
Beşinci mevsimin tabutunu taşıyordum
gözlerimdeki ferin atılgan nüshasıydı yine bakışlarımı her diktiğim izlek,
tutuşan yangının da habercisi idi çocukluğumun unutulmuşluğu ve ayağıma asla
geçirmediğim patenlerle kayıyordum sahil boyu uçmuşluğuma da vesile olan aç
gözlü bir aşkla ve şaşkınlıkla mıhlanmıştım altımdan kayması an meselesi
eksene.
Rüştünü ispatlamamış şarkılar
çalıyordu kulağımda ne de olsa radyonun kulaklıkları yapışmıştı algılarıma
sehven değişen istasyon ansızın ismimi fısıldadı derinden ve tüm dinleyiciler
s/ağırdı ne de olsa bana özeldi radyonun yayını.
Kıstım sesini ama d/uyuyordum.
Daha da kıstım nihayetinde
parçaladığım radyoda son bir inilti duydum:
‘’Kaybettin.’’
Kaybolduğumun bilincinde kaybetmek
çok da korkutucu gelmedi yine de mekanik bir sesin adımı haykırması koymuştu
bana.
Süt liman sessizliğin bir adım
sonrasıydım ve kulaklarımı pamukla tıkayıp çıktım yola.
Uçmayı bilmeyen kuşlarla havlayan
kedilere rast geldim ve de üstü örtülü düşlere. Tezgâhı bereketliydi düş
satıcısının ve istediğim tüm düşleri bedava vereceğini söyledi. Duymamıştım
tıkalı kulaklarımla lakin dudaklarını okumuştum. Gülümsedim ve tezgâhı
devirdim.
Yüzümde eğreti bir gülümseme. Düş
satıcısı kaybolmuştu aniden.
Memnuniyetle devam ettim yoluma.
Kötülük işe yarıyordu demek ne de olsa yoluma çıkan hiçbir engel önem
taşımıyordu.
Yorgun bir kuşun kanatlarına takıldı
gözüm. Uçmayı dileyen bir canlıdan öte tuzağıma düşecek kadar yaralıydı. Bir
avazda kopardım kafasını vücudundan ve kanatlarını taktım dirsek bitimime.
Yetmezdi buncası.
Yetinmek yoktu artık kitabımda belki
bir kitabım da yoktu.
Savurgan mahiyette yolda önüme çıkan
kim/ne ise çekinmeden tekmeliyordum.
Zoru seven bir insandım madem bir
ömür boyu artık değişmenin zamanı gelmişti.
Zevkin ve kötülüğün doruğunda bir
minval ve tüm öğretilerin de canı cehenneme…
İyi ki annem görmemişti bendeki bu
değişimi yoksa gidip de mezar taşına kanımla mı yazmalıydım içimdeki kötünün
baş harfini?
Belki de bir alt yazı geçmesini
bekliyordum Tanrının ne de olsa iblise teslim etmiştim ruhumu.
Kanıyordum.
Fazlaca kanmıştım bu güne kadar artık
ben kandıracaktım hem de büyük zevkle bir taslak hazırlayıp da ahvalimi de
kandıracaktım.
Beni işten kovan o koca göbekli
patronum.
Nikâh arifesinde beni kandıran
nişanlım.
Kışın ortasında beni kapının önüne
koyan hain ev sahibim.
Oysaki hayatım bu üçlü arasında gidip
gelmekten ibaretti ta ki adımı radyoda duyana kadar.
Herkes ama herkes büyük bir
ikiyüzlülükle kandırmıştı beni: önce methetmişlerdi sonra da arkamdan alay
etmişlerdi. Öyle ya; patronumu nişanlımla tanıştırdığımın ertesi günü postayı
koymuştu bana sonra da ev sahibim kontratı feshetmiş ve evini satmaya karar
vermişti üstelik eşyalarımı toplamama fırsat vermeden neyim var neyim yok
kapının önüne yığmıştı ve bitpazarından aldığım radyo dışında sahip olduğum tüm
kırık dökük eşyayı almadan terk etmiştim mahallemi ve mahallelim bir geçmiş
olsun, demeyi bile çok görmüştü.
Kimsesizliğin kitabını yazmıştım bir
günde oysaki emek verdiğim ve saygı duyduğum her kim/ne ise, kimse olmadığımı sandırmışlardı
bana.
Bir sevgili ve müstakbel bir eş
adayı.
Bir emek işçisi gecesi gündüzü
fabrikada geçen.
Bir de nohut oda bakla sofu evim daha
doğrusu kiracısı olduğum o gecekondu.
Günlerdir yürüyordum ve kulağımda
aynı müzik aynı istasyon demek ki kişiye özel yayın yapan bir radyo istasyonu
idi bana eşlik eden nihayetinde adımı da söylemişti madem demek ki seçilmiş bir
insandım ben ya da şeytanın yeni müridi.
Yol üstünde oturup da dinleneceğim
bir bank arıyordum ve hala kulağımda ismim yankılanıyordu oysaki radyoyu çoktan
parçalamış iç sesimi dinliyordum sözüm ona.
Dünyanın tüm kötülüğüne hep sevgiyle
yanıt vermiştim madem artık savmıştım sıramı ve kötü olma sırası şimdi bana
gelmişti.
Yenik düşmüştüm ama artık bendim
güçlü çünkü tüm kötülüğü nihayetinde enjekte etmişlerdi hem vücuduma hem
ruhuma.
Yazarın da dediği üzere:
‘’Her şeyin alışverişe döndüğü bu
pazarda bir yürek hesapsızlığı. Geldim ve kıyılarındayım işte tün
kirlenmişliğim, tüm arınmışlığımla.’’
Merhaba, dünya.
Artık avuçlarımdasın.
Merhaba, sevgili.
Artık kâbusunum senin.
Merhaba, insanlık:
Siz kazandınız.
İmza:
Ben artık bir maşayım hem de elle
tutulamayacak kadar kızgınım.
Kırgınlığım dünde kaldı.