SÂHİB
ATAOĞULLARI
Anadolu Selçuklu Veziri Sâhib Ata’nın (ö. 687/1288) oğulları ve torunları
tarafından Afyonkarahisar ve çevresinde kurulan beylik (1275-1341).
Sâhib Ata, malları ve hazineleri iktâı olan Karahisar’da bulunduğundan
torununu burada kurduğu vakfın mütevellisi yapmıştı. Ancak Şemseddin Mehmed
ondan önce öldü. Afyonkarahisar’daki Kubbeli Cami’nin 731 (1330-31) tarihli
kitâbesinde bânisinin Nusretüddevle Ahmed b. Muhammed olduğu belirtilmekte,
yine aynı şehirdeki ulucaminin Muharrem 742 (Haziran-Temmuz 1341) tarihli
kitâbesinde Nusretüddevle ve’d-dîn Ahmed’in adı kaydedilmektedir. Osman Turan
Celaleddin Karatay Vakfı ve Vakfiyeleri isimli çalışmasındaki bir dipnottan
Sahip Ata’nın Sivas'taki medresesi yanında, gelenlere
günde üç tabak yemek, bir okka et ve bir okka ekmek verilen bir Darüz
ziyafesinin bulunduğunu öğreniyoruz. (Selçuk veziri Fahreddin Ali, Sivas'taki
medresesi yanında bulunan Darüz-ziyâfesine gelenlere günde üç tabak yemek, bir
okka et, bir okka ekmek tayin ediyorlar…. CELÂLEDDİN KARATAY, VAKIFLARI VE VAKFİYELERİ Dr. OSMAN TURAN
AFYON-İSHAKLI
(SAKLU) SÂHİB ATA FAHREDDİN ALİ KERVANASARAYI
1249 Yılı, Selçuklu
Anadolu’sunun “Ebu’l Hayrat”ı olarak bilinen Fahreddin Ali’nin –bugüne
gelebilenler arasında- ilk eserini yaptırdığı tarihtir. Onun, Emir-i Dâd
görevini üstlendiği yılda ve yüksek ihtimalle bu kutlu haberin nişanesi olarak
yaptırdığı İshaklı Kervansarayı, Konya’dan İstanbul’a uzanan kervan yolunun
Afyon-Akşehir arasındaki önemli bir noktasındaydı. Ömrünün son yıllarını da bu
bölgede (Nadir Köyü) geçirecek olan Sâhib Ata, İshaklı Hanın dışında 1250’de
matbah, hânkah, çeşme, mescit ve medrese’den müteşekkil Akşehir’deki
külliyenin, Ilgın’daki han ve hamamın, hâlâ bulunamamış büyük bir sarayın da
banisidir. Sâhib Ata’nın ölümünden sonra ailenin bölgedeki gücü sürmüş, bu etki
bölgenin 20. yüzyıla kadar Karahisar-ı Sâhib eyaleti adıyla anılmasına sebep
olmuştur. Afyon ve çevresinde tıpkı Sinop’taki Pervaneoğulları gibi merkeze
bağlı vassal bir güç tesis eden Sâhib Ataoğulları, Selçuklunun artık tarih
sahnesinden çekildiği yılların en güçlü ailelerinden biri olmuştur.
Onüçüncü yüzyılın ilk
yarısının sonları Anadolu Selçukluları için sultanî gücün yavaş yavaş yerini
güçlü vezir/beylere bıraktığı bir dönemin başlangıcıdır. Şemseddin İsfahanî,
Pervane Muînüddin Süleyman, Sâhib Ata Fahreddin Ali, bu yeni dönemin simge
isimleri olup kimi “tiran” olarak anılacak kadar siyasi erki tekeline alabilmiş
kişiliklerdir.
Sâhib Ata’nın ilk eseri
olan İshaklı Han’ın kitabesinde baninin siyasi unvanına ait bir ibare görülmez.
Hanın ahır ve avlu taçkapılarında yer alan her iki kapısındaki kitabede, bani
için “abd el-acz (aciz kul)” ifadesi yer alır. Emir-i Dâd (Adliye Bakanlığı)
Sâhib Ata’nın ilk görevidir.
Kervansaray, bulunduğu
kasabanın ismi ile “İshaklı Han/ Kervansarayı” anılır. Kervansaray, Anadolu
Selçuklu döneminde Konya’yı Afyon’a, oradan da Kütahya ve Bursa yoluyla
İstanbul’a bağlayan kervan yolu üzerinde yer alıyordu. Kervansarayın, hemen
kuzeybatısında yakın tarihlere kadar ayakta olan hamamı bulunuyordu.
Fatih dönemi tahrir
kayıtlarında, Sâhib Ata’nın Saklu’daki (İshaklı) hanının hakkında bilgimizin
olmadığı bir mektepten bahsedilmektedir. Osmanlı dönemine ait evkaf
kayıtlarından, Sâhib Ata’nın Akşehir’de hânkahı, türbesi, mescidi, çeşmesi,
imaretten müteşekkil külliyesiyle birlikte, vezirin İshaklı’daki han ve
mektebini de içine alan bir vakfın varlığını öğrenmekteyiz.
Fatih döneminde yani
yaklaşık 200 yıl sonra faal olduğunu vakıf mütevellisinin de Sâhib Ata
torunlarından Abdurrahman isminde bir şahıs olduğu biliniyor. (Abdurrahman’ın Fatih
dönemi tahrir kayıtlarında, Sâhib Ata’nın Konya’daki Darü’l-Hadisi ve
bitişiğindeki mescidinin, Larende Kapısındaki külliyesinin, Çeşme Kapısı’ndaki
Darü’l-Huffâz ve mescitten oluşan külliyesinin, Akşehir’deki Sâhib Ata
Medresesinin ortak vakfının mütevellisinin de aynı zamanda Konya’daki Sâhib
Ata’nın torunlarından Abdurrahman’dır.)
Avlu ortasında bağımsız
bir bina biçimli köşk mescit bulunan son Anadolu Selçuklu Kervansarayı İshaklı
Sâhib Ata Kervansarayıdır.
Osmanlı dönemi
kayıtlarında, Sâhib Ata Fahreddîn Ali’nin Eylül/Ekim 1249 yılında tamamlanan
hanının, Akşehir’de 1250’de yaptırdığı külliyesiyle aynı vakıf içerisine
alınmış ve hanın gelirleri de bu külliyeye vakfedilmiştir.
İshaklı Kervansaray
(1249) ve Akşehir’deki medrese (1250) Sâhib Ata’nın ilk iki eseri olup,
taçkapılarının tasarım ve süslemesi birbirlerine çok benzer. Muhtemelen aynı
elden çıkmış olmalıdır.
Kervansaray, daha
sonraki yıllarda Afyon ve çevresine hâkim olacak Sâhib Ata ailesinin bu yöredeki
ilk imar faaliyetidir. Dolayısıyla bina, XIV. yüzyıl başlarına kadar Afyon ve
çevresinde sürecek olan Sâhib Ata Oğulları hükümranlığının bölgedeki ilk
yatırımıdır. Erdoğan Merçil DİA Doç. Dr. Alptekin YAVAŞ
Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü,
Çanakkale/Türkiye, SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SELÇUKLU ARAŞTIRMALARI MERKEZİ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SELÇUKLU ARAŞTIRMALARI DERGİSİ SELCUK UNIVERSITY SAYI 11 - GÜZ KONYA 2019
AFYONKARAHİSAR
Şehre adını veren koyu renkli volkanik kayalardan oluşan ve üzerinde hisar
bulunan dik yamaçlı tepenin eteğinde 1010 m. yükseklikte kurulmuştur. Eski adı
Karahisarısâhib olup Karahisar ismi, şehrin ortasında yükselen kayalığın
renginden ve üstünde bulunan hisardan gelir. Sâhib ise, Anadolu
Selçukluları’nın son devirlerinde yaşayan ve Moğol istilâsı sırasında buraya
sığınan Sâhib Ata Fahreddin Ali Bey’in adıyla ilgilidir.
Eski çağlarda meskûn bir yer olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir.
Kale Bizanslılar zamanında müslüman Arap ve Türk akınlarına hedef olmuştur.
Hatta Seyyid Battal Gazi’nin bu kale önlerinde şehid düştüğü rivayet edilir.
Şehir yakınlarındaki Altıgöz Köprüsü’nün kitâbesi, bölgenin XIII. yüzyıl
başlarında, muhtemelen 1210’dan önce Türkler’in eline geçtiğini göstermektedir.
Bir müddet Sâhiboğulları’nın hâkimiyeti altında kalan şehir, 1341’den sonra
akrabalık münasebetiyle Germiyanoğulları’nın idaresine geçti. II. Yâkub Bey
zamanında ise Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı ülkesine katıldı. Ankara
Savaşı’ndan sonra Timur’un askerlerince tahrip edilen şehir tekrar Yâkub Bey’in
eline geçti ve 1428’e kadar onun idaresinde kaldı. Yâkub Bey’in 1428’de ölümü
üzerine, vasiyeti gereğince kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine girdi.
Afyonkarahisar Osmanlılar zamanında nüfus, fizikî yapı ve ekonomik yönden
büyük gelişme gösterdi. Evliya Çelebi’ye göre, II. Selim zamanında tamir edilen
kalenin içinde Selçuklular’dan kalma bir mescid harabesi bulunmaktaydı. 1898’de
on dört medrese, bir idâdî, iki ilkokul, on üç sıbyan mektebi bulunuyordu.
Osmanlılar zamanında önemli bir kültür potansiyeline sahip olduğu anlaşılan
şehirde birçok şair, ilim adamı, sanatçı ve hattat yetişmiştir. Ayrıca burada
Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı dönemlerinden kalma birçok tarihî eser mevcuttur.
Ulucami (1273), Kubbeli Cami (1330), Arasta Mescidi (1355), Akmescid (1397),
Kâbe Mescidi (1397), Gedik Ahmed Paşa Külliyesi (1472 [?]), Mısrî Camii (1493),
İmaret Camii (1572), Çavuşbaşı Camii (1575), Yenicami (1711), Çiftehamam,
Kasımpaşa Hamamı (1475) bunların en önemlileridir. Osmanlı mimarisinin güzel
örneklerinden biri olan Gedik Ahmed Paşa Külliyesi’nde medrese öğrencilerinden
başka kırk kadar hizmetli bulunuyor, şehrin ticaret yolları üzerinde olması
sebebiyle, imarette gelip geçene yemek dağıtılıyordu. Bunlardan başka çevre
ilçelerde de bazı tarihî eserler vardır. Şehir yakınlarındaki Altıgöz Köprüsü,
Kırkgöz Köprüsü, Sincan’da Sinan Paşa Camii (1516), Sultandağı’nda Çarşı Camii
(1458), İshaklı (Sâhib Ata) Kervansarayı (1249), Şuhut’ta Kubbeli Mescid
(1374), Ulucami veya Çarşı Camii (1415), Bolvadin’de Rüstem Paşa Camii (XVI.
yüzyıl), İhsaniye kasabası yakınlarında Döğer Kervansarayı (XV. yüzyıl) ve
Eğret Hanı (1278) bunlar arasında sayılabilir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1989 istatistiklerine göre Afyon il ve ilçe
merkezlerinde 228, kasaba ve köylerinde ise 646 cami bulunmaktadır. FERİDUN EMECEN