezıd Meydanında idam edildikten sonra Kadıköy'deki evine getirilen cenazesinin evinden mezarlığa taşınması.