İbn Seb‘în, Ebû
Muhammed Kutbüddîn Abdülhak b. İbrâhîm b. Muhammed b. Nasr b. Muhammed el-Akkî
el-Gāfikī el-Mürsî er-Rakūtî (ö. 1270)
Rakutî, hekimliğinin yanında
tercüme faaliyetlerine de katkısıyla tanınan Endülüslü bilim adamlarındandır.
Abbasiler Dönemi tercüme faaliyetleri için kurulan “Beytülhikme”’nin
benzerleri İspanya’da bazı yerlerde kurulmuş
olup içlerinde nitelikli olanlardan biri de 1187’de açılan “Toledo Tercüme
Okulu” dur. Bu kurum en parlak dönemini bilimsel faaliyetlere düşkünlüğüyle ön
plana çıkan Kral X. Alfanso (1252-1284) döneminde yaşamıştır. Eserler sadece
Latinceye değil İspanyolca ve Fransızcaya da tercüme edilmiştir. X. Alfanso,
Endülüslü bilim adamı Rakuti’nin desteğiyle önce Mürsiye’de bir enstitü
kurdurmuş sonra bu kurumu İşbiliye’ye taşımıştır. İslam medeniyeti ilim
mirasını İspanya ve Avrupa’ya nakletmede bu kurum önemli görevler ifa etmiştir.
Kurum içerisinde Arapça ve Latince eğitimi için bölümler açılmış olup fen ve
tıp eğitiminde Müslüman hocalar görevlendirilmiştir. Bu hocalardan biri de
Rakuti’dir.
İbn Cülcül, on dört yaşında tıbba merakı başlamış yirmi dört yaşına geldiğinde hasta tedavi edebilecek hekim seviyesine ulaşmış tıp alanında yaptığı tasarrufları ve ilaç hazırlama konusundaki uzmanlığıyla öne çıkmış, Kurtuba’nın ünlü bir hekimidir. Halife II. Hişam’ın (976-1009) saray hekimliğini yapmıştır. Tıp tarihi ile ilgili en meşhur eserlerden biri olan “Tabakâtu’l-Etıbba‘ ve’l Hükemâ”’adlı eser ona aittir. Bu eserde farklı zamanlarda yaşamış, farklı milletlere mensup, felsefede ve pozitif bilimlerde önde gelen elli yedi bilge insanın biyografisini dokuz tabaka halinde yazmış; tıbbi uygulamalar, kan almanın önemi, kilin -kil toprak- tedavideki yeri, perhiz, koruyucu hekimlik vb. konularında çok önemli bilgiler vermiştir. Tabiplerin ihtisas alanları, ilim yolculukları gibi konulara da değinmiştir. İbn Fazlullâh el-Ömerî, İbn Cülcül’ün “basur” tedavisiyle ilgili Hindistan'dan getirilen bir bitkiyi kullandığından bahseder.
İbn Cülcül’ün eserinde
tanıtımını yaptığı elli yedi bilgeden Emir Muhammed zamanında yaşamış olan
el-Harranî, Endülüs’e has bir karışım geliştirmiştir. Doktorlar bile bu
karışımı kendisinden satın alarak tadından ve kokusundan içeriğini anlamaya
çalışmışlar, benzeri ilaçları yapmışlar ancak ölçülerini tutturmayı bir türlü
başaramamışlardır. Bu eserinde ayrıca hardal ve tere otu hakkında da bilgiler
vermiştir. İbn Cülcül’ün eserinde bahsettiği bilgelerden bir diğeri
Cevâdu’d-Tabîb, Emir Muhammed zamanında yaşamış ve yüz bir ottan oluşan çok
güçlü bir şurubu ilaç olarak imal etmiştir. Ayrıca Discurides’in
“Esmâʾu’l-Edviyeti’l-Müfrede” kitabını yorumlayarak “Tefsîru
Esmâʾi’l-Edviyeti’l-Müfrede min Kitâbi Discurîdes”i yazmıştır. Bu eser
Discurides’in değinmediği ilaçlarla alakalı farmakoloji üzerine yazılmış en
önemli eserlerdendir.
Yahudi kökenli olup halife III. Abdurrahman
en-Nâsır’ın (912-961) saray doktoruydu.
Lyon
Kralı Şanca, aşırı kiloları nedeniyle devletin işlerini yürütemez duruma
gelince Halife'nin doktoru Hasday, Kralı tedavi etmiştir. Bizans İmparatoru
VII. Konstantin (913-959), Halife III. Abdurrahman’a Diskurides’in Grekçe tıp
eserini (“De Materia Medica”) hediye olarak göndermişti. Halifeye gelen bu
eseri, Hasday b. Şebrut Arapça’ ya tercüme etmiştir. Hasday eserdeki ilaçların
isimleriyle ilgili açıklamalar yapmış olup Kurtuba’da daha tanınır hale
gelmiştir. Bu eser Endülüs tıp ilminin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Yahudi asıllı olup Kurtuba, Meriye,
Fas, Kudüs ve oradan Mısır’a gitmiş; Fustat’ta ikamet etmiş; kaldığı yerlerde
tıp konusunda kendini geliştirmiş, Selahattin Eyyubi ve oğluna hekimlik
yapmıştır. Kadı Sa‘îd b. Sînâ el- Melik’in övgüsüne layık olmuştur. Kadı Said,
İbn Meymun‘la ilgili “Calinus, hastalarının bedenlerini tedavi ediyordu. İbn
Meymun ise hastalarını hem bedenen hem ruhen tedavi ediyordu.” demiştir. Basur
hastalığının tanı ve tedavi yöntemleri ile gerektiğinde cerrahi müdahale
üzerinde durmuştur. Astım hastaları için kuru havayı tavsiye etmiş, psikolojik
hastalıkların tedavisinde de dengeli beslenme ve perhizin önemini
vurgulamıştır.
İbn Meymûn’un tıp alanındaki en
önemli eseri (1187-1190 yıllarında yazdığı) “Kitâbü’l-Fuṣûl fi’ṭ-Tıb (Fuṣûlü’l-Ḳurṭubî,
Fuṣûlü Mûsâ fi’ṭ-Tıb)’dır. Eserinde tıp ilminde büyük üne sahip Calinus’a ve
Grek tıpçıların bin beş yüz tıp prensibine karşı yaptığı tahlil, tenkit ve
ilave yorumlar vardır. İbn Meymun 1204 yılında öldüğünde sadece Yahudiler değil
Müslümanlar da üzülmüşler, hakkında mersiyeler yazmışlar hatta onu Hz. Musa’ya
benzetenler olmuştur.
Hekimliğe yardımcı alanlardan
botanik: Tıbbi bitkiler ve bu bitkilerden ilaç hazırlamayı ilgilendiren bir
alandır. Endülüs, genel tıp alanında olduğu gibi, botanik alanında da önemli
gelişmelerin ve buluşların olduğu bir yerdi. Botanik alanında öne çıkan bilim
adamlarından İbnü’l-Baytar en dikkat çekici olanıdır.
İbnü’l-Baytar, Endülüs’te
meşhur ve mahir botanikçiler -aynı zamanda tabipler- arasındandır. Babası
baytar olduğundan İbnü’l-Baytar diye bilinir. Botanik ilmine olan merakı
sebebiyle “el-aşşâb” (botanikçi) diye tanınmıştır. Tıbbi bitkilerle ilgili ilk
dersini Ebu’l-Abbas İbn Muhammed en-Nebâtî'den almış, araştırmalar yapmış,
sonra da eczacılıkla ilgili dersler almıştır. 1220’de botanik ilminde
derinleşmek için Akdeniz havzası ve Kuzey Afrika ülkelerini dolaşmış; oradan
Anadolu içlerine giderek bitkileri, isimlerini, özelliklerini incelemiş sonra
İskenderiye ve Mısır’a geçmiştir.
Eyyubi Sultanı Melik
Kamil (1218-1238) ve oğlu Salih’in hizmetinde çalışan İbnü’l-Baytar
botanikçilerin başına getirilmiş çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Üç kıtayı
gezerek bitkisel, hayvansal ve madensel ilaç malzemeleri toplamış, Diskurides’i
ve Calinus’u incelemiş; gezdiği yerlerdeki botanik uzmanlarıyla görüş
alışverişinde bulunmuş ve yaşadığı dönemin en meşhur botanikçisi olmuştur.
Antik Yunan ve Müslüman tıpçılardan okumalar yapmış, topladığı bilgileri deney
ve gözlem metodunu kullanarak pratiğe dönüştürmüş, birçok bitki ve ilacı tıp
dünyasına tanıtmıştır.
İbnü’l-Baytar eczacılık
alanındaki uzmanlığıyla meşhur olmuştur. Müfred ilaçları sınıflandırma
konusunda kimse onun kadar başarılı olamamıştır. İlaçlar arasında
karşılaştırmalar yapmış ve kimyasal özellikleri hakkında incelemelerde
bulunmuştur. Deney ve gözlem sonucu doğrulayamadığı bilgileri ayrı tutmuştur.
“el-Muğnî fi’l-Edviyeti’l-Müfrede”, “Tefsîru Kitâbi Diskurides”, “el-İbâne
ve’l-İ‘lâm” adlı çalışmaları vardır.
“el-Câmi‘
li’l-Müfredâti’l-Edviyye ve’l-Ağziyye adlı meşhur kitabında gül çeşitlerini
sayarak sarı, mavi, siyah, beyaz, kırmızı ve diğer güllerden, bunların
nerelerde yetiştiklerinden bahsetmiş, hangi hastalıklara iyi geldikleri
hakkında bilgi vermiştir. Bitkisel, hayvansal ve madeni ilaçları alfabetik
sıraya göre yazmış, hangi hastalığa hangi ilacın iyi geldiğini belirtmiştir. Bu
kitap XVI. yüzyıla kadar başvuru kaynağı olmuş, XIX. yüzyıla kadar da etkisi
devam etmiştir. Kâtip Çelebi: “Fen kitapları arasında bundan daha kapsamlı ve
daha geniş bir kitaba rastlamadım.’ demiştir.” Bu kitabı hazırlarken
İbnü’l-Baytar’ın faydalandığı kişiler arasında İbn Sînâ da vardır. Kütübî
(ö.1363), İbn Baytar’ı sika (güvenilir) biri olarak nitelemiştir.
Endülüs’teki
hastane/sağlık hizmeti veren kurumların işleyişi ile İslam dünyasındaki
hastane/sağlık hizmeti veren kurumların işleyişleri benzerlikler göstermekte
olup bunların başında seyyar çadırlar, sultanların ve yönetimdeki devlet
erkânının sarayları, hekim evleri, hasta evleri, hamamlar ve gezici hekimlerin
tedavi amacıyla kullandıkları sokaklar şeklinde gelmektedir.
Abbasiler Döneminde tıp mesleği itibar kazanmış, düzenbaz, sihirbaz ve büyücülerin muayene yapmalarına izin verilmemiştir. Devlet yöneticileri ve ileri gelen aileler hastane inşa etme konusunda birbiriyle yarışır hale gelmişlerdir. Doktor olduğunu, tıp ilmi aldığını beyan edenler, muayeneye başlamadan önce yeterlilik için sınavdan geçirilmişlerdir. Endülüs’teki Müslümanlar tıp mesleğiyle ilgili konularda Bağdat’ta yapılan çalışmaları örnek almışlar bunları kendilerine uyarlamışlardır.
X. ve XII. yüzyıllar arası Endülüs’te, tıp sahasında önemli çalışmalar olmasına rağmen düzenli ve sistemli hastanelerin varlığı daha geç dönemlerde görülmektedir. Buna rağmen bölgesel kaynakların verilerine göre Müslüman emirlikleri döneminde sadece Kurtuba’da yaklaşık elli yerde hasta tedavisi yapıldığından söz edilmektedir.
Halife Mansur her hafta
Cuma namazından sonra hastaları ziyaret eder hekimler ve yetkililerden
hastaların durumlarıyla ilgili bilgiler alır kendisinin yapabileceği bir şey
olup olmadığını sorardı.
İspanya’da Hıristiyan Kastilya Kralı VIII. Alfonso (1210) Burposta’da bir hastane yaptırmıştır. 1409’da İspanya’da Hospital General Valencia’da akıl hastaları tedavi edilmiştir.
Müslümanların Endülüs hâkimiyeti
döneminde Muvahhid Emir Mansur b. Yusuf (1184-1199) Marekeş Bimaristanını
yaptırmış etrafını ağaç ve çiçeklerle donatmıştır.
Gırnata Bimaristanını (1365) Muhammed b.
Yusuf yaptırmıştır. Kurtuba yakınlarında “Va‘di’l-Kebîr” bölgesinde cüzzamlı
hastaları tecrit için Kurtuba Bimaristanı, Endülüs Emevileri’nin ilk dönemlerinde
yapılmıştır. V. Muhammed’in yaptırdığı bimaristanın (1375) yakınında başka bir
bimaristanın daha yapılmış, Sela Bimaristanı’nı da (1460) Sultan Alevi
Abdurrahman yaptırmıştır.
Kaynaklarda genel olarak Endülüs Dönemi hastane ve sağlık hizmetleriyle ilgili şu bilgiler yer alır: Kan alıcılar, kan alma kalıpları, mahir hekimlerden kan aldırma, aktarlardan ve şurup satıcılardan ziyade usta hekimlerin hazırladığı ilaçları kullanma, Müslüman hekime muayene olma, bilinmeyen ilaç ve macunların satılmaması... Ayrıca sistemli ve düzenli hastanelerden önce sağlık hizmeti veren özel hekimler, hacamatçılar, aktarlar, ebeler de kaynaklarda geçmektedir.
Hastanelerde sunulan sağlık hizmetleriyle ilgili şu bilgilere rastlıyoruz: Başhekimler, asistanları ve bazı doktorlarla beraber her sabah hastaları ziyaret eder, tedavi seyirlerini takip eder, hastaların dilek ve şikâyetlerini dinler ve bu şikâyetleri dikkate alırlardı. Bunun yanında hastanede her gün bir doktor gözetiminde ve günde birkaç kez verilen ilaçları uygulayan ve yemekleri getiren hastabakıcılar vardı.
Endülüslü Müslümanlar tıp
alanında bu kadar ileri hizmet sunarken hemen yanı başında bulunan Avrupa’da
hastalanan kişi tedavi olmak istediğinde kilise, hastanın içerisine cin/şeytan
veya kötü ruhların girdiğini söylerdi. Bu durumda olan kişinin günah
işlediğinden dolayı bunların başına geldiğini ve tedavi olması için önce
günahlarından tövbe etmesi gerektiği inancını topluma dayatırlardı. Kilise,
eczaneleri, din karşıtı yerler, uzman doktorların uyguladığı tedaviyi de
tamamen sakıncalı, şehvetperest vb. şekilde değerlendirirdi. Hıristiyan olmayan
doktora tedavi olanlar toplumdan aforoz edilirdi.
Endülüslü Müslümanlar
hastane yapmak ve hastalara her türlü tedavi hizmeti sunabilmek için adeta
Bağdat’taki hastanelerle yarışıyorlar, imkânları ölçüsünde hastanelerin olduğu
mahalleler kurmaya çalışıyorlardı. Hemen yanı başlarında Avrupa’nın ortasında
Paris’in o gün en donanımlı hastanelerinden olan Hotel Dien’de çocuğu, yaşlısı,
hafif derece hastalığı olanlar, ağır hastalığı olanlar, bulaşıcı hastalık taşıyanlar
vb. bölümlere ayrılmadan hep bir arada muayene edilmeye çalışılıyordu.
Kaynaklarda Endülüs bölgesinde hastanelerde verilen hizmetlerin kalitesiyle ilgili, hastanede yatan bir gencin babasına yazdığı mektup dikkat çekicidir. Bu mektupta hastanenin asistan ve doktorlarının hastaya ilk müdahaleyi yaptığı acil polikliniğinden, hastane içerisinde mevcut olan eczaneden, hastaların kayıt altına alındığından, hastaların banyosunun yaptırılıp onlara temiz kıyafet verildiğinden, erkekler için ayrılan bölüme sevk edildiğinden, gencin ortopedi bölümüne yatırıldığından, hastanede ayrıca dâhiliye, cerrahiye ve nekahet bölümlerinin de olduğundan bahsediliyor. Hastaların müzik dinleme ve kitap okuma imkânlarının olduğundan, doktorların her sabah asistanlarıyla hastaları ziyaret ettiğinden, hasta oda ve yataklarının temiz olduğundan, odaların havalandırıldığından, her odada temiz su bulunduğundan, yemeklerin kaliteli olduğundan, taburcu olan her hastaya çalışmaya başlayıncaya kadar kullansın diye beş altın verildiğinden de bahsedilmektedir.
ENDÜLÜS’TE TIP BİLİMİ HILMİ KELEŞ Doktora Öğr, Hitit Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İslam Tarihi Ana Bilim Dalı, Çorum, Türkiye Darüşşifa İslam Tıp Tarihi Araştırmaları Dergisi (Haziran 2022)