Kasabanın kenarında, dağ yamacında yaşayan orta yaşlı adamı herkes “hayalperest” diye anardı. Yıllardır tek bir tutkunun peşindeydi: define bulmak. Çocukken dinlediği efsaneler aklından hiç çıkmamış, gece gündüz gözünde hep altın sandıkları canlanmıştı.

Bir gün eline eski, sararmış bir harita geçti. Üzerindeki çarpı işareti kalbini yerinden çıkaracak kadar heyecanlandırdı. Günlerce bekledi, sonunda gece yarısı küreğini omzuna alıp dağa çıktı.

Toprak ıslaktı. Kazma kürek sesleri gecenin sessizliğinde yankılanıyordu. Yorgunluktan beli bükülse de kalbi umutla doluydu. Derinleşen çukurdan bir ses geldi: tok… Kazması sert bir şeye çarpmıştı.

Elleriyle toprağı eşeledi, küçük paslı bir sandık ortaya çıktı. Dizlerinin üstüne çökerek kapağını kaldırdı. İçinden birkaç parça altın sikke ve eski takılar parladı. Gözleri doldu, sevinçle haykırdı:
— “Başardım! Sonunda buldum!”

Ama parıltı kısa sürdü. Sandığın çoğu boştur. Altındaki tahtalar çürümüş, içi neredeyse boşalmıştı. Avucunda sıktığı sikke elini keserken fısıldadı:
— “Bu kadar mıymış bütün ömrüm?”

O sırada arkasından bir ses duyuldu:
— “Ne buldun orada?”

Korkuyla irkildi. İki karaltı ellerinde fenerle yaklaşmıştı. Köyün kenarında definecilik yapan başkalarıydı bunlar. Adamın gözleri büyüdü, sandığı kucaklamak istedi ama biri kolunu yakaladı.

— “Payımızı vermezsen buradan sağ çıkamazsın,” dedi kalın sesli olan.

Adam korkudan titredi. Elindeki birkaç altını gösterdi. “Hepsi bu kadar,” diyebildi. Ama onlar ikna olmadı. Aralarında arbede çıktı. Kazma yere düştü, kürek ayağını sıyırdı. Can havliyle toprağı tekmeledi, çamura bulanarak kurtulmaya çalıştı.

Sonunda canını zor kurtardı. Sandık ve içindekiler orada kaldı. Yokuşu tırmanırken gözü dönmüş adamlardan gelen küfürler kulaklarında çınlıyordu.

Sabaha karşı eve vardığında dizleri kan içinde, elleri yaralıydı. Annesinin eski sözü aklına geldi:
— “Oğlum, define değil, huzur ara.”

Bir köşeye oturup nefes nefese mırıldandı:
— “Altınlar değil… hayatımın kıymetiymiş asıl define.”

O günden sonra eline kürek almadı. Dağlar yine dağ olarak kaldı, o ise hayatın en büyük servetinin nefes almak, sağ kalmak ve sevdiklerinin yanında olmak olduğunu öğrendi.

Kamil Erbil

( Toprağın Altındaki Rüya başlıklı yazı kamil-erbil tarafından 28.09.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu