Makale / Eğitim Makaleleri

Eklenme Tarihi : 20.05.2009
Okunma Sayısı : 1428
Yorum Sayısı : 0
MİLLÎ EGEMENLİK, ATATÜRK VE ÇOCUKLAR

M.NİHAT MALKOÇ

Egemenlik “hâkimiyet” sözcüğüyle eş anlamlı bir ifadedir. “Milletin ve onun tüzel kişiliği olan devletin yetkilerinin hepsi, hükümranlık” olarak da geçer lügatlerimizde. Bilindiği üzere daha evvel, yani Osmanlı Devleti zamanında yönetim bir ailenin tekelindeydi. İdare babadan oğula geçiyordu. Henüz Cumhuriyet kurulmadan evvel Atatürk, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu ilan etti. Bundan sonraki zaman diliminde halkın yönetime katılacağının müjdesiydi bu. Artık idareciler halk oylaması sonucu belirlenecekti. Bu, yepyeni bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan sonra demokrasiyle yönetileceğine işaretti aynı zamanda. Nitekim öyle de oldu. Artık yöneticiler halkın oylarıyla seçilmeye başlandı.

Atatürk’ün, egemenliğin millete ait olduğunu ilan etmesi kişi ve zümre hâkimiyetinin sona erişini müjdeliyordu. Egemenlik, monarşi ve oligarşiye zıt bir yönetim şekliydi. İnsan tabiatı bu idare şekline yatkındı. Devletimizin kurucusu Atatürk bunun sinyallerini ta Erzurum ve Sivas Kongreleri sırasında vermişti. Bu kongrelerde “Kuvayı milliyeyi amil ve irad-i milliyeyi hâkim kılmak esastır” denilirken millî egemenliğe ve cumhuriyet yönetimine atıfta bulunuluyordu aslında. Fakat bu hassas konularda zamanlama çok önemliydi. Atatürk de bu işin(siyasetin) ustasıydı. Neyi, nerede, ne zaman söyleyeceğini çok iyi bilirdi. Mustafa Kemal, Ankara’ya gelişinin ertesi günü (28 Aralık 1920) şehrin ileri gelenleriyle yaptığı görüşmede bu konuyu ele almış ve şunları söylemiştir: “Bir millet, varlığı ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün fikrî ve maddî güçleriyle alâkadar olmazsa, bir millet kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını temin etmezse, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Bu sebeple teşkilatımızda millî güçlerin etken ve millî iradenin egemen olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir egemenlik tanırlar: Millî egemenlik...”

Atatürk millî egemenliği büyük ideallerinden biri olarak uzun süre içinde yaşatmıştır; hemen açığa vurmamıştır. Çünkü bu idare anlayışını bir anda dile getirmesi, karşısında güçlü bir muhalefet oluşmasına yol açabilirdi. Bu da işlerin planlanan zaman içerisinde yapılmasına engel olurdu. Altı yüz yıl boyunca hüküm süren bir anlayışın bu yeni yönetim şeklini kabullenmesi doğal olarak belli bir zaman alırdı. O da şartların olgunlaşmasını beklemiştir. Aslında 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu) millî egemenlik ilkesini en açık biçimde ifade etmiştir. Şu ifadeler buna delil değil de nedir: “Hâkimiyet bila kaydü şart (kayıtsız şartsız) milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. İcra (yürütme) kudreti ve teşri (yasama) salahiyeti milletin yegâne ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclis’nde tecelli ve temerküz eder (belirir ve toplanır).”

Aslında birkaç istisna dışında Osmanlı devleti idarecileri de basiretli insanlardı. Fakat zamanla yönetim kademesine dışardan sızmalar olmuştur. Özellikle çöküş yıllarında halkın sesi hiç mi hiç duyulmamıştır. Bu noktadan sonra yenileşme kaçınılmazdı. Halkın yönetime katılması, farklı görüşlerin seslendirilmesi, hataların bertaraf edilmesi için şarttı. Atatürk’ün Saltanatın kaldırılmasıyla ilgili Büyük Millet Meclisi görüşmeleri esnasında söylediği şu sözler onun niyetini ve bunun gerekçelerini açıkça beyan etmektedir:

“Cihan tarihinde bir Cengiz, bir Selçuk, bir Osman devleti tesis eden ve bunların hepsini hadiselerde tecrübe eyleyen Türk Milleti bu defa doğrudan doğruya kendi nam ve sıfatında bir devlet tesis ederek bütün felâketlerin karşısında doğuştan taşıdığı kabiliyet ve kudretle yerini aldı. Millet, mukadderatını doğrudan doğruya eline aldı ve millî saltanat ve egemenliği bir şahısta değil, bütün fertleri tarafından seçilmiş vekillerinden meydana gelen bir yüce mecliste temsil etti. İşte o meclis, yüce Meclisinizdir.”

Yeni Türkiye’nin Osmanlı’dan farkı, demokrasiyle idare ediliyor olmasıydı. Gerçi özgürlük ve demokrasinin tam anlamıyla yerleşmesi için uzun yıllar geçmiştir. Acı tatlı hatıralarıyla belli bir süreç yaşanmıştır. Bazen hiç arzu edilmeyen şeyler de olmuştur. Fakat neticede taşlar yerine oturmuş, demokrasi çiçekleri bahçelerimizi süslemiştir.
( Millî Egemenlik, Atatürk Ve Çocuklar başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 20.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu