Ölüm ve insanın ölüm karşısındaki durumu hakkında yazmak istiyorum. Çünkü hayattaki en gerçek şeyin ölüm olduğuna ve her aldığım nefesle ölüme biraz daha yaklaştığıma inanıyorum. Etrafımda insanlar ölüyor birer birer ve çoğu yaşlı, çoğu genç. Herkese biçilmiş bir ömür var. Anne rahminden itibaren işlemeye başlıyor ömür saati. Ölüm ise son nokta. Artık ne bir adım ileri gidebilir insan ne de bir adım geri. Acıklı bir durum aslında bu. Anlam vermekte güçlük çekiyorum.
Ben kendi halinde bir insanım. Ne bir deha olacak kadar zekiyim, ne de beni zirveye taşıyacak yeteneklerim var. Yalnızca sıradan bir insanım. Kendime göre bir yaşantım var. Toplumumdaki milyonlarca sıradan insandan yalnızca birisiyim. Eğer bir deha olsaydım ya da beni zirvelere taşıyacak bir yeteneğim olsaydı şimdiye kadar çoktan ortaya çıkardı diye düşünüyorum. Hatta bana sorarsanız biraz aptal ve yeteneksiz birisi olduğumu bile söyleyebilirim. Ama hayal etmek güzel şey. Bilmiyorum sistem mi insanı hayal kurmaya yönlendiriyor? Yoksa haddinden fazla izlediğimiz amerikan filmleri mi? İlk okul, orta okul, lise ve üniversite yıllarında bir çok şey olmayı hayal ettim. Bunları sıralamak gerekirse; ünlü bir ses sanatçısı, ünlü bir şair, ünlü bir yazar, ünlü bir tiyatrocu, ünlü bir sinema oyuncusu, ünlü bir akademisyen, ünlü bir senarist, ünlü bir reklam yazarı, ünlü bir yönetmen vs. vs. bunlardan hiçbirini olamadım elbette. Üniversiteden sonra askerlik ve askerlikten sonra iş bulma telaşı. Sonra evlilik ve o meşhur geçim derdi. Yaşım hala genç sayılır. Otuzuma merdiven dayamak üzereyim. Ama bulunduğum yerde anlıyorum ki tüm tercihlerimi yapmışım. Hayatıma yön vermişim. Bundan sonrası için pek değişiklik yapacak durumda da değilim. Daha iyisi olabilir miydi? Elbette ki her zaman daha iyisi vardır. Ama bence insan sahip olduklarıyla yetinmesini bilmelidir. İnsanın hayatına yön verdiği ilk yirmi-yirmi beş çok önemliymiş bunu anladım. Birileri beni bunun için uyarmadı ama ben çocuklarımı bunun için uyaracağım. Kimseden şikâyet edecek de değilim elbette. Ne diyordu o acıklı türkü de ; ‘’Herkes kaderine boyun eğmeli’’ benim hayattan payıma düşen buysa razıyım elbette. Çünkü yapılacak çok şey yok bu zamandan sonra diye düşünüyorum. Umutsuz bir insan mıyım? Belki. Ama aynı zamanda da hayata ve insanlara saygılı birisiyim. Hayatımı değiştirmek için hayatımdaki insanları incitecek, aldatacak değilim. Zaten öyle birisi olsaydım, şu an sahip olduğum sıkıntılara sahip olmazdım. Belki de tek sorun düşünmenin kendisidir bilemiyorum. Ama şimdi konumuz bu değil elbette. Konumuz ölüm. Neden mi? Nedenini bende bilmiyorum. Ama sık sık düşünüyorum ölümü. Yalan söylemeyeceğim, korkuyorum da ölümden. Anlam veremiyorum ayrıca insanın yeryüzü macerasına. Kısacası düşünmeden edemiyorum.
Hayat nedir ve nasıl öğrenilir? Diye soruyorum kendi kendime. Hayat şu an içinde yaşadığımız ve beş duyu organımızla algıladığımız, anlamlandırdığımız şey veya şeyler bütünüdür. Ayrıca kuşku yok ki hayat yaşayarak öğrenilir. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu ise öncelikle ebeveynlerimiz yardımıyla öğreniriz, sonra da bilincimiz vasıtasıyla. Ben her zaman sorgulamaktan yana olmak isterim. Sorgulamadan yaşamamalıdır insan bence. Daha doğrusu yaşayamamalıdır. Elbette ki bu insana huzur getirmez ve hatta var olan huzurunu da alır götürür. Ama sorgulamazsak doğru ve yanlışı nasıl ayırt edebiliriz? Ya büyük bir yanlışın içindeysek? Bunu nasıl bilebiliriz? Dünyaya geliyoruz ve çoğu zaman tüm dünyayı yaşadığımız semtten ibaret sanıyoruz. Sanki tüm evren bizim gündelik yaşantımızın etrafında dönüyor gibi hissediyoruz. Peki, gerçek bu mu? Elbette ki değil.
Bizler soğumakta olan bir gezegenin kabuğunda yaşayan zerreciklerden başka neyiz? Hâlbuki algılarımız ne kadar farklı. Algılarımızı anlamlandıransa yaşadıklarımız ve bizleriz. Bu durumsa herhangi bir konuda birden fazla yargı oluşmasına yol açıyor ki bu denklemdeki bilinmez sayısını bilmek bile imkânsız. Tüm bu karmaşanın içinde net olan tek şey var: ölüm. Ölüm belki de bu denklemdeki eşitlik çizgisidir, bilemiyorum. Ama günün birinde herkesin başına geleceğinden eminim. Ben yaşadığım şu kısa ömür içerisinde ölümsüz insan görmedim. Ölümsüzlüğün evrenimizde mümkün olabileceğini düşünemiyorum bile. O meşhur sözde denildiği gibi; ‘’Başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır.’’ Çünkü başlangıçlar sonlara götürmez mi her şeyi? Doğduk, bebek olduk, çocuk olduk, genç olduk, yaşlı olacağız ve öleceğiz. Belki de bu evrelerden herhangi birisinde yakalayacak bizi ölüm. Hepimize biçilmiş bir süre var. Bu süre nerede biter bilemiyoruz. Tek bildiğimiz bir gün biteceği. Bedenimizin atomlarına ayrılacağını yani toprağa karışacağını biliyoruz. Belki çoğumuz farkında değiliz. Ama içten içe biliyoruz. Çünkü henüz biz yaşarken birileri ölüyor yanı başımızda. İstesek de istemesek de düşünüyoruz ölümü. Ama ne olduğu hakkında bir fikrimiz de yok aslında. Yaşamadığımız için bilemiyoruz. Tuhaf bir durum bu…