Kızıl
ekimden sararıp dökülen
Masum
yapraklar miras kaldı;
Mazlumlara
dinmek bilmeyen
İnciler,
sitemler, yaslar kaldı.
Karanlığa
mahkûm ettiğim gaflet,
Şimdi
bıraktığım ninnilere hasret.
Ne
olur, bir kere de hakikatı
Konuşsa
soğuk çehreli silahlar…
Ne
olur, bir kere de bizlere
Gülücükler
dağıtsa o kutlu sabah.
Ne
olur, pembe yarınları
Görmek
hayal olmasa aynalarda.
Suskun
kalemler kılıç kuşansa,
Gözlerden
umut ve sevinçler boşansa,
İstasyonlardaki
yarınlar yaşansa,
Sıyrılsa
ensemizden soğuk korkular,
Kuşatmasa
çocukları gölge sular,
Yıldırım
gibi yer edinse umutlar.
Yüreğimde
filizlenip alevlenen isyan,
Tebessümle
göz kırpan bir kardelen,
Zulme
bir başkaldırı türküsüdür.
Kalmasın
başka bir bahara,
Dudaklarda
gizlenen zafer müjdesi.
Kardığım
imanla, umutla, azimle
Aramalı
artık dalgalanan perdeyi.
Zafer
muştuları dinmeyecek,
Yumruklarla
hiçbir zaman.
Ayyuka
şahlanmış sevinç suları,
Sindirilemeyecek;
sinmeyecek
Ufuklara
koşuşan sinelerde.
Kafkaslardan
uzanan zalim topraklara,
Çelikten
zulümlere diş geçirecek
Ceylan
gibi ürkütülmüş aslanlar.
Ve
bütün dünya alkış tutacak,
Zulmün
haritasını silen nasiyelere.
Anaların
kanlı gözyaşlarında,
Zulmün
ekinlerini perişan edecek taşlarda;
İnançla,
azimle gerilen mütevazı başlarda
Beklentilerle
bezenmiş zafer tebessümleri,
Gösterecek
yüzünü şehit kanlarıyla.
Sallayacak
zifiri karanlığın dişlerini,
Teker
teker birer beşik gibi.
Dipçiklerle
susturulmuş yürekler,
Dalgalandıracak
istiklâl bayrağını
Gözyaşlarıyla
emzirilen emellerle.
HÜSEYİN
ÜSTÜNSOY