Makale / Eğitim Makaleleri

Eklenme Tarihi : 14.05.2009
Okunma Sayısı : 1280
Yorum Sayısı : 1
TÜRK DÜNYASI VE ATATÜRK

M.NİHAT MALKOÇ

Türk Milleti tarihin her döneminde iç ve dış siyasette daima barışçı bir anlayışla hareket etmiştir. Bize zeytin dalı uzatanlara biz de gül uzatarak mukabele etmişiz. Fakat her nedense bu dostça yaklaşımımız özellikle komşu devletlerce hep suiistimal edilmiştir.

Genç ve dinamik Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarı Mustafa Kemal Atatürk dış siyasetini “Yurtta barış, dünyada barış” sloganıyla şekillendirmiştir. Onun bütün ilke ve inkılâpları bu doğrultudadır. Fakat O, dost ve düşmanlarını çok iyi etüt ederek gerekli tedbirleri almayı da asla ihmal etmemiştir. Barış içerisinde yaşamak için de güçlü olmak lâzımdır. Güçlü olursanız kem gözlerden sakınırsınız. Caydırıcı olmak için kuvvetli olmak şarttır. Düşman zayıf ve aciz günleri kollar. Buna imkân vermemeliyiz. Atatürk, ömrü boyunca ordunun güçlü ve teyakkuzda olmasını sağlamıştır. Bu hususta ne kadar haklı olduğunu ve isabetli davrandığını tarih defalarca göstermiştir.

Bilindiği gibi dünyanın pek çok yerinde Türkiye’den başka Türk kökenli devletler ve topluluklar yaşamaktadır.1990’lı yıllarda o zamanki adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri’nde Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov tarafından ‘Glastnost’ ve ‘Perestroika’ politikaları neticesinde devletler birliğinde küçülme ve kabuğundan sıyrılıp dışa açılma gerçekleştirildi. Bu Sovyetler’in eriyerek parçalanmasına neden oldu. Birliğe bağlı 16 devlet, bağımsızlığını ilân etti. Bunlardan beşi de Türkî toplulukların kurduğu devletlerdi. Bu devletlerden Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan bağımsız oldular. Bunlarla beraber Kıbrıs’ı da sayarsak bugün dünyada yedi bağımsız Türk devleti varlığını sürdürmektedir. Bunun yanında Yunanistan’a bağlı Batı Trakya’daki ve Çin’e bağlı Doğu Türkistan bölgesindeki Türkler bütün zorluklara rağmen ayakta kalma mücadelesi vermektedirler. Bulgaristan’da ve Avrupa’nın pek çok ülkesinde, özellikle Almanya’da yaşayan Türkler azımsanmayacak bir yekûn teşkil etmektedirler.

Tarihte Rusya her zaman Türk’ün ve Türk varlığının karşısında olmuştur. Çünkü imparatorluk peşinde koşan Rusya, tacını ve tahtını yerinden oynatacak yegâne güç olarak Türkler’i görmüştür. Bu nedenle Rusya’yla aramızda geçen çetin mücadelelerin sayısı bir hayli çoktur. İnsan ve silah gücü bakımında bizden daha üstün olan Rusya’ya karşı destanlaşan mücadeleler sergilemişiz. Kan kusturmuşuz onlara. Yenildiğimiz savaşlar da olmuştur tabiî ki… Rusya çok kere cephede elde edemediği başarıyı diploması masalarında bin bir türlü hilelere başvurarak kazanmıştır. “Savaş hileden ibarettir” ilkesini en iyi işleten millet Ruslar’dır. Fitne tohumları ekip milletimizi birbirine düşürerek, oluşan boşluktan yararlanan Ruslar, savaş politikasını çok iyi bellemişlerdir.

Atatürk ileri görüşlü bir insandı. Kâhin değildi şüphesiz. Fakat dünya siyasetini yakından takip ettiği için hangi sebeplerin nasıl neticeler doğurabileceğini tahmin edebiliyordu. Zaten lider ve önder olabilmek için bu gibi hususiyetlere sahip olmak şarttır. Bugünü idare etmek marifet değildir. Gelecek yıllarda olabilecek muhtemel gelişmeleri bugünden tahmin etmek ve zamanından evvel önlemler almak iyi bir siyasetçinin özelliğidir.

Atatürk, Rusya’nın gelecekte bölünüp parçalanabileceğini ta o günlerde dile getirerek, orada yaşayan soydaşlarımızla ilgili olarak alınması gereken önlemlerin önemine işaret etmiştir. O günlere bugünden hazırlıklı olmamız gerektiğini belirterek Rusya’nın ve Türkî Cumhuriyetler’in akıbetiyle ilgili olarak şu mühim ifadelere yer vermiştir:

“Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İste o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak... Dil bir köprüdür... İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli”

Atatürk’ün nerdeyse bir asır evvel ileri sürdüğü bu görüşlere ve uyarılara millet olarak gereken ilgi ve dikkati gösterebildik mi? Cevap kocaman bir “Hayır” dan ibarettir. Dili bir, dini bir, tarihi bir ve kültürü bir olan bu kardeş devletler niçin birbirinden kopuk ve dağınık bir halde yaşamaktadır? Bunun sorumlusu veya sorumluları kimdir? Bu sorulara makul ve mantıklı cevap veremediğimiz sürece bu parçalanmışlık sürüp gidecektir. Her biri enerji alanında gelecekte bir dev olmaya aday olan Türk Cumhuriyetleriyle bir Fransa kadar ilgilenebiliyor muyuz? Bu tren bu durakta hep bekleyedurmaz. Tren kaçmadan, oturmamız gereken makinist koltuğuna yerleşmezsek başkalarının kullandığı, onlar için aydınlığa, bizim için karanlığa yol alan bu trende ancak yolcu olabiliriz. Atatürk’ün uyarılarını dikkate almazsak gelecekte çok hayıflanıp dururuz. Gerçek Atatürkçülük onun ilke ve inkılâpları ışığında, uyarılarını dikkate alarak geleceğe yön vermektir. Bu böyle biline!...

( Atatürk Ve Türk Dünyası başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 14.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu