BALIKESİR'DE BİR KADIN 45
Günce 7 Mayıs 2025
Tekrar merhaba sevgili günlüğüm. Heyecanla sana koşuşumu belki de birçok insan anlamlandıramayacak. Onların anlamasına gerek de yok aslında... Ben birileri beni anlasın diye beklemiyorum. Kelimelerime sığınmak, düşüncelerimi sayfalara dökmek yetiyor bana.
Dışarıda kesif bir hüzün seziyorum, herkesin yüzüne sinmiş gibi... Kim bilir, belki de hislerim yanıltmıyordur.
Günce nedir? Benim düşüncelerimin bir izdüşümü değil mi? Her kelime, her cümle bir yankı… İçimde kopan fırtınaların, küçük mutlulukların ve derin sancıların yankısı...
Bugün, tüm insanlar gibi olağan yaşamımın bir tekrarını daha yaşıyorum. Kahvaltı sofrasında Engin'e laf atıyorum: "Biraz önce telefonda konuştuğun sadıcın Mustafa mıydı?" Ağzındaki lokmaları çiğnerken homurdanarak, "Çok merak ediyorsun," dedi. Sonra da çayını yudumlayıp, "Perdeci Mustafa," deyip konuyu kapattı.
Kahvaltı sofrasını toplarken bir yandan da akşam yemeği için ne pişireyim derdiyle buzdolabına bakındım... "Biber kavurayım, bir de ıspanak... Artan yemek bir lokma kaldı... Bla bla bla..." Her gün aynı beyin fırtınasını yaparken, okuduğum kitaplardan biri geliyor aklıma: Bir Kimya Meselesi.
Bir an gülüp geçiyorum, sevgili günlük.
Büyük bir fincana çay koyup ocağın altını kapatıyorum. Ispanakları yıkarken, Karakaşlı Engin'im geliyor. Homurdanarak, "Çayın altını niye kapattın? Ben daha devam edecektim," diye serzenişte bulunuyor. "Haklısın," diyorum. "Hayret, nasıl oldu da haklılığımı kabul ettin?" diyerek oturma odasına geçiyor.
Aklıma hikâye yazarı olan iki ünlü geliyor: Sait Faik Abasıyanık ve Ömer Seyfettin. "Tarzlarından hangisini kullandım şu anda?" diyerek, eteklerim tutuşur gibi oluyor.
Sait Faik, klasik öykü tekniğini yıkarak doğayı ve insanları basit, samimi, iyi ve kötü taraflarıyla, olduğu gibi ama aynı zamanda şiirsel ve usta bir dille anlatıyor. Toplumcu gerçekçi bir akımın temsilcisi. Geleneksel olanı modernize ediyor. Her kelimesinde bir hayat, her cümlesinde bir sokak var sanki... İçimden "Ben de öyle yazabilsem," diye geçiriyorum.
Bir anda yemek yaparken işte böyle, kendimi yazarken, düşünürken ve araştırırken buluyorum.
Belki üç kuruş da olsa bir maaşım yok, lakin öğrenmek benim için en büyük kazanım.
Yazarlar çoğunlukla yokluk içinde hayatlarını sürdürmemişler mi? Açlığın ve yokluğun getirdiği o ince sızı, kelimelerine karışmamış mı?
Ömer Seyfettin, Maupassant tarzı hikâyenin Türk edebiyatındaki temsilcisiymiş. Kısa ve net... Bir bıçak darbesi gibi keskin.
Bir yanık kokusu duyuyorum sanki. "Elinin körü Çiğdem, yemeğin altı yanıyor!"
H. Çiğdem Deniz
(
Balıkesirde Bir Kadın 45 başlıklı yazı
çitlembik tarafından
7.05.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.