Konuyu daha fazla uzatmadan İslam tarihi ve medeniyetindeki tıbbi faaliyetleri kısaca anlatmaya başlayabiliriz.

 

  EMEVİLER

 

Hz. Peygamber hastalıkların tedavisiyle ilgili: “Allah şifasını indirmediği/vermediği bir hastalık (illet, dert) indirmedi.”, “Her hastalığın ilacı vardır. Tedavi edecek ilaç bulunduğunda hastalık Allah’ın yardımıyla şifa bulur.”, “İhtiyarlık ve ölüm dışında her hastalığın tedavisi vardır.”, buyurarak insanları hastalandıklarında bazen çeşitli dualar öğreterek bazen –hastalığı ciddi olanları- uzman hekimlere yönlendirerek tedavi olmaya teşvik etmiş, muayene için kâhin ve arrâflara gitmekten insanları men etmiştir.(Hilmi Keleş)

Çahiliye döneminde Arap yarımadasında Tıp ilmi oldukça ibtidâî idi. Tıbbi uygulamalar ile tılsım ve sihir çarelerine başvurma adeti, birbirine karışmış durumdaydı.

İslâm tıbbının, esas itibariyle Yunan ve kısmen de İran tıbbının kaynaklarından çıktığı söylenir. Bu mantıksız sayılmamalıdır. Çünkü genelde bütün ilimler özelde ise Tıp ilminin kaynağının İlahi bilgilerle ortaya çıktığını yukarıda belirtmiştik. Allah-ü Teala’nın (cc) bazı seçkin kullarına öğrettiği ilimlerin gerek yazıl gerekse usta-çırak ilişkisi içinde nesiller boyunca nakledilmesi gayet tabiidir. Asr-ı saadetteki İslam tabiplerinin başında İran'da eğitim görmüş ve Arabistanlıların doktoru ismiyle meşhur Taifli Haris b. Kelede bulunuyordu.

Profesör Sarıçam’ın kaydettiğine göre Emeviler döneminde - Müslümanların Batı Asya'yı fethettikleri sırada - Yunan ilmi pratikte kullanılmıyordu.

            Bu ilim daha çok, Grekçe veya Süryanice eserleri şerh edenlerin veyahut da tabiplerin

elinde bir gelenek olarak bulunuyordu. Muaviye b. Ebu Süfyan’ın hristiyan doktoru İbn Asal ile Haccac'ın Grek asıllı doktoru Teyâzûk Yunan Tıp İlmini gelenek olarak eliinde bulunduran meşhur hekimlerdi. Aynı dönemde İran asıllı Basralı Yahudi Masarceveyh Grekçe bir tıp kitabını Arapça’ya tercüme etmişti ki Müslüman toplumunda Tıp ilmi sahasındaki ilk kitaptır.   

Emevî hilâfetinin kurucusu olan Muâviye b. Ebû Süfyân (661-680), 640 yılında Hz. Ömer (634-644) tarafından Şam valiliğine getirilmişti. Muâviye, buradaki görevine başlayınca çevresine mâhir kimseleri toplamaya başlamış bunlar arasında Hristiyanlar da yer almıştır. Ebü’l-Hakem (İbn Esâl) adlı Hristiyan bir hekim, her türlü tedavi yolunu ve ilaçları bilgi sahibi olduğu konuda kendisini ispat ettiği için Muaviye, onu kendi özel hekimi yapmış, güven duyduğu bu hekime tedavi olmuş. İlaç yapımında İbn Esal’a tam bir itimat besleyerek onu sırdaşı ve muhasibi olarak yanında bulundurmuş, gece gündüz onunla sohbet etmişti. Oldukça uzun yaşadığını öğrendiğimiz Ebü’l-Hakem, Yezîd b. Muâviye (680-683) ve Abdülmelik b. Mervân (685-705) zamanlarında da Emevî halifelerini tedavi ederek saray hekimi olarak devam ettirmiştir.

            İslâm tarihinde Medine döneminde (622-632), ilk bîmâristan olarak karşımıza, Mescid-i Nebevî’nin içinde kurulmuş olan ve o dönem “hayme” olarak isimlendirilen bir çadır çıkmıştır. Bu çadırda sağlık hizmetleri sunan Küaybe bnt. Saîd el-Eslemiyye (ö. 628’den sonra) ve Rufeyde adlı iki kız kardeş sahabînin yaptıklarını saymazsak, İslâm’da ilk bilinen hastane kurumu, Emevî Halifesi I. Velîd (705-715) tarafından yaptırılmıştır.

Yaptığı imar faaliyetleriyle tanınan Velîd b. Abdülmelik veya I. Velîd (Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesi ve Şam Ümeyye Camii’nin inşası vb.)

Ayrıca Halife I. Velîd, İslâm tarihinin ilk, Emevi döneminin tek ve müstakil hastahanesini yaptırarak Müslüman hükümdarların hastane (şifahane, bimaristan) yaptırmaları gibi hayırlı bir geleneği de başlatmış oldu. Bünyesinde cüzzamlılar için bir bölüm bulunan ilk müstakil hastahaneyi açan I. Velid Dımaşk hastanesinin yanına akıl hastanesi de yaptırmıştı.  

Dımaşk hastanesindeki hekimlere bağlayan I.Velid 715 yılında ölümcül hastalığa yakalanıp hayatını noktaladığı günlerde, Dımaşklı tabipler, onun yüksek ateşini düşürmek için bazı tıbbî uygulamalarda bulunmuştu. Öncesinde ise Medineli meşhur yedi fakihten biri, hadis ve siyer âlimi Urve b. ez-Zübeyr b. el-Avvâm (ö.713) ayaklarından rahatsızlanınca, Dımaşk hastanesinin isimleri verilmeyen tabipleri, onun ayaklarının kesilmesine hükmetmiş ve Halife Velîd de bu cerrahî operasyonu izlemişti.

Emevî halifesi ve hükümdarı I. Velîd’in inşa ettirdiği Dımaşk hastanesinde dönemin önemli hastalıklarından olan Cüzzamlılara özel bir yer ayrılmış, hastalık karantina uygulamasıyla kontrol altına alınmaya çalışılmıştı. Cüzzamlı hastaların düzenli olarak bakımlarını emreden I. Velîd, onların ortalıkta görünmemeleri için bu hastaların tecrit edilmesini; bir nevi karantina altına alınmaları talimatını vermiştir. Karantina uygulaması sırasında cüzzamlıların ve âmâların temel ihtiyaçları, devlet tarafından karşılanıyordu.

1.Velîd’in yaptığı bu uygulamaları sonraki dönemlerde miskinhane ve cüzzamhane (leprosarium) şeklinde devam ederken insani hassasiyet pek çok hekime de ilham kaynağı oldu. Yazmış olduğu Kitab fi’l Cüzzam isimli eseri günümüze ulaşmayan Süryânî hekim Ebû Zekeriyyâ Yuhannâ b. Mâseveyh (ö.857), yine Taberistanlı ünlü hekim Ali b. Rabben en-Nasrânî (ö.861’den sonra) nin cüzzamdan bahsettiği Firdevsü’l-Hikme’si, bu hekimlerin çağdaşı olup Risâle fî illeti’l-Cüẕâm ve Eşfiyetih isimli günümüze ulaşmayan eserinde cüzzam tedavi şekillerini anlatan filozof Ya‘kûb b. İshak el-Kindî (ö.866 [?]) bu hekimlerdendir.

Bu hekimlerden yaklaşık yarım asır sonra  Ebû Bekr Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî (ö.925) el-Hâvî fi’t-Tıb adlı eserinde cüzzam konusuna önemli bir yer ayırarak bu hastalığa dikkat çekmiştir.

Haçlı seferlerinin (1095-1291) olanca hızıyla devam ettiği, hatta bazı devlet yöneticilerinin dahi cüzzam hastalığına yakalandıkları bu kritik dönemde Emevî halifesi I. Velîd’in Dımaşk’ta yaptığı uygulamaların, yaklaşık beş asır sonra dahi sağlık alanında hekimlere ilham vermesi, konunun daha iyi anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Öte yandan Dımaşk’ta kurulan bu ilk İslâm hastanesinde ve Emevî başşehrinde, cüzzamlılara yapılan uygulamalar, Doğu-Batı ekseninde yapılan algı karşılaştırmalarında da I. Velîd üzerinden İslâm medeniyetine büyük bir prestij sağlaması bir tarafa bırakılırsa, Müslümanlar hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanarak özellikle 8. yüzyılda yaşayan cüzzam hastalarına karşı daha büyük bir hoşgörüyle yaklaşmaları, Allah Resûlü’nün, veba ve cüzzama karşı korunmayı öğütlemesi ve karantina uygulamasına benzer nasihatlerde bulunması İslâm medeniyetinin ilk yıllarından beri bu hastalığa karşı etkin ve insanî değerler verildiğini göstermesi açısından dikkat çekilmesi gereken bir husustur.

İlk Emevi halifelerinin, özelde I. Velîd’in gösterdiği teveccüh Halep ve Dımaşk şehirlerini hekimler için ber çekim merkezi haline getirmişti. Dımaşk ve Halep’in hekimler başta olmak üzere alim ve edipler için çekim merkezi olması geleneği 5 asır boyunca devam etti. Bölgedeki hükmeden hükümdarların devam ettirdiği teveccüh geleneği sayesinde Dımaşk ve Halep hekimler, alimler ve edipler için güvenli bir sığınağa dönüştü.  

 İslâm’da bilinen ilk hastane kurumu olan Dımaşk Dâru’l-Merzâ’sında İslam tarihinin ilk akıl hastalıkları bölümündeki uygulamalar hakkında maalesef bilgi bulunmamaktaysa da Abbasiler dönemindeki uygulamalar hakkında bilgiler mevcuttur. (Abbasiler döneminde hastaneler Dar-ül Maristan olarak anılıyordu.) Abbasiler döneminde akıl hastalarının tedavilerinin yapıldığı tımarhaneler de daha çok köylerde aşırı sıcaktan dolayı şuurunu kaybeden akıl hastalarının tedavi edildikleri, ayaklarına zincir takıldığı, bu hastaların tedavi edilip edilmediklerine dair Halife tarafından görevlendirilen bir müfettişin her ay hastanede denetim yaptığı seyyahların eserlerinde övgüyle anlatılmaktadır.

Bu olayları bizlere nakleden İspanyol Yahudi seyyah Tudelalı Benjamin’in (1165-1173) dikkatini en çeken konulardan biri ise, bu hastaların sağlıklarına kavuştuktan sonra ceplerine bir miktar harçlık bırakılıp, köylerine geri gönderilmeleri olmuştur. Bu tür uygulamalar geleneksel olarak devam ettiğine göre Dımaşk’ta da buna benzer uygulamalar, akıl hastalarının tedavisinde usul olarak benimsenmiş ve sonraki nesillere aktarılmıştır.  

İslâm Tarihi’nin bilinen bu ilk hastanesinde verilen hizmetler sadece akıl hastaları ile sınırlı değildi. Dımaşk hastanesinde hastalara bazı cerrahî operasyonlar yapıldığı daha önce zikredilmişti.

Yine bu hastanede daha önce vurguladığımız gibi cüzzamlılara bir yer ayrılmış ve bunlara insan olmaları hasebiyle değer verilerek, kendilerine maaşlı kimseler tahsis edilip hayatlarını kolaylaştırmaları temin edilmiştir.

Halife I. Velîd döneminde, engellilere, âmâlara ve fukaraya maaş bağlanmış, kötürüm ve âmâlara hizmetçiler tahsis edilerek onların hayatlarını daha kolay idame ettirmeleri sağlanmıştır. Muhtemelen hastanenin yakınlarında açılan bir aş evi (imâret) vasıtasıyla bir yandan muhtaçların karnı doyurulmuş, diğer yandan ise dilenmek yasaklanmıştır. Bu uygulamalar hem devletin gücünü yansıtırken aynı zamanda İslam toplumlarında insana verilen değeri göstermesi bakımından-Dımaşk hastanesinin 8.yüzyılda kurulduğu unutulmamalıdır.) özellikle belirtilmesi gereken hususlardır.  

Kaynaklar da geçen bilgilere göre Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz'in, Yunan tıbbının geliştiği İskenderiye'den tıp ekollerini alıp Antakya'ya ve Harran'a taşıdığı nakletmiş, Halife Yezid b. Muaviye'nin oğlu Hâlid muhtemelen kimya tahsili yapan ilk Müslüman olarak tarihe geçmişti. Halid İskenderiye'de yetişen, kimya ilminin devrine göre uzmanlarından sayılan "Meryanus" adında bir Rum rahibi yanına çağırarak bu rahipten tıp ve kimya tahsil etmiş ve bu ilmin Arapçaya naklini emretmişti. 

Prof. Dr. İbrahim Sarıçam ANKARA ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM YAYINLARI İslam Tarihi I 2012 EMEVÎLER’DE KÜLTÜR VE MEDENİYET

Darüşşifa İslam Tıp Tarihi Araştırmaları Dergisi Aralık 2023 Emevi Halifesi I. Velid’in Dımaşk’ta Kurduğu Hastane Üzerine Bazı Mülahazalar  NADİR KARAKUŞ Doç. Dr., Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları, İslam Tarihi Ana Bilim Dalı, Çorum, Türkiye

( Emeviler Döneminde Tıp başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 2.12.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu