KARATAYSULTAN KERVANSARAYI/ZAVİYESİ
Celâleddin Karatay, I. Alâeddin Keykubad ve halefleri döneminde çeşitli zamanlarda sırasıyla “emir‐i devât”,“emir‐i taşthâne”, “hazinedâr‐ı hâ ss”, “nâib” ve “atabey” olarak önemli mevkilerde bulunmuştur. Alâed din Keykubad’ın yanında göreve başlamadan önce bir gulâmhaneye eğitilmek
üzere alınan Celâleddin Karatay, sonra saraya getirilmiş ve burada kendisine önemli bir makam verilmiştir. İbn Bibi, bizzat Celâleddin Karatay’dan yaptığını ifade ettiği
rivayetine göre, Celâleddin Karatay’ın
Alâeddin Keykubad’ın tahta çıkışından
ölümüne kadar bu sultanın hizmetinde bulunduğunu belirtmiştir.
Celâleddin
Karatay, “Barışta ve seferde, varlıkta
ve yoklukta 18 yıl gece gündüz o hazretin yanında bulundum” ifadesini
kullanmıştır. TARİHİN PEŞİNDE ‐ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL
ARAŞTIRMALAR DERGİSİ‐ Yıl: 2013, Sayı: 9 Sayfa: 357‐382 I.
KARATAY KERVANSARAYI/ZAVİYESİ’NİN VÂKIFI
Celâleddin
Karatay’ın devlet hizmetinde etkin hale gelmesi özellikle II. İzzeddin Keykâvus’un saltanat dö nemlerine rastlamaktadır. Zannımca Celaleddin Karatay’ın zikre değer en
önemli özelliği mühtedi olmasıdır. Amiyane tabirle Celaleddin Karatay
devşirmedir ve devşirme bir devlet görevlisi olarak İslami hassasiyetinden
dolayı çok sayıda vakıf kurmuştur. Hatta bu yüzden kervansaray kitabesine
ismini dahi yazdırmamıştır. Karatay’ın kurduğu hayratların en önemlilerinden
birisi de Kayseri’de kurduğu Kervansaraydır. Kayseri’de XIII. yüzyıla ait Anadolu Selçuklu
kervansarayı. Kayseri-eski Malatya yolu üzerinde, Bünyan ilçesi Elbaşı bucağı
Karadayı köyünün içindedir.
Anadolu’nun milletlerarası ticaretin dışında kalmasından sonra han XVI.
Yüzyılda zâviyeye dönüşmüştür. Selçuklu tarihçisi İbni Bibi abartılı bir
ifadeyle Celaleddin Karatay’ın Kervansaray (ribât) yaptırmadığı hiçbir memleket
ve yolun bulunmadığını rivayet eder. Bu ifâde, şüphesiz mübalâğalı olmakla
beraber, onun bu türlü birçok eserler vücuda getirdiği tarzında anlamak
icabeder.
Muhiddin bin Abdüzzâhir'in onun faal
olduğu zamana ait tasvirine göre … Yazın ve ve kışın içinde herşey bulmak
mümkündür. Kervansarayda hamam, hastâne (bimaristân),
ilaçlar, yatak ve yemek takımları ve ahırlar vardır. Her yolcu orada,
derecesine göre, misafir edilir. Sultan, yani Baybars, buradan geçerken
kervansarayda misafir kaldı. Buna ait büyük vakıflar vardır ki bunlar etrafında
ve diğer beldelerde bulunur. Hanın, gelir ve masraflarına bakmak için,
daireleri (devâvin) , memur ve
kâtipleri mevcuttur. Tatarlar bunun resimlerinden hiçbir şeye dokunmadan eskisi
gibi işlemesine bıraktılar. CELÂLEDDİN KARATAY, VAKIFLARI VE VAKFİYELERİ Dr. OSMAN TURAN Ankara
üniversitesi D. T. C. Fakültesi
Karatay Kervansarayı döneminde
çeşitli bölgelerden gelen yolcular ile üst düzey devlet adamlarının
ağırlandığı yer idi. Moğolları büyük bir hezimete uğratan Sultan Baybars’ta bu
kervansarayda kalmıştı. Kervansarayın iç erişinde
“ Evânînü’s‐sayfiyye” adı verilen yazlık köşkler ve
kışlık mekânlar bulunmaktaydı ve her mevsimde konaklayanların
birinc il ihtiyaçlarına olanak sağlayan
hamam, bimaristan adı verilen hastane gibi mekânlar ile
ilaç, yatak ve yemek takımları ve ahırlar vardı.
Kervansarayın
bulunduğu yerde bu Karadayı isimli bir köy bulunmaktadır. Benzeri hayratlar
gibi Karatay Sultan kervansarayı vakfiyesinde belirtildiği şartlar üzerine
çalışmış ve en son zaviye olarak hizmetine devam etmiştir. Hayat şartlarının değişmesi ile amacı kısmen ortadan kalkmış ve vakıftan yararlananların bulunmadığı, gelirleri sarf edilecek hayrat müesseseleri mevcut olmayan vakıflara “evkaf‐ı münderise” adı verilmiştir. Karatay Kervansarayı’nda da böyle bir durum
söz konusudur.
XVI. yüzyılın ilk
yarısından itibaren özellikle Orta Anadolu’da zaviyelerin önemi oldukça azalmıştır. Bölgenin Türkleşmiş ve İslamlaşmış olması zaviyelere verilen değeri
azaltmış, ancak mevcut zaviyeler
Osmanlı idarecileri tarafından korunmuş,
bazı tamiratlarla başka amaçlar için kullanılmıştır.
Rastlanılan en erken belgeye göre vakıf, 1850 tarihinden itibaren tekrar “Karatay Sultan
Zaviyesi” olarak kaydedilmiş tir.
Celâleddin Karatay
yaptırdığı kervansaraya akarat olarak mülkiyetinde bulunan Sarahor, Likendon
köyleri, Kayseri dışındaki
iki ç ayır, Kayseri civarında 334 müd tohum alan 29 parça arazi,
yeri bilinmeyen yedi tarla, Meşhed civarında
satın aldığı 19 tarla ve Güney köyünü
vakfiyesine yazdırmıştı. Vakfiyeye kayıtlı zahire ekmek için tahsis edilmiş
mezralarda bulunmaktadır. Nitekim vakfiyede görevlilere ücret olarak para ve
zahire verilmesi bu durumu açıklar.
Celaleddin
Karatay Kervansarayı için 1247’de yapılan Şarkî Karahisar’daki
Behramşah Kasabası’nda bulunan bir han ile Kayseri şehrinde bulunan iki evini ve Kayseri şehrinin dış kısmında bir hanını,
1248 tarihli vakfiye zeyli
ile de Meşhed köyünde ki
dört ev ve bir fırını, Kayseri’deki sekiz evi ve Sarahor köyünde sayısı kaydedilmemiş olan evler ile bir hamamın yanında on beş dükkânı vakfetmişti. Vakfiye şartına göre masraflardan artan gelir
ile de din, ırk ve cinsiyet gözetilmeksizin kervansaraya gelen her yolcuya yemek ikram edilerek ayakkabısı olmayanlara ayakkabı
temin edilecek ve binekleri
için saman ile arpa verilecektir.
Vakfiyeye göre, kervansarayda konaklama esnasında hastalanan misafirlerin tedavisi ile burada vefat eden yolcuların defin
masrafları da vakıf gelirlerinden karşılanacaktır. Ayrıca, akraba ve azatlı kölelerinden kazanmaktan aciz olup kervansaraya sığınan kadın, erkek, Müslüman ya da gayrimüslim herkese her yıl 120 dirhem
para ile 24 müd zahire verilecektir.
TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALARDERGİSİ Yıl: 2013, Sa yı: 9 KARATAY SULTAN ZAVİYESİ’NİN MALÎ T ARİHİNDEN BİR KESİT (1813‐1889)
Zehra ODABAŞI
ÜRGÜP
Çalışmamızın ilerleyen sayfalarında anlaşılacağı üzere bilgi vereceğimiz
şehirler aile, beylik ve devletlerin başkentleri veya önemli şehirleri. İslam
tarhi boyunca Müslümanların hakimiyetine giren bütün şehirler vakıf şehir
olarak görüldü ve ihya/imar edildi. Bu şehirlerin tamamından bahsetmemiz
maalesef mümkün değil. Bu sebepten aile, beylik ve devletlerdeki önemli bazı
şehirlere öncelik vermek durumundayız.
Ürgüp her hangi bir Anadolu beyliği veya devletin başkenti değil. Şahsım
Ürgüp’lü olduğu için burada Ürgüp hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. Abartı
olmasın ama yaklaşık 250 yıldan fazladır Ürgüp ile Nevşehir arasında husumet
demeyelim ama bir soğukluk her zaman vardı. 18. Yüzyılın ilk çeyreğinde Muşkara
küçük bir köy, Ürgüp ise sancak merkeziydi. Muşkaralı (Nevşehir) Damad İbrahim Paşa sadrazam olunca memleketi
Muşkara’yı vakıf şehir ilan etti. Göçerlerlere vergi muafiyeti vererek nüfus
artırıldı. Kadılık ve Pazar Muşkara’ya alındı. Damad İbrahim Paşa yaptırdığı
külliyelerle Muşkara’yı şehre dönüştürdü. Damad İbrahim Paşa’nın gayretleriyle
Muskara Nevşehir’e dönüşerek büyüyüp gelişirken Ürgüp geriledi. Bu olaylardan
sonra Ürgüp ile Nevşehir arasındaki soğukluk hiç düzelmedi.
Ürgüp’ün ne zaman ve nasıl kurulduğu hakkında bilgi yoktur. Yerleşme
tarihinin Hititler dönemine kadar indiği tahmin edilirken, Ürgüp
yöresinin 705 yılında Araplar’ın idaresine girdiği, bu hâkimiyetin X. Yüzyıl
başlarına kadar sürdüğü tahmin edilmektedir.
Ürgüp’ün Anadolu Selçuklu Devleti’nin ilk dönemlerinde Türk hâkimiyetine
geçtiği sanılmaktadır. Ardından 1243 Moğol istilâsından etkilendiği anlaşılan
Ürgüp Moğollar’ın
kontrolü altına
girdi. Alâeddin Eretna, İç Anadolu’da kendi adını taşıyan devletini kurunca
bu defa Eretna Devleti’nin egemenliğinde kaldı. Eretna oğlu Ali Bey'in Kadı
Burhâneddin’le
mücadelesinden bahseden Bezm ü Rezm adlı eserde kasabanın ismi “Birügüb” diye kaydedilir.
1375’te Kayseri ile birlikte Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey’in idaresine giren
Ürgüp’te 1398’de Osmanlı hâkimiyeti kurulduysa da 1402’de yeniden Karaman
Beyliği’ne dahil oldu. Fâtih Sultan Mehmed zamanında Gedik Ahmed Paşa’nın Karaman seferi
sırasında (1474 yılı sonları) Develikarahisarı'nın zaptıyla görevlendirilen Niğde
sancak beyi Koçu Bey bu
kesimi ele geçirdi. Ürgüp’ün de bu tarihte kesin biçimde Osmanlı
egemenliğine girdiği söylenebilir. 881 (1476) tarihli Karaman Evkaf Defteri’nde eyaleti
oluşturan vilâyetler arasında Ürgüp de bulunmaktadır.
Ürgüp’ün Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra bölgede çok önemli olaylar cereyan
etmedi. XVIII.
yüzyılda kasabayı ilgilendiren en önemli gelişme, Muşkara köyünün Damad İbrâhim Paşa
tarafından ihya edilmesiyle
Nevşehir kasabası ve kazasının ortaya çıkmasıdır.
Şemseddin Sâmi kasabayı 1400 hânede yaklaşık 8000 kişilik nüfuslu, bağlık
ve
bahçelik bir
kasaba şeklinde anar; burada bir rüşdiye mektebiyle birçok medresenin yer
aldığını bildirir. Konya Vilâyet Salnâmesi’nde verilen bilgiye göre 1870’te
Ürgüp’te
beş medrese, on
sıbyan mektebi bulunmaktaydı. 1874’te medrese sayısı beşe, sıbyan mektebi
sayısı on dokuza çıkmıştı. 1887 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre bir
hükümet konağı,
bir telgrafhâne ve bir rüşdiye mektebi vardı. Kasabada iki kütüphane mevcut
olup buralarda 113 yazma ve 327 basma eser kayıtlıydı. Ürgüp’ün merkez olduğu
kaza 1476’da Karaman eyaletini meydana getiren sekiz vilâyet arasında yer almaktaydı.
1870 yılı salnâme kayıtlarına göre Ürgüp kazasında 485 dükkân, dokuz ekmekçi
fırını, yirmi
yağhâne, biri harap iki hamam, bir namazgâh, on bir türbe, yetmiş cami ve mescid,
seksen yedi çeşme, yirmi altı değirmen, on bir çanakçı fırını, 244 çanakhâne ve
beş kilise vardı.
1483 yılında yapılan Vakıf tahririne
göre Ürgüp’te 14 adet vakıf vardı.
MURAD ÇELEBİ DEFTERi: 1483
YILINDA KARAMAN VİLAYETİNDE
VAKlFLAR Akif Erdoğru