Batı Anadolu’daki en önemli beyliklerden
biri Menteşeoğulları’dır. (1261-1420) Beyliğin kurucusu Menteşe
Bey (1261-82) Selçuklu uçbeyi olarak Güneybatı Anadolu’nun (antik Karya
bölgesi) fethi ile görevlendirilmiştir. Önce Muğla ve çevresini ele geçiren
Menteşe Bey 1278’de Menderes vadisine doğru ilerlemiş; Güllübahçe (Priene) ve
Balat’ı (Miletus/Palatia) fethederek Beyliği’nin sınırlarını genişletmiş,
1282’de Aydın (Tralles) ve Sultanhisar’ı (Nyssa) topraklarına katmıştır.
1282’de ölen ve Fethiye’deki (Meğri) Türbesi’ne defnedilen
Menteşe Bey’den sonra, bölgedeki fetihler damadı Sasa Bey tarafından
sürdürülmüştür.
Menteşeoğulları Beyliği zamanında sekiz
melik 50, bir emir 2, bir lala 2, bir vali 1, dört din adamı 5, beş ahi 5, üç
tacir 3, bir hayır sahibi 1, konumu belirlenemeyen yirmibeş kişi 25 olmak üzere
toplam 94 yapı inşa ettirmiştir150. Bilinen yapılar arasında 20 cami, 10
mescit, 5 medrese, 1 kütüphane, 2 darülhuffaz, 1 hânkah, 3 imaret, 1
mevlevihane, 1 tekke, 10 zaviye, 10 hamam, 1 çeşme, 4 han, 2 saray, 1 köşk, 1
kule, 20 türbe ve 1 kervansaray yer alır. Bu dönemde en çok cami ve türbe
yapılmıştır. Ayrıca 3 çarşı, 3 pazar ve 1 yağhanenin varlığı da bilinmektedir.
Selçukluların yıkılışından sonra
Menteşeoğulları’nın İlhanlı egemenliğini tanımadığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde
melik tarafından 1 cami, 2 mescit, 1 hamam, 1 saray ve 1 türbe inşa ettirilmiştir.
Balat’ta İç Kale’de yer alan ve örtü sistemi tümüyle yıkılmış Hisar
Camisi, “Dört Sütunlu Cami” olarak da adlandırılmıştır. Hisar Camisi’nin
doğusunda yer alan harap durumdaki Mescit de Mesud Bey zamanına ait
olmalıdır. İki yapının yakınındaki Küçük (Özel) Hamam da bu dönemin
eseri olarak görülebilir.
Vakfiyesine göre 1308 yılına ait olduğu
anlaşılan Eski Çine’deki Cami araştırmacılarca Ahmed Gazi’ye
maledilmekte ve yörede de aynı adla tanınmakla birlikte, tarihi dikkate
alınarak Mesud Bey zamanına yerleştirilebilir. Bu yapının karşısındaki Ahi
Bayram Türbesi adıyla tanınan ve 14. yüzyıl başlarına tarihlenen yapı da bu
döneme maledilebilir.
Menteşeoğullarından Orhan Bey’in nereye
defnedildiği bilinmemekle birlikte, tarihçiler başkenti Milas’tan Beçin’e
taşıyan ve birçok yapıyla donatan “sultan” ünlü Orhan Bey’in Beçin’deki
camisinin yanına defnedilmiş olabileceğini öne sürerler. İbni Battuta da Orhan
Bey’i bu şehrin kurucusu olarak tanıtır. Kısmen onarılmış Orhan Bey Camisi’nin
1333 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Evliya Çelebi, Orhan Bey Hamamı’ndan
da söz etmektedir. Milas’taki 1334 tarihli Vakıflar Hamamı da
Orhan Bey’e maledilmektedir. Balat’ta ören yerine girişin batısında,
Antik tiyatronun güneyinde bulunan Han’ın da Orhan Bey tarafından
yaptırıldığı düşünebilir. Bu dönemdeki diğer bir yapı, Milas’taki 20
Mayıs-17 Haziran 1330 tarihinde din adamlarından Salaheddin tarafından
yaptırılmış Hacı İlyas Camisi’dir.
Menteşeoğlu İbrahim Bey zamanında Balat’ta
çok sayıda yapı inşa edildiği anlaşılmaktadır. Kendisinin Balat’ta camisi ve
mahallesi olduğu kaynaklarda da belirtilmektedir. Balat’ta, yerleşimin
kuzeyinde yer alan harap durumdaki Kırk Merdiven Camisi olarak
tanıtılmış yapının İbrahim Bey tarafından yaptırıldığı ve Osmanlı vakıf
kayıtlarında İbrahim Bey Camisi olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Yapı
14. yüzyıl ortalarına tarihlenmektedir. İbrahim Bey Camisi’nin vakfı olan Hamam
ise caminin batısında, yer almaktadır. İbrahim Bey tarafından yaptırılan ve
Selçuklu Hamamı olarak tanınan diğer bir Hamam Roma ve Bizans dönemi
ticaret dokusu içinde yer almaktadır. Diğer bir yapı, daha sonra üzerinde
duracağımız İlyas Bey Külliyesi’nin kuzeydoğusundaki Mescit’tir.
Yerleşimde, farklı konumdaki hanlardan ikincisi, ticaretin bu dönemdeki
canlılığı dikkate alınarak İbrahim Bey zamanına tarihlenebilir. Balat’ın en
parlak dönemlerinden birinin İbrahim Bey zamanı olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim Mahmud Bey’in Beçinli Mahmud adlı
bir yazara, Baznâme adlı avcılık ve kuşlarla ilgili Farsça bir eseri
Türkçe’ye çevirttiği bilinmektedir. Ahmed Gazi dönemi Beçin’in en parlak
zamanıdır. Orhan Bey Camisi karşısındaki Medrese 1375 yılında Ahmed Gazi
tarafından yaptırılmıştır.
Beçin’deki diğer yapılar tarihsizdir.
Ancak, Beçin’in en parlak zamanının Ahmed Gazi dönemi olduğu dikkate alınınca,
diğer yapıların önemli bir bölümünün de bu süreçte yapıldığı düşünülebilir.
İşlevi tartışmalı olmakla birlikte Kızıl Han olarak tanıtılmış iki katlı
harap durumdaki yapı bu örneklerden biridir.
Ahmet Gazi Medresesi yakınında yer alan
harap durumdaki iki hamam da bu döneme ait olabilir. Medresenin batısındaki ilk
Hamam iki eyvanlı ve iki halvetli tipin küçük bir örneğidir. Bu hamamın
ve kale girişinin yakınındaki ikinci Hamam ise, iki eyvanlı ve
iki halvetli tipin Ahmed Gazi’ye ait diğer yapı, Milas’taki 1378 Ekim
ortalarına ait Ulu Cami’dir.
Ahmed
Gazi’nin Balat’ta Mevlevihane vakfı bulunduğu kayıtlardan
anlaşılmaktadır. 1402 yılındaki Ankara Savaşı yenilgisine kadar bölgeye egemen
olan Firuz Ağa’nın bilinen tek yapım etkinliği Milas’taki 1396
tarihli Camisi ve Medresesi’dir. İlyas Bey zamanı Balat’ın en
parlak dönemlerinden biridir. Bazı kitabelerinde “sultan” ününü kullanan
melik 16 yapısıyla Beyliğin en etkin kurucusudur. Şehrin güneyinde yer alan ve
beş yapıdan oluşan İlyas Bey Külliyesi 11 Mayıs-9 Haziran 1404 yılında
tamamlanmıştır.
Cami, medrese, İmaret, İki Hamam
(Çifte Hamam) ise doğuda yer almaktadır. Balat’taki yapılar dışında, Turgut’taki
(Leyne) İlyas Bey Camisi’nden de söz edilebilir. Cami belki de, Çeşme
duvarında yer alan 1368 tarihli bir Zaviye’ye ait kitabeye dayanarak o yapıyla
ilişkilendirilebilir. Bu takdirde, İlyas Bey başa geçmeden önce inşa edilmiş
olabilir. Bunların dışında, Hisarköy’de İlyas Bey’in günümüze gelememiş
bir Cami yaptırdığı kaynaklarda belirtilmektedir.
Ayrıca bu dönemde, muhtemelen Balat’taki
İlyas Bey Medrese’sinde, İlyas Bey’e ithaf edilen İlyasiyye adlı bir tıp
el kitabının Şirvanlı Mehmed tarafından Türkçe’ye çevrildiği bilinmektedir.
Belki de,
Milas-Söke karayolu üzerinde, Bafa gölünün karşısında yer alan ve Bafa Gölü
Hanı olarak bilinen kapalı tipteki han bu dönemin eseri olabilir. Aynur Durukan Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic Volume 9/10 2014
MUĞLA
Muğla şehri etrafı dağlarla çevrili büyükçe bir ovanın (Muğla ovası) kuzey
kenarında, Oyukludağ’ın eteklerindeki Asartepe’nin (Hisardağ) yamaçlarında
denizden 650 m. yükseklikte kurulmuştur. Şehrin bugünkü adı antik dönemdeki
ismi olan Mobolla’dan gelir.
Şehrin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Muğla’nın
çevresinin tarihi arkeolojik verilere göre Helenistik dönem öncesine kadar
iner.
Karya bölgesine karşı yapılan Türk akınları, XI. yüzyıldan başlayarak XIII.
yüzyılın son çeyreğinde bölgenin kesin biçimde fethine kadar aralıklarla sürdü.
1079’da Türk kuvvetleri Muğla ve civarına kadar geldiler. Moğollar’ın önünden
kaçan Türkmen grupları 1220’den sonra Anadolu’ya girdiler ve batıdaki sınırlara
yerleştiler. Ardından Türk akınları yoğun bir şekilde arttı. 1302’de ancak Manisa’ya
kadar uzanabilen son bir Bizans saldırısının ardından Karya bölgesi kesin
biçimde Menteşeoğulları’nın elinde kaldı.
Menteşe Beyi Orhan Bey, 720-721’de (1320-1321) Rodos’a karşı
gerçekleştirdiği başarısız seferden sonra güvenlik açısından beyliğin
başşehrini bir müddet için Milas’tan ülkenin daha iç taraflarında bulunan
Muğla’ya nakletti. Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid’in 791-792’de (1389-1390)
Anadolu beyliklerine karşı yaptığı seferde Menteşe Beyliği’nin Balat ve Muğla
kolları zaptedildi. Fetret devrinin ardından Muğla dahil beylik toprakları 1424
yılında kesin şekilde Osmanlılar’ın eline geçti.
Türk-İslam dönemine ait, tarihi bilinen en eski yapı 1344 yılında İbrâhim
Bey’in Menteşe beyi iken yaptırdığı Ulucamidir. Ulucaminin inşasından yaklaşık
on bir yıl önce Muğla’yı ziyaret eden İbn Battûta şehirde misafir olarak
kaldığı bir zâviyeden söz etmektedir.
1493 Hacı
Muslihuddin tarafından yaptırılan ve cami, medrese, muallimhâne, çeşme gibi
unsurlardan meydana gelen külliye tepelerden aşağılara doğru yayılan şehrin
güney sınırını belirlemektedir. Şehrin kuzeyindeki ulucamiden güneydeki Hacı
Muslihuddin Camii’ne kadar Tabakhane deresinin iki yanında uzanan çarşıda XVI.
yüzyılda 250-300 dükkân vardı.
Şehirde ikamet eden şehzadeler ve sancak beylerinin emrindeki kalabalık
görevli topluluğunun varlığı Muğla’nın sosyal ve kültürel yapısını olumlu yönde
etkiledi. İbrâhim Şâhidî Muğla’da Mevlevîliği canlandırmış, bugün Şâhidî Camii
diye anılan Seyyid Kemal Zâviyesi’ni mevlevîhâne yaparak halk arasında büyük
şöhret kazanmıştır. Bir diğer meşhur şahsiyet ise de faaliyet gösteren Şeyh Bedreddin
idi. Diğer zâviyelerle birlikte Muğla XVI. yüzyılda âdeta bir tasavvuf merkezi
haline gelmiştir. 1583 tarihli tahrir defterine göre Muğla’da altı kadı ikamet
etmekte iken iki müderris üç mülâzım, dört dânişmend ve on üç talebe, yedi
imam, iki hatip ve üç müezzin şehirde oturuyordu. Defterlerdeki kayıtlara göre
kurumlarındaki görevlilerin çoğu Muğla’nın yerli ailelerine mensuptu. Bu
dönemde resmi görevlilerin (adalet, eğitim ve din) yerli halktan olmaları ve
şehir halkı içinde şeyh, hâce, çelebi ve fakih unvanlarına sahip kişilere sıkça
rastlanması XVI. yüzyılda Muğla’da ilim ve kültür seviyesini göstermesi
açısından önemlidir.
1624 tarihli bir avârız tahririne göre Muğla’da, bir yüzyıl içinde cami ve
mescid sayısı yetmişe, medrese sayısı yediye, sıbyan mektebi sayısı on bire
yükselmişti.
XIX. yüzyılda Muğla’da yeni birtakım imar hareketlerine girişildi. 1830’da
Şeyh Bedreddin (Kadı) Mescidi tamir edildi. 1829’da Abdi Ağa tarafından mescid
olarak inşa ettirilen Konakaltı Camii’ni Zorbaz Hacı Mehmed Ağa 1863 yılında
yıktırarak yeniden yaptırdı. XIX. yüzyılda şehrin doğusunda kurulan Rum
mahallesi Saburhâne’deki camiyi Hacı Osman Ağa 1848’de inşa ettirdi. Çarşı
merkezindeki Yağcılar Hanı ile Kocahan, 1890 yılından önce Muğla belediye
reisliği yapan Süleyman Efendi tarafından yaptırıldı. Şâhidî Camii’ni 1848’de
Hacı Osman Ağa genişleterek tamir ettirdi. 1866 yılında açılan Muğla
Rüşdiyesi’nden 1876-1888 yılları arasında 130 öğrenci mezun olmuştu. Sekibaşı,
Küçük Hoca, Saburhâne ve Kurşunlu ilkokullarında 1883’te 440 öğrenci mevcuttu.
Bir yıl sonra öğretime başlayan kız ilkokulundaki öğrenci sayısı ise 110 idi.
Muğla’da 1870’te Hoca Mustafa Efendi tarafından bir kütüphane yaptırıldı. 1871
yılında belediye teşkilâtı kuruldu, 1884’te Ticaret Odası faaliyete geçti.
1890’da Muğla’nın nüfusu 9655 idi. Bu tarihte şehirde 2383 ev, 342 dükkân,
altmış yedi mağaza, otuz üç kahvehane, altı han, yirmi dört fırın, üç otel
(oda), 327 Rum evi, üç hamam, yirmi altı değirmen, sekiz müslüman okulu, bir
Rum okulu, bir Rum kilisesi, iki kütüphane, on iki türbe, hükümet konağı,
kışla, hapishane, telgrafhane, mezbaha, kırk yedi çeşme ve sebil, altı meyhâne,
üç kiremithâne, iki gazino, iki karakolhâne, bir Mevlevî tekkesi, bir Rifâî
tekkesi, altı cami, yirmi dokuz mescid vardı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2003 yılı istatistiklerine göre Muğla’da
il ve ilçe merkezlerinde 155, kasabalarda 164 ve köylerde 685 olmak üzere toplam
1004 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı otuz dörttür. ZEKAİ METE