Bahçedeki Sır
Hiç düşündünüz mü? Bazı insanlar hayatınızdan sessizce geçer, ama bir
bakmışsınız, çocukluğunuzun en güzel köşesinde hep oradadırlar.
Bizim mahallede bir bahçe vardı. Dışardan sıradan görünürdü ama içinde
saklı bir dünya barındırırdı. Elma ağacı, kiraz dalları, toprak kokusu... Ve
bir dede ile bir nine.
Kiraz bizim evde de vardı aslında. Ama çocuk aklı işte, komşunun dalından
koparılan kirazın tadı bambaşkaydı. Sessizce bahçeye süzülür, ceplerimizi
doldururduk. Sonra o tanıdık ses duyulurdu:
“Sizi gidi veletler sizi!”
Dedemiz gibi severdik onu. Ama aslında o bizim dedemiz değildi. Mahallenin
ortak dedesiydi. Bizi kovalar gibi yapar, bir taş savurur ama asla isabet
ettirmezdi. Bazen bakkaldan şeker alır, bütün çocuklara eşit dağıtırdı.
Yüzünden gülümseme eksik olmazdı. Mahalledeki herkes onu severdi ama biz
çocukların gözünde o bir efsaneydi.
Yanında hep ninesi olurdu. Beyaz işlemeli örtüsü, elinden düşmeyen mekik
oyası, gözlüklerinin ardından bakan yumuşak bakışlarıyla sedire oturur, mahalle
kadınlarıyla konuşurken bize göz kırpardı.
“N’olacak canım, bırak yesinler. Kim yiyecek o kirazları?” diye seslenirdi
eşine.
Biz o bahçeyi oyun alanı bildik. Ama o bahçe aslında bir hatıralar
bahçesiydi. Dede çiçeklerle konuşur, nine ipliğe sabır işlerdi. O küçük dünya,
bize sevgiyle dolu büyük bir evren gibiydi.
Sonra bir akşam, dede ansızın öldü. Bahçe sustu. Rüzgâr bile daha az uğrar
oldu oraya. Nine bir süre yalnız yaşadı. Sonra çocukları gelip onu götürdü.
Gitmek istemediğini gözlerinden anlamıştık.
Biz artık o bahçeye gizlice girmez olduk. Ama bazen elma ağacının altındaki
sedire oturur, gözlerimizi kapatıp o eski sesi duymaya çalışırdık:
“Sizi gidi veletler sizi...”
Yıllar geçti. Ninenin de öldüğünü duyduk. Vasiyeti üzerine dedenin yanına
gömüldü.
Geçen yıl, memlekete gittiğimde, o eski bahçeye uğradım. Otlar büyümüş,
ağaçlar yaşlanmıştı. Ama elma ağacının altındaki sedir hâlâ oradaydı. Tozlu bir
minderin ucunda, paslanmış bir mekik duruyordu.
Ve ne garip... Tam giderken, dalların arasından yere düşen tek bir kırmızı
kiraz gördüm. Gülümsedim. Ceplerim doluymuş gibi hissettim.
Kim bilir... Belki hâlâ oradalar.
Kamil Erbil