Uyandım
gecenin kör bir yerinde;
Havlaşan
köpek seslerini,
Ağlaşarak
boğuyor çocukların zaferi;
Götürünce
beni uzaklara, çok uzaklara;
Kırım’a,
Bosna’ya, Azerbaycan’a…
Çöl
gözlerime, hislerim eşlik etti.
Rengârenk
dört duvar arasındayım;
Silemiyorum
gözleri, saramıyorum yaraları.
Hasret,
yegâne sınırsız vatanım olmuş;
Öksüzler,
yetimler kahramanım olmuş.
Eylül…
Eylül, meğer sonbaharmış;
Savrulur
yapraklar, yükselir hışırtılar;
Şimdiden
beklenir vakti gelmeyen bahar.
Bana
“Sen, en büyük kahramansın!” deyip
Avuçlar
şişene dek alkış tutuyorlar,
Beni
zulmün kokularında uyutuyorlar.
“Sen,
bir köprüsün!” deyip avutuyorlar;
Bir
köprü ki tutulmuş her iki yakası.
Deli
Dumrullar üstümde haraç keser,
Hiç
aldırmadan feryatlı gözyaşlarıma.
Eylül…
Eylül, masmavi semayı deldi;
Bana
Hakk’a açılmış karıncalı eller,
Yakılacak
ağıtlar, destansı türküler kaldı.
Kim
bilir daha ne eylüller göreceğiz;
Kırılmış,
parçalanmış gönüller göreceğiz.
Geri
kalan, toprağa gömülü bin umuttur;
Mazlumun
Allah’ı bundan çok hoşnuttur.
Bir
gün bahar gelip seller taşacaktır,
Deli
Dumrullar boğulacak, şaşacaklardır.
Ve
meçhul kahramanlar coşarak
Köprüyü
mazlumlara bağlayacaklardır.
O
mahşeri gün sevinç çağlayacaktır,
İstemesinler
Alperenler benden mezar.
Topraklarını
canilerin çiğnemesinden korkarım,
Dalgalansın
nazlı nazlı istiklâl bayrağım,
Sökünce
yarınların pembe şafakları.
HÜSEYİN ÜSTÜNSOY