GİRİŞ

               15 asırlık İslam medeniyeti ve toplumunun en büyük sorunsalı ve yumuşak karnı Tasavvuf’tur.

Sorunsal kelimesi TDK sözlüğünde  Çözümü belli olmayan. Doğru olma ihtimali bulunmakla birlikte, şüphe uyandıran, kesin olmayan; problematik:” olarak açıklanıyor. Geçmişte ve günümüzde yapılan tartışmalara bakıldığında, İslam tarihi boyunca en çok tartışılan kavramlardan biri olduğu rahatlıkla söyleyebiliriz. Görüldüğü kadarıyla bu tartışma bitmeyecek ve hatta alevlenerek devam edecek. Çünkü Sünni Tasavvuf/tarikatlar hakkında toplumun her kesimi tarihi ve kaynakları görmezden gelerek istediği gibi konuşuyor ve yazıyor. İslam tarihinin her döneminde müntesip, muhib ve sufiler, Ehl-i sünnet tasavvufun tamamen İslami kaynaklı olduğunu söylerken muhalifler ise, ısrarla tasavvufun İslam dışı olduğunu ispatlamaya çalışıyorlar hatta sufileri şirkle suçlamaktan çekinmiyorlar.    

Belirtmemiz gereken en önemli husus bu çalışmanın akademik bir çalışma olmadığıdır. Çalışmanın gayesi okuyucuya tasavvuf/tarikatlar hakkında (etimolojisi, tarihi süreç, adabları vb.) ayrıntılı bilgi vermek değildir. Tasavvuf hakkında lehte ve aleyhte merak edilen her şey sayısız kitap, akademik çalışma ve gazetelerde ayrıntılı bir şekilde anlatılmakta hatta zaman zaman televizyon kanallarında bile tartışılmaktadır.

Yapmış olduğumuz araştırmalara göre, kanaatimiz Tasavvuf tartışmalarının kavram ve kurallardan ziyade muhib ve müntesiplerin yaşayış ve sözleri üzerinden yürütüldüğü şeklindedir. Zannımca tartışma Ehl-i sünnet tasavvuf/tarikatların kuralları üzerinden yapılmış olsa bilgi kirliliği önemli ölçüde azalacaktır. Çalışmamızda bu yolu takip etmeyi düşünüyoruz. Yani Tasavvuf tarihinde etkili büyük sufilerin görüşleri üzerine çalışmayı geliştireceğiz.  Büyük sufilerin görüşlerine başvurmadan tasavvuf ve tarikatların İslamiliğini anlatmamız mümkün değildir. Kişilerin hataları ancak kendilerini bağlar. Herkesin kabul edeceği üzere tasavvuf/tarikat hakkında objektif karar verebilmek için yol açıcı/kural koyucu sufilerin görüşleri birinci önceliktir.

Asr-ı saadet, sahabe ve tabiin döneminde zühd (Kulun Hakk’ın dışındaki her şeyi terketmesi- genellikle dünyaya karşı olumsuz tavır ve davranışların bütününü ifade eder.) hayatı olarak ortaya çıkan Tasavvuf, Hicri II. Yüzyıldan itibaren tasavvuf adıyla İslam toplumlarının gündemine girdi. İslam toplumunun gündemine girdiği günden bu günümüze kadar da gündemden hiç düşmediği gibi tartışmaların her zaman odağında oldu. Olmaya da devam ediyor. Zühd hayatı olarak başlayan Sufilik tasavvuf adıyla ve kurumsal olarak İslam toplum hayatına nüfuz ettikçe tartışmaların ardı kesilmedi. Sufilik/Tasavvuf yeni bir olgu değil. Kaynaklara göre yaklaşık 1200 yıllık bir tarihi geçmişi bulunan Tasavvuf yolu bilen, bilmeyen herkesin rahatlıkla tartıştığı bir müessese. Ehl-i sünnet tasavvufu aynı zamanda İslami bir ilim. Ama tecrübi bir ilim. Yani yaşayarak öğrenilen bir ilim. Dolayısıyla, mantık olarak ehil insanların konuşması gereken bir ilim dalı. Genel de İslam dini özelde ise tasavvuf hakkında bilen bilmeyen herkesin konuştuğunu, yazdığını müşahade ediyoruz. Bu durum bilgi kirliliğinin artmasından başka bir işe yaramıyor.

Başlarken belirttiğimiz üzere amacımız tasavvuf hakkında ayrıntılı bilgi vermek olmadığı için akademik çalışmalarda olduğu gibi bir yol izlemeyeceğiz.  Bunun yerine İslam tasavvuf fikri ve Ehl-i Sünnet tarikatların İslam dininin dışında olmadığını anlatmaya çalışacağız. Bunu yaparken kaynaklarımız tasavvuf klasikleri, ilk sufilerin sözleri ve çoğunlukla Nakşibendi tarikatına ait bilgi kaynakları ve Nakşilerin referans kaynakları olacak. Burada yanlış anlamaya meydan vermemek için bir hususu özellikle belirtmemiz gerekiyor. Ehl-i sünnet tarikatlar ve sufier hakkında bir ayrım veya derecelendirme yapmak gibi bir niyetimiz yoktur. Sufileri ve tarikatları derecelendirmeye çalışmak en basit ifadeyle had bilmezliktir. İslam tasavvufunun şeriat ile sınırlı olduğunu anlatmak için, Nakşibendi tarikatını seçme sebebimizin birkaç sebebi var. Birincisi Nakşibendi tarikatı tüm tarikatlar arasında en büyük literatüre-yazılı kaynağa-sahip.

Bu literatürü görmezden gelmek Ehl-i Sünnet tarikatlar hakkında peşin hükümlü ve yanlış bilgi aktarmak demek olur. Bu durum hali hazırda mevcut bilgi kirliliğine katkı yapmaktan başka bir işe yaramaz. Nakşibendi tarikatından önce isimleriyle anılan bir tarikatları olmayan bazı büyük sufilerin tasavvuf ve şeriat konularındaki görüşlerinden bahsetmeye çalışacağız. Bahsedeceğimiz sufiler tasavvufun oluşumunda ve İslam toplumunu şekillendirmede büyük katkıları bilinen sufiler. Ayrıca Heterodoks kavramıyla toplum algısına yerleştirilen sufilerin söz ve kitaplarıyla tamamen şeri kurallar içinde olduklarını anlatmaya çalışacağız. Bizim ki bir iddia değil elbette, sadece çorbada tuz olmak ve yanlış bilinen bazı konuları açıklamaya çalışmak.  

İkincisi tüm tarikatlar aynı terimleri kullanıyorlar. Üçüncü sebebimiz ise Nakşiler, çalışmamızın ilerleyen sayfalarında görüleceği üzere, önceliği kendi silsileleri olmakla birlikte tarihe iz bırakmış sufileri yok saymaz. Örnek vermek gerekirse Hasan-ı Basri (ks) tüm tarikatlar için referans kaynaklarından birisidir. Yine mesela şathiyeleriyle meşhur Bayezid-i Bistami (ks) aynı zamanda Nakşibendi silsilesindedir. Zaten tarihi olarak herkesin malumudur ki Şah-ı Nakşibend (ks) e kadar Nakşiler sesli zikir yapıyorlardı.     

İlk ortaya çıktığında zühd ardından sufilik ve kurumsal kimlik kazanarak Tasavvuf/tarikat ismini alan ilim ve yaşam tarzını esas itibarıyla iki kısımda değerlendirmek gerekiyor. Sesli zikir yapılan (cehri zikir) ve sessiz zikir ( zikr-i hafi)  yapan tarikatlar.

Nakşibendiyye tarikatı Şah-ı Nakşibend’(ks) den dolayı yaklaşık 800 yıldır bu isimle anılıyor. Ve çok büyük bir literatüre sahip. İsrail Haifa Üniversitesi Orta Doğu Tarihi Bölümü’nün kıdemli öğretim üyesi Itzchak Weismann da yazmış olduğu kitabında belirttiği üzere gerek literatürü gerekse eğitimli geleneği sebebiyle tarikatlar arasında referans olma özelliğine sahiptir. Nakşibendilik Dünya çapında bir sufi geleneğin Sunni tutum ve faal tavrı Itzchak Weismann Mütercim İrfan Kelkitli Litera Yayıncılık 2015

            Burada özellikle belirtmemiz gereken bir husus vardır. Ehl-i Sünnet tarikatların ilk şeyhleri Hz. Ebu Bekir (ra) veya Hz. Ali (kv) dir. Onların da (ra) zikir talimlerini Hz. Peygamber (sav) den öğrendikleri kabul edilir. Nakşibendi tarikatının bütün kollarında bu silsile bilinir ve kabul edilir.  Silsileye baktığımız zaman Hz. Ebu Bekir (ra) den günümüze aynı gelenekle ama farklı isimlerle devam ettiğini müşahade ediyoruz. (Sıddıkiyye, Tayfuriyye, Haceganiyye, Nakşibendiyye, Nakşibendiyye-Ahrariyye, Nakşibendiyye Müceddidiyye, Nakşibendiye-Halidiyye)

            Bu kısa açıklamaya göre Tasavvuf ile Tarikat arasında ayrım yapmamız gerekirse: Ehl-i Tasavvuf’un kabul ettiği, meşhur şeyhlerden Necmeddin-i Kübra’(ks) nın dile getirdiği: ‘Yaratılmışların aldıkları nefesler adedince Allah (cc) a ulaşma yolu vardır’ kelam-ı kibarınca: Tasavvuf Allah’a (cc) ulaşma yollarının isimlerinden biri iken, yol anlamındaki tarikat bu amaçla yürünen yolların adıdır.

Bu çalışmanın en önemli gayesi İslam toplumunun en büyük sosyal gurubu olan sufilerin vakıf kişiliklerinden bahsetmektir. Bu çalışma Türkçe karşılığı olmayan filantropi (insanseverlik-hayırseverlik modern anlamıyla '’Birinin, zamanını, uzmanlığını veya varlıklarını sosyal fayda yaratmak için gönüllü olarak vermesidir.'') kavramı üzerine kurgulanmıştır.

Çalışmada zikredilen ayet mealleri DİB web sayfasından alınmıştır. Diğer bölümlerde olduğu üzere temel bilgi kaynağımız Diyanet İslam Ansiklopedisinin web sayfasından özetlenmiştir.   

Her ne kadar akademik çalışmalardan faydalanmış olunsa da bu çalışma akademik bir çalışma değildir. Okuyucudan istirhamımız çalışmamızın bu mantıkla değerlendirmesidir.

 

 

 

TDK Web Sayfası

Nakşibendilik Dünya çapında bir sufi geleneğin Sunni tutum ve faal tavrı Itzchak Weismann Mütercim İrfan Kelkitli Litera Yayıncılık 2015

(https://degisimicinbagis.org/filantropi-nedir/Tüsev-Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı  

Büşra Demiryürek ŞAHİN“Allah' a giden yollar canlıların aldığı nefesler adedincedir” Sözüne Genel Bir Bakış İstanbul Üniversitesi, Arap Dili ve Edebiyatı & İlahiyat Yüksek Lisans akademia.edu.tr

( Vakıf Ve Ehli Tasavvuf başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 13.10.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu